İrfan Sarı

İrfan Sarı

Kadın enerjisini yağdırın kente

Kadın enerjisini yağdırın kente

Gökyüzünde yine gri bulutlar. Şehre batıdan doğru giriyoruz. Benim şehrim doğduğum şehir: yine rüzgarın önüne kapılmış aşık bulutlarla dolu. Ne yağmur yağdırıyor ne de güneşin sıcaklığına izin veriyor. Suçlu rüzgar mı? Yoksa bulutlar mı? Kestiremiyorum. Şimşek çakıyor, anadilimde bir küfür sallıyorum “ferşkê şeytanê”

Yolun iki yakasına kafasına göre yapı yapanlar ev baraka ne istersen ve parça parça işlenmiş ve işlenmemiş topraklar. Ben çiftçi değilim toprağı anlayayım ya da toprağın mühendisi. Ama fikir telaki ediyorum kendimce. Dağlara yağmur düşende akar ovaya doğru, beraberinde bütün verimli alüvyon parçacıkları sürükleyerek ovaya taşır. Aynı sirkülasyon karlar çözülünce de tekerrür eder. Bu topraklar işlenmek için kuduruyordur kim bilir.

Biz insanlarda bu toprakları heba etmek ve kendi hukukumuza göre kendi pervasızlığımıza göre harcamaya devam ediyoruz. Bu ovaya neler neler ekilip biçilmez ki… Nar ekip para kazanmak ve nar gibi yaşamak var işin ucunda.

Girkê cihora"yı (cihora höyüğü) aştıktan sonra birinci derecede deprem kuşağındaki bu bereketli toprakların üstüne rastgele yapılmış evlerin hali ilk bakışta adamı düşündürüyor içeri doğru geldikçe plansız ve teşkilatsız görünen bu şehre vah vah! Diyor insan 

Yüzyıl kadardır kendi kaderine razı olan bu şehir şimdi sallansa bütün çocuklarımız günahlarını babalarına hediye bırakacak… Anneleri ise bağırlarına taş basamadan ölecek. Hani çocuklar yaşamımızın yegane bahanesi ya ondan düştü bu aklıma. Biz çocuklarımıza bozuk bir şehir bile bırakamayacağız desene dedim yanımdakine… vah vah!

Salıncakların ipleri boynumuza geçecek, topaçlar boğazımıza düğümlenecek, atlıkarıncalarımız parçalanacak. Biliyorum ömür boyu hiç olmayacak. Ama olsun dêngêle xêşo muz vardı.

Ve daha yakınlaşıyoruz şehre. Ovaya çok katlı, tepelere alçak damlı evler yapılmış. Depremin kaşları çatık canavar gibi bizi izlediğinden eminim. Ama korkmuyorum çünkü ölmeden önce düşünüyorum en azından.

İpek yolunu bitiriyoruz. Dönüp geldiğimizde Şemdinli"ye çarşı merkezinden yani alternatifsiz yoldan geçiyoruz. Diyoruz ki İsa"nın ÇARMIHTAYKEN sırt üstü düşmesidir bu şehir.

Bu şehre oldukça eziyet etmişiz. Zülüm etmişiz. Bize edilen haksızlığın bin mislini bu şehre biz kendi elimizle yapmışız. Artık zaman düşünme zamanıdır. “ … abi ben hiç günah yapmadım”

Bu şehrin fabrikası yok, buğdayı, eriği, mısırı, koyunu, keçisi, davarı, camuşu, ticareti bir tek kaçak… Bir tek memur ve işçi maaşı, korucularında aferin harçlığı.

Nasıl yönetilir… Soran sorana! Oysa bu şehir nasıl sevilir kimse bilmiyor.

Belediye olduğundan beri neredeyse 100 yaşına giren bu yaşlı şehre bir lazımlık (altyapı) şart. Sonra onu insanmış gibi sevmek gerek.

Düşünün bir kere bu şehrin bir pazarı yok, deniz yolu ya da hava yolu mesela, olsa dahi maliyete ekstra gelecek. Ürettiği ürünün Pazar koşulları bulması zor olacak demektir bu.

Maliyeti nasıl düşürebiliriz?

Kendi pazarımıza üretim imkanlarımızı eşlemeliyiz. Tabi ki yerel idare ile yerel hükümetin ortaklaşması ile. Ama proje sahibi daima yerel yönetim olmalı. Öncü ve lider olan tabiî ki seçilmiş unsurdur.

Bu vaziyette bakılınca özgürlükçü düşün geliyor akla bunun için bütün dinamikler anadil çatısı altında toplanmalıdır. Şehri yeniden imar etmek için güç birliği şart. Cins farkı gözetmeksizin. Kadına her zamankinden fazla ve başka ihtiyaç vardır.

Kadın…

Cenazede ön safta,

Bayram namazında imamdan sonra,

Protokolde en önde,

Kargaşada tarafların durduran kuvveti.

Kız kaçırma davalarında çözümsel karakter.

Kan davalarında nihai barış elçisi.

Özgürlük ve demokrasi meşalesi.

Doğurganlığı ile bu karman çorman şehrin yeni anası (mimarı).

Artık bitmekte olan ekili alanlardan sonra iş başına gelecek kadın yönetici şehre enerji kaynakları yaratmalıdır. Bu da güneş, su ve rüzgar enerjisi olarak açığa çıkarılabilir. Bunun yanında işsizliğe çare olarak insan enerjisini kapital dengeye dahil etmelidir.

Ve en önemlisi çalışma kabinesi, tümüyle akademisyen ve aktif bireylerden oluşmalıdır. İnşaat, çevre ve gıda mühendisleri, doktorlar, mimarlar, öğretmenler, avukatlar, iktisatçılar, gazeteciler, sporcular vb…

O zaman bu başımızdaki gri bulutlar bereketli yağmurlara ve bereketli güneş ışınlarına gebe olur. Bununla birlikte sevgiyi ve saygıyı unutmamalıyız. Egolarımızı bir kenara, kariyerist iktidar hırsımızı toprağa gömmeliyiz.

 Yolumuz ve bahtımız açık olsun.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
İrfan Sarı Arşivi