M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

İtibarsızlaştırmak

İtibarsızlaştırmak

On bin yıl öncesinden Anadolu topraklarında yaşayan toplumların çok farklı talepleri olabilir. Tıpkı Kürdlerin geçmişten gelen haklı taleplerinin günümüzde yakaladığı boyut gibi.

Bu durum karşısında Demokrasiyi içselleştiren devlet ve toplumlar için haklı talepler olağan, normal olarak görür. Türkiye’de ise beklenen demokratik tavır yerine devletin eliyle ve diliyle yapılan; medya, sivil toplum örgütler ve akademik dünyanın desteğiyle şekillenen ayrıştırma, ötekileştirme; en önemlisi halkın gözünde itibarsızlaştırma gibi çirkinden öte çok korkunç bir tavır sergilenmektedir.

Halk söz konusu yaklaşım devlet eliyle yapıldığı için normal, olması gereken olarak algılayınca ayırımcılık patlak veriyor. Olayı provoke edenler aslında ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar. Ancak kışkırtılanlar ise yaptıklarının zararlı değil de gayet “olağan” bildikleri için itibarsızlaştırılmak istenenlerin dünyası karartılıyor, geleceklerini yok ediliyorlar.

 Örneğin Van depreminde evleri başlarına yıkılan, çoluk çocuk enkaz altında can veren bazı gençler namerde el avuç açmaktansa alın terleriyle Kütahya Emet’te çalışmak istemişler.

Ancak ilçede belli ki planlı ve takipli bir komplo sonucu Kürd işçilere omuz atma yüzünden kavga çıkmış. Kavgayı çıkaran ve omuz atan haksızlıklarının bastırmak için “Kürt işçiler PKK bayrağı açtı” diye iftiralı yaygarayı basmışlar. Tabii Kürdlere karşı yıllarca ön yargı ile beslenen ilçe halkı galeyana getirilmişler. Ve 16 Kürd işçisine linç etmek istemişler.

Peki, yönetimden sorumlu Vali, Kaymakam, Savcı, Belediye Başkanı; İlçenin akil adamları, duyarlı halk ya da medya ve aydınları ne mi yaptı? “Terörün yarattığı hassasiyet” diyerek geçiştirdiler. Tek bir Emetli gözaltına alınmazken 16 Kürd işçisine suçlu muamelesi gösterilerek ilçeden apar topar Van’a geri postalanarak işsizlik ve açlığa mahkûm edildiler.

Diyelim ki o işçilerin zaafı, kusuru olmuşsa bile iktidar olan AKP hükümeti, vekilleri, bürokratı, medyası, taraftarı zora düşen Kürdleri böylesi itibarsızlaştırmalarına göz yummalı mıydı? Emet’te Kürd işçilerine yapılanlara karşı bu kadar duyarsız mı kalınmalıydı?

Sorun bir tek Emet’te olan mesele değil ki. Bu ve benzeri olaylardan cesaret alan Erol Köse gibi biri çıkıp 23 Nisan gününde Kürd çocuklarına ve Kürd halkına hakaret edebiliyor. Sakarya’da toplumca yerleşen kabul ile Kürd işçilerin toplandığı alana “Köpekler Meydanı” adı verilebiliyor. Üniversitelerde ve yurtlarda Kürd öğrencilere yönelik linç girişimleri sıradan vakayı adiyeden sayılabiliyor. Batman’lı Şerzan Kurt’un polis kurşunu ile öldürülmesi sıradan bir olaymış gibi bakılabiliyor. Pozantı’da hapisteki Kürd çocuklarının ırzına geçilmesi yıllarca görmemezlikten gelinebiliyor. Karakol köpeğinin parçaladığı Xezal; askeri havan mermisiyle parçalanan Ceylan; Roboski’de devletin jetleriyle yok edilen 34 çocuk ve genç. Hiç biri adilce sorgulanmamış, görmemezlikten gelinmiş ise itibarsızlaştırmak, sindirmek değil de nedir?

Peki ya hukuk, ya yargı nerede? Ölen ve öldürülen Kürdler için “oh olsun” denilen bir ülke burası. Yüzde 95’i Türk ceza hukukuna göre yargılansa bile 7 bin Kürd siyasetçi suçsuz hapiste. Açılım için dağdan çağrılan PKK’lilere sınır kapısında mahkeme kuranların işi istedikleri gibi gitmeyince 20’şer yıl hapis verilen bir ülke burası. Kürdün hakkı mı olur. Bu örnekler Kürdleri itibarsızlaştırmanın en canlı örnekleri değil de nedir?

28 Şubat’ta yapılanların benzeri Kürdlere yapılıyor. Yalan, iftira, karalama, dedikodu, çamur at izi kalsın, psikolojik harekâta bugün için Kürdlere uygulanıyor. Ses çıkaran var mı?

Unutulmamalı ki; muktedir olanlar ellerindeki imkânlarla her an herkesi bir komplo ya da tuzağa düşürerek itibarsızlaştırabilirler. Kişilerin zafiyetini hedef haline getirebilirler. Özel bilgilerini deşifre edebilirler. Zaten Bunlar her gün hem de en hassas olması gerekenlerin eliyle yapılıyor. Bakanlar, Valiler, Bürokratlar etkin ve yetkin olanlar da ses çıkarmıyor.

28 Şubat’ı yapanlar bunu yaptıkları için bugün adaletin karşısında değiller mi? Onlara benzemekle gelecekte kendine zarar vermek olduğunu hiç akıllarından geçiriyorlar mı?

AKP hükümeti 12 Eylül, 28 Şubat gibi geçmişle hesaplaşma ve sürdürülen ekonomi başarısıyla övgüleri hak ediyor. Ama hukuk ve Kürd sorununda ne yazık ki aynısı yapmıyor.

AKP ülkenin en büyük meselesi olan Kürd sorununa güçten kaynaklanan hesaplaşma ile yol almamalı. Sorunla yüzleşme, halalaşma ve itidalle yaklaşma, hak edilen bir duyarlılık ve yaklaşım içine girmek ile ancak bu devasa sorunun altından kalkabileceğini görmeli.

Bırakın hassaslaşma ve duyarlı olmak; ülkemizin en önemli bakanlıkları arasında yer alan İçişleri Bakanı eliyle olmaması gereken davranışlar kurumlaştırılıyor, meşrulaştırılıyor. Daha dün Batman Postası sahibi sevgili dostum Kemal Çelik söz konusu Bakan’ın ‘tükürüğe boğma’ sözlerine  ‘IQ’ lü eleştiri getirdi diye savcılar 20 yıl (20 ay olsa gerek) ile dava açmış.

Girmek istediğimiz Avrupa’nın hiçbir ülkesinde, sindirme, korkutma, ötekileştirme, ayrıştırma ve de itibarsızlaştırma yokken bizde her gün onlarca örneğini yaşıyoruz.

Mesela; milyonların oyları ile seçilen BDP Milletvekillerine kurulan tuzak ve komplo sonucu itibarsızlaştırılma çabaları. Yumruklanan, yerlerde sürülen, tekme tokat yiyen, tazyikli su ve gaza maruz kalan, güvenlik güçleri, devlet memuru ve benzeri kişiler tarafından küçük düşürülen, hatta hakaret edilenler Milletvekilleri.  Yetmiyor tek kanaldan beslenen medya ve bürokrasinin onları haksız göstererek itibarsızlaştırmak için her türlü aşağılayıcı dili Meclis çatısı altında gruplarda Başbakan, Bakanlar tarafından her gün, her saat kullanılıyor.

 Batman’da Ahmet Türk’e yumruk atanın faili nerede? Ahmet Türk bağımsız vekiller içinde en ağır başlı, en yumuşak, en duyarlı vekil. Özdal Üçer ailesine karşı yapılanlar sonucu tuzağa düşürülmemiş ise (ki o tepkiyi verdiği için partisi de zaten “gereken yapılacak” dediği halde) doktoru katledenleri bırakıp, vekili günlerce manşete çekenlerin amacı sizce ne?

Vekillerinde insan oldukları, daha fazlasını kaldıramayacakları bilinmeli. Hem onlara hakaret oy veren milyon Kürd’e hakaret ve TBMM itibarını düşürmek anlamına gelmez mi? Kürd sorunu BDP’siz ve AKP - BDP diyalogu olmadan çözülmeyeceği anlaşıldığına göre vekillere daha saygılı olunması gerekmez mi?

Son birkaç yıl içinde BDP’li vekillere yapılanların onda biri AKP’ye yapılsaydı, değil iktidarda kalmak; parti diye bir şey ortada kalır mıydı? AKP on kere işlevini yitirmez miydi?

Kürdler için yapılan iyileştirmeleri lütuf olarak görmekte itibarsızlaştırmaktır. Mesela bu konuda gazeteciler öylesine şartlanmışlar ki 23 Nisan resepsiyonunda Cumhurbaşkanı Gül’e “ BDP’lilerin çoğu ABD’de. Sorunu uluslar arası platforma taşımaya çalışıyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” Soruya bakar mısınız? Adeta haddini bilmez şu BDP’lilere siz bir had bildirir misiniz mealinde bir soru ve gazeteci bey şüphesiz iyi bir cevap bekliyor.

Allah’tan Cumhurbaşkanı Gül soruyu soruş şekli ve belki de gazetecinin o itici yüz hat ve mimiklerinden anlıyor ki, “Öyle görmemek lazım” diye söze giriyor ve “ Biliyorsunuz bütün partiler Avrupa’da, ABD’de kendilerini daha iyi anlatmak için gayret sarf ederler. Bunu çok ayrıcalıklı bir olay olarak görmemeniz gerekir” diyor. Gazeteciye “görmemek” demiyor “görmemeniz gerek” diyor. Tabii anlayana!..

ÇÖZÜM BAHARI MI? 

Neyse, olumsuzluklardan olumlu gelişmelere geçelim. Bir taraftan itibarsızlaştırma salvoları olurken, diğer taraftan Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani ABD’den dönüşünde ayağının tozu ile Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüştükten sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da kabul edildi.

Üst düzey görüşmelerden sonra BDP eş başkanları Selahattin Demirtaş, Gülten Kışanak ve DTK Başkanı Ahmet Türk ile bir araya geldi. Bu görüşmelerden hemen sonra BDP heyeti ve Bağımsız Ahmet Türk apar topar ABD’ye gittiler.

Zira Suriye’de Esad’ın durumu, Barzani, Tarık Haşimi görüşmesi; Irak Başbakan’ı Malik’inin Türkiye resti; Şiiler, Sünniler, Kürd meselesi bölge önemli gelişmelere gebe.

Bu nedenle Erdoğan PKK, silah ve Kürd sorununu hal etmesi için önünde son bir fırsat var. Bu nedenle Başbakan’ın Katar’da “PKK silah bıraksa operasyonlar durur” mesajı iyiye işaret. “Çözüm baharı mı?” demekten ister istemez kendimizi alamıyoruz.

Dilerim bu süreçten hayırlı bir sonuç çıkar. Zira Türkiye’nin her şehrinde ekilen laleler gibi rengârenk çeşitliliğimiz ve çok sesliliğimizden “ barış” ve “kardeşlik” yeşermeli.

ABD UTANCI

Bu arada Radikal gazetesinde Cüneyt Özdemir “Kürt sorununun çözümünü ABD’de aramanın utancı!” başlıklı makale yazmış. O makaleyi dikkatle ve özümseyerek okudum.

1969 İşçi Partisi lideri Çetin Altan’ın bayrağı altında Beyazıt Meydanından Karaköye kadar ABD’nin 6. filosuna karşı duruşunu hiç ama hiç değiştirmeyen biri olarak Özdemir’in hissiyatını galiba en iyi anlayanlardan biriyim.

Ne yazık ki günümüzün gerçeği olan bu utanç bir zamanlar dünya devleri olan Rusya, Çin gibi ülkelerde de kabul görüyor sevgili Özdemir.

Kürdlerin eti ne budu ne; Kürdler ne yapsın ki?!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi