İrfan Sarı

İrfan Sarı

İnat ve inanç

İnat ve inanç

İnat ve inançKasım 14, yıllardan 2012. Kılıç kuşanmış Türkiye, cezaevlerindeki tutsakların sesini duymamak için elinden geleni yapıyor.

"Talimatla açlık grevi"

"Yalan söylüyorlar, zaten gizli gizli yemek yiyiyorlar" Şeklindeki talihsiz açıklamalar, açlık grevindeki eylemcilerin ailelerini ve yakınlarını oldukça geriyor. Doğal olarak toplumun refleksleri de buna paralel hassaslaşıyor

Ölümün eşiğindeki tutsakların taleplerine gelince, bu talepler Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları çıtasını yükseltir. Mazlumlarla ilişkilerini sağlamlaştırır.

Avrupa birliği ile ilgili bir derdi varsa, derdini derman eder.

İçeride ve dışarıda itibar kazanmış bir ülke haline gelir.

Sürtüşmelerden gına gelmiş bir ülkeden uzaklaşıp, dayanışan, gelişen, güzelleşen bir zemine oturur.

Bu taleplerin sağlanmasıyla Kürtlerle barışır.

Tabut ülkesi olmaktan uzaklaşır.

Kendi çocuklarının bir cenazesinden öbürüne giden ülke olmaz.

Projeleri, politikaları dünya arenasında hak ettiği yere gelir.

Ama bunların hiç birini istemeyen bir başbakan ve devlet profili ile karşı karşıyayız.

Başbakan, "toplum idamı istiyor, idamı getirebiliriz" demekten geri durmuyor.

10 bin kişinin yürüttüğü açlık grevi düzleminde, her şeyden önce insani olarak algısını geliştiren bir ülke yöneticisi resmi koymak gerekiyor ortaya. Böylesi inadım inat bir yerde durmak, vicdan kapılarını zorlar.

Şantajdı, blöftü, şovdu diyerek, yeri ve göğü yırtan açlık grevi çığlığını duymamazlıktan gelmek, vicdan erozyonuna uğramaktır.

İnançla girilmiş açlık grevlerini, inat yöntemlerle alaşağı etmek mümkün olamaz. Sonuçları, tarifi imkansız felaketler doğurur.

Tabuttan, cenazeden, mezardan yeterince konuştu bu ülke, yeterince matem yaşandı.

Ağlayarak avunan annelerin, babaların, kavim kardeşin sabır zembereği koptu kopacak. Hatta kopmuş durumda. Sokaklar, polis ve halkın sık sık karşı karşıya geldiği yer olmuş durumda.

Anne ve babaların canı yandıkça, geride kalan çocukları tercihlerini dağdan yana alıyor.

Yani yaraya tuz basılıyor.

İnadına yönetilir oldu ülke.

Mazlumken zalime dönüşmüş bir iktidar transferi türedi ülkede.

Artık evinden çıkan her aile bireyi helallik ister duruma geldi.

Çarpışan, didişen, vurdulu-kırdılı bir film izletiliyor dünyaya…

Dayak-tokat metodu ile Kürtlerin iflahı kesildi.

Öteki olmaktan dizlerinde derman kalmamış bir halkın boynuna ipi istemek, zıvanadan çıkmışlıktır. Onun en masum taleplerine, duyarsız kalmanın, kalmışsa arada zincirin her halkasını parçalamaktan başka bir şey değil.

Zindan, sürgün, ölüm, yoksulluk sürmüş bir halkın çocuklarını dinlemek bu kadar zor mu?

Ağızlar kirlenmiş cümle peydahlıyor inadına.

Bu yol, yol değil.

Tabuttan, mezardan, kabirden çekip çıkarmak gerekiyor ülkeyi ve insanları.

İpten, idamdan çok çekti bu ülke çünkü. Yeterince pişman olunmamışsa o başka. Ama bu inattan inip, gündemi gerginlikten kurtarmasa birileri, bu içli içli kanmalar kan gölüne dönüşür, fırsat vermeyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
İrfan Sarı Arşivi