İrfan Sarı

İrfan Sarı

İhtimalin yokluğunda aşk

İhtimalin yokluğunda aşk

Onun güzelliğinin karşısında diz çökemeyecek bir yüreği bulmak kolay değildi. Su yüzlüydü Ruberf. Belki de onun yüzünün coğrafyasından ve ikliminden çıkagelmişti isminin anlamı.

Bir fide nasıl büyürse, nasıl dal verirse öyle büyüdü ve dal saçak açıldı. Alnının yaylasına zülüfleri düşünce ay kapanırdı. Gözlerine uzanınca da güneş darılırdı.

Bir zozani güzellikti Ruberf. Ama bütün mevsimlerde ayrı bir hırçınlık yapıp ayrı bir güzellik yakalardı. Rüzgâr ona değmek için ılgıt ılgıt eserdi. Ona münhasır eserdi. Doğanın kanunları şaşardı güzelliğine çünkü.

Derme çatma bir evin yoksulluğunun çocuğuydu.

Nazar kokmazdı evlerinin etrafı. Yoksullara nazar değmezdi çünkü. Nazar eyleyecek göz bulunmazdı.

Bazı bazı yüreğine bir hayal gibi gelip konan sevi onu düşündürürdü. Yoksullar sevdiğine sevdiceğim dermiydi. Severse birini nasıl ederdi. Yüreğini nasıl susturabilirdi ya da nasıl açabilirdi yüreğinin çiğdemini.

Ya babası yaşı geçkin birine verse, ya hiç görmediği biri düşse hayatının dişlisine, kıyameti dünyada tatsa?

Geceleri karanlık çöker çökmez düşünün pervazı geri çekilir gece gündüze dönüşürdü düş evinde Ruberf’in. Yarın elbette yeni bir gün olacaktı ama yarına dair hülyasını kurar ve hülyasının saçlarını tarardı. Güzel eylerdi kendi gibi.

Savrulur, birbirine değerdi düşleri sonra…

53300Nasıl hırçın eserse rüzgar ya da nasıl ılgıt ılgıt süpürürse dalların uçlarını öyle olurdu suskunluğundaki mavilikler. Yaşamayı ezber bozan bir yerinden yakalamaya dairdi tüm düşleri. Zahir hayatın pervasızlığını kitabınca yazmayı hesapladı hep küçücük düşlerinin sınırsızlığında.

Işığın tabiatıydı ondaki hal. Parıl parıl ve umut çehreliydi.

Aşkın sahibini sorguladı hep. Kimdi onu tanımlayan. Sınırlarını koyan neydi. Bir aşk yurdundan nasıl sınır dışı edilirdi. Nasıl açardı yurdunda ve nasıl büyürdü.

Kuşkusuz, belli, açık bir durum olmazsa aşk; kağıt gibi yırtılır, buruşur biter miydi?

Anlaşılan bütün ihtimallerle yokluyordu kalbinin sesini.

Çünkü o yüreğinin yurdunda kimliği belli bir kaçak barındırıyordu ama pasaportsuzdu. Bir gün sessizliği sözcüklere dökülebilirdi. Dökülebilirdi içinde dolaşan bu pasaportsuza dair tanım.

“"Aşk, senin içindeki ülkede kaçak yaşamaktır." sınır dışı etme beni kendinden!”

O zaman dağları üstüne yıkılırken kim tutabilirdi. Dağlara gücüyle dayanabilir miydi? Hangi ihtimalde dursa sınır dışı oluyordu.

Görmezden gelinmiyordu.

Çünkü durmadan koşuşan atların toynakları altındaki toprak gibi toz duman, heyecan çekişiyordu, can çekişircesine… Yüreğinde inanılmaz septik çatışmalar ihtimalleri darmadağın ediyordu. Kapanıyordu.

Uyuyordu umutları.

Geceler boyu, gündüzlerin ayasını dolaştı. Kovaladı o ihtimali. Peşi sıra nemlendi gözleri. Hudut boylarındaki gerilla gözleriyle bakındı. Perçin perçin gözyaşlarının kuru yüzünde.

Sonra bütün ihtimalsizlikler dudaklarına acı bir tebessüm olup yapışırdı, bir ihtimalde zamandır dercesine.

Zaman leyleği havada gördü, turnayı baharın doruğunda, rüzgarı sonbahar yaprağının içinde, fırtınayı, karı, boranı bacada gördü.

Düşler bitmedi o gönül yurdunda kaçak hep kaçak o ise hep sınır dışında bekleyen güzel.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
İrfan Sarı Arşivi