İrfan Sarı

İrfan Sarı

Hayatı kararttılar

Hayatı kararttılar

İnsanları susturamazlar…

 

Ergenekon"un şafağında kendi başını kuma gömen insanların sırtlanlıkları tanıklığında Türkiye"nin yaralarına merhem çalan bir televizyonu sessiz ve sedasız bir şekilde kapattılar…

 

Bir sabah uyandığınızda miğferli ve eli MG3 marka otomatik silahla kendi çocuğunuzu başınızda nöbetçi görmeye alışmışlığınız var biliyorum.

 

Ben bunların bir tanesini yaşadım… Çocuk sayılırdım ama babam “çıkma! Ne olur ne olmaz.” demişti hiç unutmam.

 

Anladım ki dışarıda nöbet bekleyen askerler… Emir kulu! Ve bizim ağabeylerimiz. Ancak anlamamıştım bizim ağabeylerimiz kendi ana ve babalarının başında elinde silah neden beklesin.

 

Bizim iki de ineğimiz vardı ve sabah onların nahıra gitmesi gerekiyordu. Dağlardan, meralardan beslenip memelerine süt biriktirmeleri, hem bize hem de danalarına sunmaları lazımdı… Nereden bileceklerdi bugün tatil… Nahırcı dinlendi… İnekler içeride kışlık otla beslendi… Bakraç bakraç taşıma suyuyla su içirildi…

 

Çocuklar şaşkın… Ama çocuk!

 

Analar ağbilerimizi kendi elleriyle teslim etti eli silahlı ağabeylerimize… Onlar da ağabey olmayanlara götürdüler kardeşlerini… Sonrası malum! İşkence…

 

Susturuldular!

 

Babaların kalbi dinamit kuyusuna dönerken içten içe bir korkuyla sustular!

 

Sonra; sivil yönetim diyerek demokrasi adı altında şov ve magazinsel televizyonlar açtılar. Çünkü bir halkı baskı ve korkuyla hizaya getirmişler ve bunların içini boşaltmakta da televizyonlara ihtiyaç vardı.

 

Reyting ve rant egosu palazlandıkça bu televizyonlarda ensesi kalın insanların elinde görevini yapmaya başladı.

 

Hırs o kadar büyüdü ki halkın üzerine aç kurtlar gibi saldırmaya başladılar. Bir yandan en üstte yaşayanların hayatları şeker bal gibi anlatılırken bir yandan da varoşların bitkin hikâyelerini, portrelerini sahnelerine taşıyan bu televizyonlar gün geçtikçe toplumu sömürmeye başlayan sistem mekanizması haline gelmeye başladı.

 

Sistemin sütüyle beslenen bu televizyon kanalları her gün çağdaşlaşma sloganıyla insanı bedeni teşhirlere sürükledi. Adeta “beyaz pantolon içine siyah külot” giydirme yaptılar.

 

Kim kiminle! Kim nerde!

 

Diyerek; ülkenin yoksullukla mücadele eden ve açlık sınırının altında kalan insanlarıyla alay edercesine işi ayyuka çıkarmaya çalışan televizyonlar kervanına bu sefer aleni bir şekilde yenileri katıldı ve bu televizyonlarda halkın değer yargılarını dini değerlerini istismar ederek kendileştirmeyi başlattılar.

 

Buna karşın asimilasyon ve başkalaştırma politikaları yürütenler boş durmadılar.

 

Bu kez de yıllarca etinden sütüne kadar her şeyleri ellerinden alınanların kendi sesiyle yayın yapmak isteyen ve bu amaçla ayakta durmaya çalışan bir televizyona bölücü ve ayrılıkçı damgasını vurarak dur demeyi başlattılar.

 

Özgürlükleri, farklı dil ve kimliklere hoşgörüyü ve ilkeli bir yayın yapma arayışında olan hayat televizyonunun susturulması akla emek sınıfının haklı direnişine karşı saldırıyı getiriyor.

 

Hayatın sokaktaki çıplak halini boyamadan evlere ve insanlara taşıyan bu emek grubunun da bu gün karşı karşıya kaldığı durumu sindirmek çok zordur.

 

Yalansız, riyasız bir gelecek için çaba bu kadar kolay baltalanıyorsa artık tahammülsüzlük bu kadar açık seçik sergileniyorsa kusura bakılmasın… Burada özgürlükler, çıkar çevrelerine ve duruşlarına karşı kendini var edecektir.

 

Her gün işkencelerde her gün yoksulluklarda kaybolup gidileceğine…

 

Halk kendi sesine ve soluğuna sahip çıkacaktır.

 

Ondan sebepledir ki halkın tokadı gelmeden bu haksız tutum sahipleri kendilerine bir çeki düzen vermelidirler.

 

Tarih içinde suskunluk payına düşeni almıştır. Artık patlama noktasındadır. Bilinmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
İrfan Sarı Arşivi