Özgür Amed

Özgür Amed

Hasan Cemal ve Nuray Mert neden HDP'yi desteklemeli?

Hasan Cemal ve Nuray Mert neden HDP'yi desteklemeli?

Seçimlere birkaç gün kala yani eskilerin deyimi ile sathı seçim mailine girerken yükselen bir trend ile de karşı karşıyayız. O da kamuoyunca tanınan şahısların oyunu kime vereceğini açıklamaları. Geçtiğimiz günlerde Hasan Cemal’in “Benim oyum kime, hangi partiye?”[t24.com,24.03.2014] başlıklı yazısından sonra bugün Nuray Mert “Hastalandım, ruhum bulandı, sandığa gidemeyeceğim”[diken.com.tr,26.03.2014] başlığı ile bir yazı yazarak oyunu kimseye vermeyeceğini açıkladı.

Hasan Cemal özetle “oylar bölünmesin” diyenlerin peşine takılarak pragmatizmin doruklarında bir iknadan dem vurup ‘Madem HDP’nin İstanbul’da alcaak şansı yok bari düşmanı indirme şansı olan CHP’ye vereyim” demiş. Bunu yazısında şu sözlerle ifade ediyor “İktidar partisinin oylarındaki bir düşüş, yalnız Türkiye’nin değil, AK Parti’nin de Tayyip Erdoğan’dan kurtuluşunu hızlandırır.”

Nuray Mert ise anladığım kadarı ile ‘ontolojik ve yapısal olarak parçalandığını’, hastalandığını belirtiyor. Çok geçmiş olsun dileklerimi evvelden iletmek istiyorum.  Sayın Mert’in daha önce yazılarında sıklıkla eleştirdiği “otorite” mevzusuna atıf yaparak, son güncellik içerisinde “MHP ve Cemaat ile örtük koalisyon içindeki CHP ve AKP ile örtük koalisyon içindeki BDP… Ölümlerden ölüm beğenin! Bu, demokrasi umutlarının ölümü!” olduğunu söylüyor. BDP’ye eleştirisi ise şöyle: “Newroz gecesi Twitter’ı yasaklayan bir iktidarla hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmeyi içime sindiremiyorum. BDP’nin seçim mitinglerinde, otoriterlik eleştirisinden uzak durup yolsuzluk eleştirisiyle işi geçiştirmesini de sindiremiyorum.”

Newroz gecesi twitter yasaklandığı için Kürt hareketi ne yapmalıydı bilmiyorum. O analojiyi tam olarak anlamadım ama “Twitter yasaklandığı için Newroz parkına 2 milyon akıp eylem yaptı” diyerek bir savunma yapılabilir derim.

Kürdistan’da en yoğun miting programına sahip olan parti BDP. İl, ilçe günde 3-4 miting gerçekleşiyor. Nuray Hanım hepsini takip etmemiş olabilir, ya da bu yoğun gündem arasında pek izleme olanağı bulmamış olabilir. Çünkü “otoriterlik eleştirisinden uzak” demek büyük bir haksızlık. Baştan sona olan biten şey zaten bu hegemonyaya eleştiridir. Bu eleştirinin altında “AKP ile anlaşıldığı-koalisyon kurulduğu” algısının içselleştirildiği yatıyor ki asıl eleştirilmesi gereken ve açıklığa kavuşması gereken öncelikli şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

Bu mini girişten sonra derdime geçebilirim. Nuray Mert ve Hasan Cemal’in oyumuzu falan partiye vereceğiz, vermeyeceğiz açıklamalarını değerli görüyorum. Sonuç olarak hür iradeleri ile kime oy vermek istiyorlarsa vereceklerdir. Bu konuyu tartışmak abestir. Derdim de orası değil…
Yüzleşilmesi gereken bir tartışmaya mahal verdiği için değerlidir. Bu tartışmanın muhtevası kısmen aydın tavrı açısından kısmen de Kürt Hareketine olan yaklaşım açısından sorunlu oluşu ile ilgili.

Açık ve net olarak belirtmekte fayda görüyorum. Bence Hasan Cemal ve Nuray Mert şu şartlarda HDP’yi destekliyorum, oyum ona diyebilmeli idi. Ben bunu beklerdim.  Kendileri oylarını açıklamasa öyle düşünüyordum. Bunu düşünme sebebim asgari düzeyde bir beklentidir ve sömürge-aydın şu bu kısmını da bir kenara bırakan naif bir çerçevedir. Neden bunu beklediğime, düşündüğüme ve kendilerinin de neden bunu yapmaları gerektiğine inandığımı kısaca belirteyim.

Ben direnişi sadece muktedire karşıt eylem üretmek olarak algılamıyorum. Ya da sadece polisin gazına, şiddetine karşı gelmek… Direniş hayatın her alanına sinmiş bir şeydir. Her yerde vardır. İnsanda dil de başlar. Söylemden pratiğe sıçrar. Kendilerinin HDP’yi destekleme beklentimin odağında da “söylem” yatıyor. Çünkü söylemlerin hayat bulmasında ki en önemli öğelerinden biri  “tutarlılıktır”.

Söylem ve tutarlılık konusu hem savaşılan otorite açısından hem de kendi konumu açısından iyi bir sınav. Hasan Cemal ve Nuray Mert, ikisi de son kertede otoriteleşmenin de ötesine geçen bir yapının, mantığın kurbanı. O saatten sonra Foucault’un deyimi ile “iktidarın söylemine karşı gelmek imkânsız. Her şey sadece var olan egemen söylemi biraz daha büyütür, yeniden üretir”. Hal böyle iken otorite söyleminin eleştirisini salık veren aklın, ona karşı pratik bir hamle olan ve de istenmeyen, var olma düşüncesi bile hasta eden bir hükümetin reddine bir oy ile cevap vermekten kaçmasının mantığını tam olarak anlamıyorum. Mesele oy bölünmesini, şunu bunu da aşan bir şeydir.

Immanuel Wallerstein “insanlar ve guruplar, eylemlerini, ideolojilere göndermelerde bulunarak savunur” der. Wallersteinci düşüncede ideoloji, söylemin tutarlığına denk gelir. Yine kendisi kişileri ve sistemleri eleştiri noktası önemlidir. Sistemlerin, iktidarın söylemine karşıt söylem geliştirip onu yeniden üretmek yerine onu “tutarlı olmaya” yani hizaya çekebiliriz tezini dile getiriyor.

Benim açımdan Sn. Cemal ve Mert ile olan problem bu noktada. Kürt hareketinin en hayati alanlarında bulunan, anlayan(!), yazan, çizen iki birey olarak, “ideolojik” olarak göndermelerini bizimle paylaşmış iki insan olarak onları tutarlı olmaya davet etmek ya da beklemek doğal hakkım. Bu konuda çelişkilidirler. N.Mert bu çelişkinin farkında olarak yazısının son cümlesinde “Diğer taraftan, Kürtlerin özgürlükleri adına mücadele edenlerle eleştiri ve samimi kaygıya tahammülleri olduğu sürece yollarımızın ayrıldığını da asla düşünmüyorum, düşünmek istemiyorum, umarım haklı çıkarım” diyor. H.Cemal bu çelişkinin farkında olarak yer yer salvolar yapıyor.

İnsan inanmadığı mücadeleye karşı söylem geliştirebilir, eyvallah; ama pratikte de terazide bu kadar fark göstermemeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Özgür Amed Arşivi