İbrahim Genç

İbrahim Genç

Halep Diyen Erdoğan’ın Anlamadığı Kobanê

Halep Diyen Erdoğan’ın Anlamadığı Kobanê

“Kobani’de, Kobani sınırlarının çok ötesinde yeni bir tarih yazılıyor. Bu tarihin içinden Ortadoğu sahnesine Kürtler adı verilen insan topluluğu tarih sahnesine çıkmak için zorlarken, diğer bölgedeki gelişmelerle birlikte bu bölgenin büyük sarsıntılar yaşadığını da hep birlikte tanık oluyoruz.” diyordu Cengiz Çandar, dün Urfa’da düzenlenen bir panelde. Amerika kıtasından tutun Avustralya kıtasına kadar hemen herkes de bunun farkında. Dünyanın en büyük ajansları günlerce Kobanê sınırından Kürtlerin tarih sahnesine destansı bir direnişle nasıl ortaya çıktıklarını milyonlarca izleyicisine ulaştırdılar. Dünyaca ünlü düşünürler Kobanê için bildiri yayımladılar, ülke başkanları Kürtleri merkeze alan açıklamalar yaptılar. 1 Kasım Dünya Kobanê Günü’nde tüm dünyada yürüyüşler, mitingler düzenlendi.

Kobanê, Kürtlerin kalbidir!

Buna karşın Kürtlerin en çok yaşadığı Türkiye, “Kobanê düştü düşecek” ve “PYD de IŞİD de bizim için birdir” politikasıyla bambaşka bir tavır aldı. Ama dünya olup bitenleri görüyordu. Ortadoğu’yu geniş bir çerçevede analiz edenler, demokrasiyle sorunlu dört ülkede yaşayan Kürtlerin yüzyıllık bir hesabı artık keseceklerini düşünebiliyordu. Bu sebeple de Kobanê, adeta Kürdistan’ın kalbi oldu ve herkes orada bir araya geldi. Dolayısıyla Kobanê, önce Kürtlerin birlik olması yolunda bir harç görevi görürken daha sonra da Ortadoğu’nun değişim anahtarı oluyordu. Bunu göremeyen Türkiye ise PYD üzerinden dar çerçeveli okumalar yapmayı tercih etti, “Kobanê” ile “Halep” kıyaslamasına gitti. Oysa tüm bunların ne uluslar arası kamuoyunda ne de Kürtler nezdinde bir kıymeti yoktu. Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan ısrarla “Halep tam manasıyla bir özelliği var Neden Halep’i değil de Kobani’yi konuşuyoruz. Hesaplar başka. Sinsice planlar yapılıyor. Kobani için dünyayı ayağa kaldıranlar, Halep için kılını kıpırdatmıyor.” retoriğini daha son konuşmasında sürdürüyordu.

Devlet, uluslaşma hızına yetişmeli

Türkiye’nin bu üslubu, onu bölgede ve dünyada yalnızlaştırırken Kürtlerde de duygusal kopuşa neden oluyordu. Öyle ki içte Kürt hareketi ile sürdürülen çözüm süreci bile Kürtlerin bu kopuşunu önleyemez bir hal aldı. Dolayısıyla tüm “Kürdistan”ı kapsayan bir bakış açısının olmadığı hiçbir çözümün başarılı olmayacağı anlaşılıyor. Çünkü siz bir taraftan barış süreci deyip bir sorunun çözümünden bahsederken barışmaya çalıştığınız insanların öz akrabaları olan insanların katliamla yüz yüze oldukları Kobanê konusunda “Kobanê ile bizim bir alakamız yok” diyemezsiniz. Oysa Kürt ulus bilinci hızla yükseliyor ve devletlerin, ulusların bilinç hızını yakalaması şarttır. Aksi takdirde, politikaları ulusların gelişiminin gerisinde kalan bir ülkenin sorunları çözme ihtimali düşüktür. Belki barış ve çözüm gelir ama gecikmeli gelir, ulusların beklenti çıtası yükselir ve çözümün maliyeti artar.

Türkiye neyden korkuyor?

Türkiye’nin Kobanê’ye bakışı birçok kesim tarafından eleştiriliyor. Özellikle Türkiye’nin bir taraftan Türkiye Kürtleriyle barışmaya çalışırken diğer taraftan sürdürdüğü Suriye politikası anlaşılmaz olarak değerlendiriliyor. Eğer bundan birkaç yıl öncesinden bahsediyor olsaydık, Rojava’da Kürtlerin otonomi elde etmesinin Türkiye Kürtlerini hareketlendirebileceğinden korkuluyor derdik. Ama bugün devam eden iki yıllık barış sürecinde Türkiye Kürtleri zaten bir uluslaşma ve aydınlanma dönemindeler. Hatta Türkiye, bölgede şu durumda en çok Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile anlaşabiliyor. Öyle ki Kürdistan Demokrat Parti (KDP) bile Türkiye’de kuruldu. Bunlar başlı başına Kürt uluslaşmasını doğrudan ya da dolaylı etkileyen faktörler. O zaman sebep ne olabilir?

Burada aklımıza hemen enerji geliyor. Suriye’nin kısmi petrol kaynaklarının büyük çoğunluğu Rojava’da bulunuyor. ABD Enerji Enformasyon Bürosu’nun verilerine göre de Suriye’de bir günde üretilen 153 bin varil petrolün 110 bin varili Kürtlerin denetimindeki Rojava’nın Rimelan ve Süveydiye bölgelerinde üretiliyor. Buna bir de bölgede çıkan doğal gazı eklediniz mi aslında Rojava’nın ve bunun bir parçası olan Kobanê’nin hiç de yabana atılamayacağını anlayabiliriz. Tabii bu, işin bir tarafını oluşturuyor. Peki Türkiye, enerji kaynakları için bir köprü görevi gören pozisyonunu kaybetmekten korkuyor olabilir mi?

Türkiye by pass edilmekten korkuyor

Bilindiği üzere Güney Kürdistan, Kerkük’ün de dahil edilmesi durumunda petrol ihraç eden ülkeler içinde ilk üçte yer alıyor. Onlarca büyük petrol firması orada bulunuyor. Burada çıkarılan petrolün geçmiş yıllarda Suriye üzerinden Hayfa limanına ulaştırılıp oradan da satıldığını benzer hatlar söz konusu. Tabii birçok tarihi boru hattı iptal edildi ve şu an Kerkük-Yumurtalık boru hattı üzerinden bu petrol satışı gerçekleştiriliyor. Burada kritik soru şu: Güney Kürdistan’dan Rojava üzerinden Akdeniz’e bir koridor açılırsa Türkiye by pass edilmiş olmaz mı?

Bu konuda AKP Genel Başkan yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in bir hafta önce söylediği şu sözler dikkat çekicidir: "Çok ciddi miktarda petrolü biz Türkiye üzerinden dünyaya pazarlıyoruz. Elde edilen para Halk Bankası'nda toplanıyor ve Halk Bankası da Bağdat yönetiminin payını, Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetiminin payını veriyor. Tabii bizim de buradan bir payımız var. Biz de payımızı alıyoruz. Niye Türkiye üzerinden pazarlansın? Niye Türkiye'nin bir bankası olan Halk Bankası'nda toplansın bu para? Niye Amerikan bankaları dururken Halk Bankası? Plan ne biliyor musunuz? Suriye üzerinden, Kobani'den Akdeniz'e uzanacak bir koridor açmak suretiyle bu petrollerin oradan pazarlanmasını amaçlayan bir operasyon. Biz bu işlerin farkındayız."

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İbrahim Genç Arşivi