Ümit Yazıcıoğlu

Ümit Yazıcıoğlu

Hakkâri'de PKK'nin alan hakimiyeti

Hakkâri'de PKK'nin alan hakimiyeti

Colemêrg (Hakkari , ܐܰܟ݁ܳܪܳܐ ), ilk çağlarda müstahkem bir kale gözüyle bakılan ve bu yüzden uzun savaşlara sahne olan günümüzde, dört merkez ilçesi, 100 köyü, 670 mezrası, 44 jandarma karakolu, 60 askeri üs ve kışlası bulunan, etrafı yüksek dağlarla ve PKK kampları ile çevrili, yüzölçümü 9.521 km², 2009 yılı ADNKS'ne göre 256.761 vatandaşımızın ikamet ettiği, şirin bir Kürt şehridir. Dağlar Colemêrg'de genellikle batı-doğu yönünde uzanır. Doğal yapısı nedeniyle insanoğluna adeta meydan okuyan bu coğrafyaya dünyanın başka bir yerinde rastlamak mümkün değildir.

Taşıdığı doğal değerler açısından özel bir konuma sahip olan ‘‘Colemêrg'de alan hakimiyeti…. 01.08.2012 tarihinden sonra … PKKnin denetimi altında.‘‘[i] "PKK 400 kilometrelik alanı denetimi altında tutuyor![ii] bağlamında açıklamalar yapıldı. Bu gelişmeyi objektif irdeleyebilmek için 1993-95 arasında Beytüşşebap Kaymakamı olan Mesut Taner Genç’in, 2008’de piyasaya çıkardığı “Ateş Hattında-Beytüşşebap Kaymakamı’nın PKK ile Mücadele Günlüğü” isimli kitabından, bir alıntıyı sizinle burada paylaşmak istiyorum.

Mesut yukarda belirttiğim kitabında diyor ki:

’’Beytüşşebap’a atandım... Önce Diyarbakır’a geldim. Şırnak’a gidebilmem için Cizre’ye, oradan başka bir araçla Şırnak’a gitmem gerektiğini öğrendim. Karayoluyla gitmekten vazgeçtim. Diyarbakır kolordu’da üç-dört gün helikopter bekledim. Sonunda Sikorsky’yle hareket ettim.1.5 saat uçup, tümen’in pistine indim. Valilik binasına gittim. Vali beni kabul etti. Asla normal kaymakam gibi davranmamam gerektiğini, köy ziyaretleri yapmamamı, çünkü, devletin kırsalı tamamen terk ettiğini, il ve ilçe merkezinde tutunulmaya çalışıldığını söyledi. Kısacası, dost bilinen aşiretlerin dışındaki köyler, yollar PKK’nın hâkimiyetine bırakılmıştı.[iii]

Bu açıklamalardan sonra ülke fırtınaya uğramış bir tekne görünümünde. Halkın belli bir kesimi, "Ne demek ülke topraklarının bir kısmı PKK'nın denetiminde, her gün evlatlarımız ölürken hâlâ ne bekliyoruz, yeter artık ne yapılacaksa yapılsın?" kanaatinde. Bu bağlamda yukardaki iki alıntıyı hepimizin doğru irdelemesi gerekir. Bu düşüncede olan vatandaşlar, kamu otoritesinden güvenlik ve adalet hizmetlerinin sağlamasını bekliyor, zira bu hizmetler devletlerin en temel varlık nedenidir. Dolaysıyla bu hizmetin yetersiz ve eksik bir biçimde sunulması bir “devlet iflası” (government failure) olarak siyaset biliminde kabul edilebilebiliyor[iv]. Hakkaride  alan hakimiyeti… PKKnin denetiminde‘‘, "PKK 400 kilometrelik alanı denetimi altında tutuyor" cümlelerini söyleyenler, aslında devletin güvenlik politikasının iflas ettiğini açıklamaya çalışıyorlar.

Daha fazla uzatmanın alemi yok! PKK, bir Kürt isyanıdır ve yöreyi avucunun içi gibi bilen kişilerden oluşuyor. Cumhuriyet tarihinin en uzun, en derin, en yaygın, en büyük ve en dayanıklı örgütlenmesidir. 15.08.1984'den itibaren ne kadar çok kayıp verirse versin, mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduğunu praktikde gösterdi ve ispatladı. Eğer hakikaten Hakkâri'de alan hakimiyeti PKK'nin denetinindeyse, devletin güvenlik politikası iflas etmiştir.

Burada yine sözü tekrar Beytüşşebap eski kaymakamı Musut'a bırakıyorum. Diyor ki:

"Giden helikoptere bindim. 50 dakikalık uçuştan sonra, yüksek dağlarla çevrili askeri birliğe indim. Komutan beni karşıladı, çay kahve ikramından sonra, bugünlerde ilçeye baskın yapılacağını, duyum aldıklarını söyledi. Merak ediyorsam, dürbünle görebileceğimi anlattı. Gerçekten de, baktım, karşımızdaki dağlarda hareketli insan grupları görülüyordu. Komutan da, Vali gibi, ilçe’den kesinlikle ayrılmamamı, köylere gitmememi salık verdi. Şırnak’tan gelirken, Besta denilen bölgeyi geçip, 30 kilometre sonra hayli bozuk asfalttan Uludere’ye varılır, asfalt biter, ham toprak yol başlar. Beytüşşebap’a kadar 60 kilometrenin bir tarafı sarp ve dik yamaçlı, öbür tarafı derin uçurumdur. Sürekli mayın döşeniyor. Aslında, bu yolu en az birkaç noktada her gün kesip, kimlik kontrolü yapıyorlar. Bu durum bilindiği için, hiçbir kamu görevlisi karayolunu kullanmıyor. Erzak kamyonları talan ediliyor.....örgüt, korku salmış, halkın nazarında itibar kazanmış... Tanıştığım insanlar, aman kaymakam bey sakın şurdan aşağı inme, şurayı geçeyim deme gibi uyarılarda bulunuyor. Bunların bir kısmı samimi, bir kısmı kamu görevlilerinde korku, yılgınlık yaratmak için söyleniyor. Buralarda ticaret yapmak isteyen, örgütten icazet almak zorunda... Vergi adı altında para toplanıyor.’’[v]

Bu dipnota yorum yapmaya gerek bile yok, adam kısaca diyor ki, yörede kamu otoritesinden güvenlik ve adalet hizmetleri iflas etmiştir. Eğer vandaş örgüte vergi veriyorsa, örgüt devletleşmiş demektir. O zaman herşey ortada açık.

"Bundan sonra neler olacak?" sorusuna gelince:

Bu soru nasıl tanımlanırsa tanımlansın, nasıl cevaplanmak istenirse istensin, ortada siyasi olarak çözülmesi gereken bir sorunun mevcut olduğunu belirtmek gerekir. Bu sorunu çözerken, Kürtlerin de hak ve hukukunu korumak gerekir. Sorunun çözüm yeri TBMM olduğu gibi, çözümün diğer tarafı iste PKK ve BDP'dir.

Kürt devletine giden yol başlıklı 09 Temmuz 2012 tarihinde yayınlanan makalemde de belirttiğim gibi savaşlarda; bir tarafιn kazandιğιnι kabul etsek bile, savaşlar mutlaka kayιplar getirir. Savaşlar, acι, yιkιm, gözyaşι, dram; hulâsa felâket getirir. Savaşan taraflarιn iki tarafι da mutlaka mağdur olur. Öyleyse savaş hazırlıklarını, siyasi idarecilerimiz diyalog ve barışcı yollarla çözmelidirler.

Kısacası,

Kürd sorununu PKK'yi fiziken imha etmekle çözemezsiniz. Hükümet bilmelidir ki Kürd sorununun çözümünde devletin PKK'ye karşı vermiş olduğu askeri mücadeleyle sonuç alması mümkün değildir. Çünkü Kürt sorunu yörede yapılan askeri yöntem ve  medodlarla çözülemez. Askeri mücadele devleti, milleti ve orduyu her geçen gün yıpratamakta ve bir bilinmezliğe sürüklemektedir.

Sorunun çözümü için,

a) Devlet idaresinin modernleştirilmesiyle birlikte Başkanlık sistemine en kısa süre içerisinde geçiş yapılarak, büyük şehir belediye başkanlıkları birleştirilerek, Bölge belediye başkanlıklarının yine en kısa süre içerisinde yerel yönetimler yasasında yapılacak değişiklikler sonucu kurulması zaruridir.

b) Yönetimde istikrarın ve temsilde adaletin sağlanması için en kestirme ve en pratik yol bugün yüzde 10'luk olan seçim barajının acilen yüzde beşe çekilmesi ve anayasada yapılacak değişikliklerle başkanlıkla idare edilen on iki bölge belediye başkanlığından oluşan, idari yapıya geçilmesi.

c) 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası’nı bütünüyle değiştirilerek eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasanın yapılması. Ve yapılması şart olan bu yeni anayasada Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürtlere idari-siyasi statü verilmelidir. Böyle bir statü ülkeyi bölmez, Türk ve Kürt kardeşliğine hizmet eder.



[i] bkz. Tümgeneral Osman Pamukoğlu`nun açıklamalarına

[ii] BDP Eşbaşkanı Demirtaş'ın açıklaması.

[iii] Genç, Mesut Taner, Ateş Hattında -Beytüşşebap Kaymakamının PKK ile Mücadele Günlüğü-

[iv] MUNGER, M. C. (2000), Analyzing Policy: Choices, Conflict, and Practice (New York: W.W. Norton

& Company).

[v] Genç, Mesut Taner, o.a.g. O. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
21 Yorum
Ümit Yazıcıoğlu Arşivi