Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

Hakkâri’de Eğitim Problemi (1)

Hakkâri’de Eğitim Problemi (1)

*Öğretim açısından

 

Hayatın her alanında geri kalan, her şeyin problem olduğu, kimi problemlerin de artık kangrenleştiği ilimiz Hakkâri"de, ne yazık ki eğitimin de, eskilerden süregelen ve halen devam eden başat bir problem olduğu yadsınamaz.

 

Ekonomik açıdan geri kalmış coğrafyaların kaderi midir bilinmez; ama kanımca Hakkâri"de eğitimdeki eksiklik ve aksaklıkların temelinde de yine bu ekonomik geri kalmışlığın etkisi belirgindir. İşin nihayetinde altyapı, barınma, içme suyu, ulaşım… vb. hususlar, bir yerleşim yerinin gelişmişliğinde en belirgin ölçütlerdir. Bu ve bunun gibi somut faktörler iyileştirilmeden, yani fiziksel realiteler doyuma ulaşmadan, bir ikincil ihtiyaç olan eğitimden verim beklemek, pek de makul ve mantıklı olmasa gerek. Öyle de görünüyor ki Hakkârililer olarak bu hasretimiz daha uzun yıllar sürüp gidecek.

 

İlimizin altyapı problemlerini bu köşemizde tek tek ele alıp değerlendirmemiz pek de mümkün değildir. Yalnız şurası muhakkaktır ki bu sorunların her biri zehirli bir sarmaşıktır ve eğitimimizin uzuvlarını saran bir bakteri bir asalaktır. Altyapı sorunlarını neden bu kadar mühimsediğimi ve bunun eğitimimizi neden bu kadar alakadar ettiğini merak ediyorsanız hemen izah edeyim.

 

Eğitim ordusunun neferleri olan ve ilimize ℅98"i dışarıdan gelen öğretmenlerimiz, barınma problemlerine maruz kalmaktadır. Şunu vakit kaybetmeden söyleyelim ki barınma derken, sadece yiyip-içme-yatma vb. bir mana kastetmiyorum. Bu manada bir barınma sorunu ilimizde mevcut değildir. Lakin hiç düşündük mü ilimize dışarıdan gelen öğretmenleri neden burada tutamıyor, buraya bağlayamıyoruz? Neden ilimize gelen bir öğretmen zorunlu hizmetini tamamlayıp apar topar terk etmektedir memleketimizi. Bu manada Hakkâri neden bir "Eğitim Fakültesi" vazifesi görmektedir?

 

Sorulması gereken soru çoktur. Hatta şu bile yapılabilir: Zorunlu hizmetini ilimizde tamamlayan öğretmenlere “her iklim ve şartlarda ve dünyanın her yerinde öğretmenlik yapabilir” sertifikası verilebilir(!). Üç yılın sonunda öğretmenlik mesleğinin püf noktalarını öğrenen, bu mesleği tam anlamıyla icra edebilecek kıvama gelen öğretmen Hakkâri Eğitim Fakülte"sinden (?) mezun olmakta, ülkemizin çeşitli illerine dağılmaktadır… ve başka öğretmenlere kucak açmaktadır Hakkâri… Başka öğretmenlere el sallamaktadır… ve sonra da başkalarına… Bu böylece sürüp gitmektedir. ? Tıpkı Yılmaz Erdoğan"ın dediği gibi :“Oraya (Hakkâri) bazen güzel şeyler de gelirdi; ama hiçbiri uzun süre kalmazdı.”

 

İlimize dışarıdan gelip de uzun yıllar kalan, bizden biri olan öğretmen yok mudur? Vardır elbette; ama bunlar bir elin parmaklarını geçmez. Bu durumda aklımıza ilk gelen, Hakkâri"ye 41 yılını vermiş, emekli olduktan sonra ilimize veda eden Cumhuriyet İlköğretim Okulu eski müdürü Mükerrem Akhanlı"dır. Zira kendisi ilimizde göreve başlamış ve kariyerini burada tamamlamıştır. Kendisini saygıyla yâd ediyoruz. Bunun gibi bir veya birkaç örnek gösterilebilir; lakin bunlar bir istisnadan öteye geçmez. Malumdur ki istisnalar kaideyi bozmaz. Bu durum çok da yadırganmamalı aslında. Neden mi?

 

Her şeyden önce öğretmenlik ciddi bir kültür uğraşıdır ve öğretmen bir kültür elçisi, taşıyıcısıdır. Her dem kültürle ve kültürel faaliyetlerle hemhal olmak ihtiyacı duyar.

 

Bir öğretmen gündemi, basın-yayını, kitaplar dünyasını ve bilumum yazınsal faaliyetleri yakından takip etmek ister. Gündemdeki gelişmeleri sıcağı sıcağına takip etmek, çıkan her kitabı üzerinden vakit geçirmeden okumak, süreli yayınları izlemek ister. Bu her insanın en doğal hakkıdır; ama öğretmenlerin, eğitimci insanların ise zaruri ihtiyacıdır.

 

Batıda kahvaltıda okunan gazeteler, evlerimizde akşam yemeğinden sonra (o da gelirse şayet) okunur. Çoğu zaman, özellikle kışın, birkaç günlük gazeteler birlikte paketlenmiş halde servise sunulur. Aynı gece birkaç günlük gazeteyi birlikte okuduğum zamanlar hiç de az olmamıştır. Haberler bayatlanmış şekilde servise sunulur. Hele kitaplar için durum çok daha vahim. Bırakın bir kitabı sıcağı sıcağına okumayı, okumak istediğiniz bir kitabı bile Hakkâri"de bulmanız çoğu zaman mümkün olmuyor.. Bu ne yazık ki bizde kadere dönüşmüş, kaderimiz olmuştur.

 

Sinema, tiyatro… vb sanatsal faaliyetler yılın belli bir dönemi hariç (o da yine okullar tarafından icra ediliyor) neredeyse hiç yoktur. Bütün bu edebi, kültürel ve sanatsal faaliyetler yerli halkın dikkatini çok celbetmese de eğitimcilerin vazgeçilmezleri arasındadır. Ulaşım ve iletişimdeki aksaklıklar ise işin cabası… Bunlara hiç girmeyelim. Bunlarda doğal koşulların etkisi de göz ardı edilemez tabii ki. Lakin insanoğlu, yeryüzünü imar ve inşa için gelmiştir. Bütün bunlara rağmen ilimizdeki kira ücretleri ateş pahası. Bu da ayrı bir problem.  Yabancı öğretmenlerin en büyük şikâyeti bu hususta. Zira ilimizdeki kira ücretleri, büyük şehirlerdeki kira ücretleriyle eşdeğer.

 

Bu yıl açıklanan emlak vergilerine bakılınca çok çarpıcı bir sonuçla karşılaşıyoruz: “İstanbul-Taksim"le Hakkâri-Merkez"deki emlak vergisi ücretleri aynı.” Bireysel ve kurumsal olarak, bu konudaki sağduyumuzu ortaya koymalı, yerli halk olarak öğretmenlerimize sahip çıkmalı,  ilimizi daha yaşanılır hale getirmeliyiz.

 

Bir yaşam, kültür ve sanat yoksunu olan Hakkâri"ye öğretmen çekme ve burada tutma, barındırma bu koşullarda pek de mümkün görünmemektedir.

 

Yerli eğitimciler olarak bizler bütün bu yokluklara tahammül edebiliriz, ancak özellikle iyi koşullarda yetişmiş yabancı öğretmenlerin bunlara katlanma zorunlulukları olmayabilir. Burada yabancı öğretmen derken, başka illerden memleketimize eğitim amaçlı gelen öğretmenleri kastediyoruz. Yanlış anlaşılmaya mahal vermeyelim. Bir öğretmen ayırımından söz etmiyoruz. Zira ilimizde öğretmen ayırımı kesinlikle yapılmamaktadır. Aksine yabancı öğretmenler yerli öğretmenlere nazaran daha bir hürmet görmekte, daha bir sevilmekteler. Yerlisi ve yabancısıyla bütün öğretmenler bizimdir. Hepsini bağrımıza basıyor, kucaklıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi