Bedri Çallı

Bedri Çallı

Hakkari Kalesi Turizme açılmalı

Hakkari Kalesi Turizme açılmalı

1970’li yıllarda ilk okul öğrencisiyken her ilk bahar aylarında öğretmenlerimiz tarafından her bir sınıf ayrı ayrı kaleye götürülür ve kale gezdirilirdik. Sonraki orta okul ve lise öğrenciliğimiz dönemlerinde yine arkadaş grubu olarak Nisan ayından – Ekim ayına kadar nereye gidelim denildiğinde, gençler bir ağızdan kaleye çıkalım derdi. Oraya çıkıldığında bütün Hakkari ayağınız dibinde olur ve şehre tepeden bakılırdı.

O zamanlarda bile kalede çay bahçeleri vardı. Hakkari kalesi insanların dertlerini unuttukları ve stresten kurtuldukları bir yer olarak bilinirdi. Bir ilin tarihine ve kültürüne beşiklik etmiş kale’nin, gözetleme kulesi ve güvenlik amaçlı olarak kullanılması üzücüdür. Yaşanmakta olan bu manzara karşısında ister istemez insanın içi yanıyor, yazık bu güzelim tarihi eser beşiğinin yaramaz hale getirilmesine. Bu emanetin tekrar öz sahibi olan Hakkari halkına iade edilmesi taktirin en yücesi olacaktır.

Uzun zamandır Hakkari Kalesi ile ilgili düşüncelerimi siz değerli okurlarımla paylaşmayı tasarlamıştım. Bir türlü fırsat bulamamıştım. Bu esnada geçenlerde Hakkari Belediye Başkanı Metin TEKÇE’nin açıklaması olmuştu. Kalenin askeri birlikler tarafından tahliyesi ve Turizme açılması yönündeki açıklamasını desteklediğimi belirtmek istiyorum. Eminim ki Hakkari’de yaşayan her kes bizim gibi düşünmektedir.

Kale’nin 1990’lı yılların başında güvenlik nedeniyle, güvenlik güçleri tarafından kullanıldığını biliyoruz. Güvenlik açısından Hakkari etrafında çok müsait dağ ve tepeler dururken o günün şartlarında bile, ben bu kullanımın haklı bir yönünü göremiyorum. Kaldı ki bu gün barış ve huzurun büyük bir ölçüde tesisi, bu kullanımın gereksizliğini daha da perçinlemektedir.

Bu yazıyı yazmamla birlikte, iki yıl önce Tarihçi Yazar İhsan ÇÖLEMERİKLİ’nin hayalindeki yüz yıl sonrasını anlatırken, Hakkari Kalesi ile Sümbül dağı bitişiği olan Kılilan’a teleferik yapıldığını, insanların Kaleden bindikleri teleferik ile kılilan’daki Bar’a gittiklerini hayal ederek yazmıştı. İsviçre vb. ülkelerde bu gün benzeri hizmetler varken, İhsan beyin bu düşüncesi bizden çok uzak olduğu için hayal diyoruz. Çünkü halen Hakkari kalesi güvenlik amaçlı kullanılmaktadır. Belki hayal dememiz bile sevgili İhsan beyi rahatsız edecektir.

1998 yılında Kalenin hemen eteğinde kendisine ev yaptırmak üzere temel açan Necdet YILDIZ ismindeki vatandaşın yaptığı kazı sonucu 13 tane stele ulaşıldığını ve kendisi tarafından devlet kurumlarına bilgi verildiğini biliyoruz. Hatta stellerin kendisinden alınarak Van müzesine konulduğunu, kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığını, kamulaştırılan arazisinin bedelinin de kendisine halen ödenmediğini biliyoruz.

O günlerde ortaya çıkan bu steller, Hakkari halkında ve arkeoloji dünyasında heyecan yaratmıştı. Hatta Necdet bey övünerek bu olayı her yerde anlatır dururdu. Silahlı erkek ve kadın figürlerinden oluşan 13 adet stel, arkeologları hayrete düşürmüştü.

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veli SEVİN, stel’lerin Asur krallarının yazıtlarından bilinen Ubuşkiya krallığına ait olabileceğini kaydetti. Ubuşkiya krallığı MÖ. 1000 yıllarında Hakkari bölgesinde hüküm sürmüştür. Bugüne kadar bu krallığa ait hiçbir bilgi bulunmadığını anlatan Prof. Dr. Sevin, bu eserlerin söz konusu krallığa ait ilk eserler olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Veli SEVİN, MÖ. 100.000’le tarihlenen orta paleolitik dönemden başlayarak Hakkari bölgesinde kısa süreli yerleşmeler olduğunu belirtmiştir. Kılıç Kökten 1961'de Yüksekova'ya yaptığı gezi sırasında bulduğu volkanik cam ( Obsidyen) gereçlerden yöredeki ilk yerleşmelerin bu dönemlere ait olduğu kanısına varmıştır.

Prof. SEVİN, MÖ. 7000’den bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari (Cölemerk) yöresine ait ilk bilgilerin X. yy. da Arap tarih ve Coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır, Şeklinde söylemişti.

Birkaç yıl önce tanıştığım ve dostluk kurduğum Amsterdam Belediyesi Konut daire başkan yrd. Egbert OTTENS geçen Mayıs / 2006 da eşi ve iki arkadaşı ile birlikte ilimize yaptıkları ziyarette, kendisi ile birlikte gelen ve turizm üzerine çalışmakta olan Hollanda vatandaşı dostum Jelle Verheij bir İngiliz yazarın İngilizce basılmış bir kitabından okuduğu çok enteresan bir olayı bizlere anlattı.

Nurullah bey’in hüküm sürdüğü dönemde bir vatandaş suç işliyor. Nurullah bey bir hoca’yı çağırır bunun cezasının ne olabileceğini sorar. Hoca ölüm cezasına çarptırılması gerektiğini söyler. Nurullah bey suç işleyen bu kişinin Hakkari Kalesi’nden atılarak idam edilmesini emir eder.

Cellatlar gelir bu kişiyi Kaleden aşağı atarlar. En az 150 – 200 metre yükseklikte bulunan bu kale’den atılan kişi ayakları üzerinde yavaşça yere düşer ve kaçmaya başlar. Yanındakiler Nurullah beye sorarlar beyim ne yapalım. Nurullah bey; Biz cezalandırdık, ancak Allah onu kurtardı, bırakın gitsin şeklinde söyler.

Bunun üzerine Hoca derki hayır beyim ben onun nasıl düştüğünü gördüm, pantolonun paçalarına, ceketi ve elbiselerine hava doldu, paraşüt görevini görünce yavaşça yere düştü. Bu nedenle emir buyurun yakalayıp getirsinler yeniden Kaleden atalım şeklinde söyleyince,

Nurullah bey; hayır bu durumda biz bir deney yapalım ve seni bu kaleden atalım. Eğer rüzgar aynı görevi yaparsa siz doğru diyorsunuz. Ama ölürseniz demek ki onu Allah kurtardı. Hoca her ne kadar hayır yapmayın demiş ise de, Nurullah bey Hoca’yı Kaleden attırır ve hoca ölür, şeklinde anlatmıştı.

Bu tür konulara ilgi doyan ve şu anda Şemdinli’de bir kurumda görev yapan Halil ŞEFTALİ, bir çay içmek için beni evine davet etti. Tuttuğu günlük ve topladığı belgeleri bana gösterirken, şu an tarihini tam olarak hatırlayamadığım Hürriyet gazetesinin bir köpür’ü karşısında hayretimi gizleyemedim. Çünkü Hürriyet gazetesinin o köpür’ünde Türkiye’nin ilk yerleşim biriminin Hakkari olduğu yazılmıştı. Oysa bana sorulsaydı, ben ya İstanbul, ya Konya yada Ş.Urfa derdim.

Bir çok zaman büyüklerimden Hakkari Kalesinin arkasında çarşı olduğunu ve hatta yan yana bir çok fırının olduğu yönünde daha önce bir çok kalıntı bulunduğunu doymuştum.

Hakkari Kalesine Berçelan’dan iki sıra boru (paxrak) döşendiği, bu buruların bir tanesinde içme suyu, bir diğerinde ise Berçelan’da sağılan küçük ve büyük baş hayvan sütü akıtılırdı. Berçelan’dan Kale istikametine olan güzergahta yapılan evlerin temellerinde bu paxrak’lere rastlandığı anlatılmaktadır. Paxrak’ler çanak çömlekte kullanılan topraktan yapıldığı bilinmektedir.

Hakkari Kalesi ve çevresi ile ilgili daha anlatılması mümkün ve araştırılması gereken bir çok konu dururken bütün bunları göz ardı etmek ne kadar doğrudur, bunun yorumunu size bırakıyorum. Dünyanın ve ülkemizin bir çok yerinde sırf turistleri çekmek için suni yapıtlar için yoğun çalışmalar varken, burada canlı olarak duran bir çok medeniyetin varlığına ve yaşamına ışık tutacak bu ve benzeri eserleri göz ardı etmek ne kadar doğrudur, yine taktirlerinize bırakıyorum.

Gidişatı sürdürmek ve yanlışları görmezden gelmek çok basittir. Ancak fikir üretip doğruları hayata geçirmek çok zordur. Bu zorlukları bu ülkede göğüsleyen ve bir çok değişikliğe imza atan yöneticilere şahit olduk. Ama çok enteresandır, bunları yapan insanlar ya pasifleştirilirler yada ömürleri hep kısa olmuştur. Turgut ÖZAL, Adnan KAHVECİ, Recep YAZICIOĞLU vb. bir çok insanımız. Ne yazık ki İnsanlar kolay yetişmiyor, ruhları şad olsun. 18.01.2007

[email protected] - [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bedri Çallı Arşivi