İbrahim Genç

İbrahim Genç

For the freedom in Turkey

For the freedom in Turkey

Braveheart (Cesur Yürek) filminin son sahnesinde cellat kılıcını sallarken William Wallace bir tek şeyi haykırmıştı: Freedom! Öyle bir haykırış ki bu; Uzunbacaklı Edward’ın tüm vücudu kaskatı kesilir, dişeri gıcırdar… Özgürlüğün çığlığı, bendini yıkan nehirler gibi kulaklarına çarpar ve Uzunbacaklı Edward; çaresizce bakar, göklere… Çünkü özgürlüğünün farkında olmaktır tüm mesele!

Bugün de zindanlarda binlerce insan bu çığlığı haykırıyor. Etleri eriyip de derileri kemiklerine yapışırken… Üşürken bedenleri sürekli… Hafızalar yitip giderken…Göz çukurları derinleşip gözbebekleri büyürken… Onlar; duvarların içindekiler, parmaklıkların arkasındakiler… Çoğu genç, çoğu kadın… Tek bir şeyi haykırıyorlar; Freedom! Öyle ki çatırdıyor parmaklıklar, yarılıyor duvarlar… Lakin Uzunbacaklı Edward’ın vicdanı titremiyor. Ama sözcükler arasında bocalıyor gerçeği saklamak için…

Zindan zindan büyüyor özgürlük çığları… Taşıyor sokaklardan, kentlerden… Dünya kentlerine akıyor artık özgürlük çığları… Vicdanlar duyarsız kalmıyor bu seslere… Aydınların sözcükleri onları anlatıyor, akademisyenler derslerde onları işliyor, anneler onları bekliyorlar elleri açık, dualar yükseliyor avuçlardan onlar için… Onlar Ahmet Arif’le ranza diplerindeler… Özgürlüğün monologu akıyor bilinçlerinden…

“Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.”

Artık uyanmış bilinçlerin, arınmış vicdanların sesi tok çıkıyor. Her gün bir az daha güzel yarınların hayali büyüyor yastığımızda. Isıtıyor düşüncelerimizi bu hayal… Bizi hayata bağlayan umutlar yeşertiyor yüreğimizde. Ama zindanlarda her gün eriyip gitmekte olan kardeşlerimizi, dostlarımızı düşündükçe… Adalet ve eşitlik için… Özgürlük için illa ki bedeller istendikçe… Her şey birden buruklaşıyor… Yarınları görmeyecek onlar belki de…
Oysa onların da hakkı var yarınlarda… Her gün yitip giden ülke gençleri… Her taraftan, her dilden… Umutlarına, aşklarına, sevdiklerine yirmili yaşlarda veda edenlerimiz… Düşlerinizi kimler yaşayacak yarınlarda? Ben kendimce her kesimin sıkıntılarını, acılarını hissediyorum. Belki bir John Coffey değilimdir; ama ben de yaşanan bunca acıdan, ölümden çok yaralandım. Bıktım artık dili ve kültürü yasaklanmış bir halkı anlamaktan yoksun insanların aptalca yaklaşımlarından. Bıktım; kibirle bakan gözlerdeki ölmüş ruhlara… John Coffey değilim ben; ama onun sözcüklerinde kendimi gördüm: “Yoruldum, Patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum. Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri... En çok da insanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan Bıktım. Çok fazla Var, sanki her an kafamın içine cam parçaları batıyor.. Anlıyor musun?”

Ben siyasetçilere inanmıyorum… Umudum, İktidarlara bağlı değil… Devletle de aram yok… Ben bir yurtseverim, sadece ülkemi seviyorum… Tüm dilleri, kültürleri ve inançları… Tüm renkleri, çiçekleri, dağları, taşları… Tek amacım tüm farklılıkların tadını çıkarmak; ama özgürce… Herkesin adalet ve eşitlik içinde yaşadığı bir ülke hayal ediyorum. Bu mümkün ve ben devlete değil, Türkiye halkına güveniyorum. Şiirim de bunu çağırır:

“Sana sesleniyorum Irgat Memiş!...
Sana heyyy!...
Koyun güden Yörük Ayşe,
Heyyy tersane işçileri!...
Göğsü volkan gibi çarpan kadınlar,
Heyyy uygarlıklar beşiği Anadolu’m!
Dünya halkları heyyy!....
Kuşanın düşlerinizi
Sabaha doğacak güneş bizimdir,
Bizim olacaktır elbet,
Yeter ki sen de umut et!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
İbrahim Genç Arşivi