Ümit Yazıcıoğlu

Ümit Yazıcıoğlu

Federalizm

Federalizm

Değerli okuyucularım, bu makalem aslında içerik olarak 23 Aralık 2005 tarihinde ülkede yayınlandı. Konu bu an için güncel olduğu için, tekrar okumanızın yararlı olduğuna inandığımdan, makalemi güncelleştirerek tekrar köşemde yayınlıyorum.

Bugünkü Irak'ın uzun vadeli yaşamı mümkün olmayabilir. Geleçekte, bagımsız bir "Kürt Devleti" doğabilir. Fakat böyle bir durumda da, Kürt devleti ile husumet mi, yoksa uluslararası arenada iyi ilişkiler içinde  olmakmı Türkiye için daha hayırlıdır? Bu konunun, üzerinde hepimızin sağduyulu düşünmesi gerekir.

Devlet, belirli bir ülke üzerinde yaşayan, üstün bir iktidara tâbi olan, teşkilatlanmış insan topluluğunun meydana getirdiği devamlı ve hukukun kendisine kişilik tanıdığı bir varlıktır. Dolayısıyla Kürtlerinde kendi asgari müştereklerini yaratarak Kürd milli siyasetini oluşturması gerekmektedir kanaati Avrupa Birliğin´de ve ABD ´de hakim.  Aynızamanda Kürt sorunu, Ankara’da en önde gelen konulardan biri.

En son Şemdinli olaylarından sonra Kürt kimliğinin devlet politikaları ile baskı altında tutulduğu ve demokratik hakları´nın  engellendiği yönündeki görüşlerini, haklı olarak Kürt aydinlari sık sık dilegetiriyorlar. Sayın Şerefettin Elçi  ve Değerli Büyüğümüz Yaşar Kaya ğibi Tanınmış Kürt politikacılarıda Kürt sorunu´nun en sağlıklı çozümü´nün federasyon olduğunu yıllardır savunuyorlar. Kanımca bu düşüncelerinde çok haklılar. Bununyanında Türkiyede Irak'ı çoğunlukla "Kuzey Irak" perspektifinden görüyor. Bu görüşün açısını da Kürt devletini engellemek şeklinde özetlenebilecek, 90'lı yıllardan bu yana tekrar edilen "kırmızı çizgiler" nakaratı belirliyor. Bilakis  meseleye biraz daha geniş baktığımızda, görülmesi gereken daha pek çok gerçek var önümüzde.

Arend Lijphart, federalizmi, merkezî yönetim ile federasyonun kurucu birimleri (federe devletler, eyaletler) arasında anayasayla güvence altına alınmış yerel düzeyde bir yetki paylaşımı olarak tanımlanmaktadır Daha kısa bir ifadeyle tanımlamak gerekiyorsa federalizm, “merkezî ve bölgesel yönetimler arasında güvenceli bir iktidar bölüşümü”demektir.

Nihayet belirtmek gerekir ki, İsviçre'nin uluslararası ilişkiler açısından öneminin yüzölçümü ve nüfusuyla kıyaslanamayacak ölçüde büyük olduğundan hareket edersek, dünya´nın en gelişmiş ülkelerinden birisi olan İsviçre’nin kantonlarla yönetildiği´ni bu düşünceye örnek gösterebiliriz. Amerikan eyaletleri´nin boyutları çok farklıdır. Örneğin “California’nın nüfusu 35 milyon kişi ve gayri safi iç hasılası 1.37 trilyon dolardır. California, 2005 yılında dünyanın en büyük beşinci ekonomisi olarak Fransa’yı aşmıştır”.

Eger Türkiyede Yönetim Yeniden Keşfedilmek isteniyorsa, ABD gibi başkanlık sistemi ile yönetilen bir Federasyo´nun Anadoluda  yaşayan Kürtler ve Türkler için   iyi bir çözüm önerisi olduğunun kanaatine varabiliriz. Bu görüşün haklılık ve doğruluk yanı vardır, çünkü federasyon günümüzde´de yaygın olarak görülen bir devlet şeklidir. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Kanada, Avusturya, İsviçre, Avustralya ve Rusya en bilinen federal devletlerdir. California  ve Isviçre ekonomilerinde ki iyi ğelişmeden de anlaşıldığı ğibi  eyaletler sistemiyle idare edilen devletler uniter devletlere göre çok hızlı gelişmektedir.

Anlaşıldığı kadarıyla federal devlet sisteminde, gerek federal devletin, gerekse federe devletlerden her birinin kendine has bir anayasası, hukuk düzeni, yasama, yürütme ve yargı organları vardır. Bu usûl sayesinde, Federalizmi, federal devlet ile federe devletler arasında anayasayla güvence altına alınmış yerel düzeyde bir iktidar paylaşımı olarak tanımlamak doğrudur.

Federalizimde eyaletler kendi içişlerinde bağımsızdırlar. Böyle bir  devlet sisteminde Prof. Dr. Norman Paech´e ğöre, „Kürtler nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşasınlar“ ideali geçerlidir, yani ister istenez kendi içişlerinde hür ve bagımsızdırlar. Bu Anlayış benim gibi Kürt kökenli bilim adamları için liberal ya da vurdumduymaz bir yaklaşım değildir. Aynızamanda „ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkına“ duyulan halklar hukukundaki inançtan´da kaynaklanıyor.

Dünyada Avrupa Birliğin'nin bir uygarlık ve demokrasi projesi olduğu´da bilinen bir ğerçek. Türkiye aynı zamanda Avrupa Birliğin´ile müzakere eden batının değerlerini benimsemiş bir ülke. O halde, gerçekten de, federalizm-tezinin  tartışılması´nın, ülkemiz acısından günümüzde Türkiye ile Avrupa Birliği  ilişkileri de değerlendirildiğinde, kaçınılmaz oldugu artik bilinen bir realite.

Avrupa Birliğin´de kendine bir yer bulacağına inanandığım Türkiye’nin tercihi´nin uzun vadede federal Avrupa Birliği  olduğuna ğöre, federalizmi ister istemez daha şimdiden Kürtler için tartışmaya acması, diğer yandan Başkanlık sistemine geçiş yapması doğru olur düşünçesindeyim. Dolayısı ile yerel yönetimini karakterize eden yönetsel, siyasal ve mali modernizasyon, ülkemizde sadece kamu hizmetleri´nin temin ediliş şeklini değiştirmekle kalmaz, yönetimin idare şekilini de değiştirir. Böylelikle geleceğin Başkanı, türkiyemizde hizmet verdiği toplumları daha doğru şekilde temsil etmeye, görüşmelerde daha şeffaf, seçmenlerinin isteklerine daha duyarlı ve sıradan vatandaş için daha ulaşılabilir olmaya başlar. Gerçekten CHP genel başkanı Deniz Baykal´ın geçenlerde Hakkaride değindiği „Almanya Modeli“ de bu realiteden kaynaklanan federe devletler sitemi değilmidir?  Almanyada Deniz Baykal´ında çok değerverdiği Willy Brandt´tın partisi SPD Türkiyenin´de içerisinde olacağı derinleşen, federal bir Avrupa Birligi istemıyormu?.

Dolayısıyla Avrupa Birligi “ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkına destekveriyor ve Kürt sorunu´nun da Kopenhagen Kriterleri öncülüğünde  çözüme kavuşturulamasından yana, çünkü Kürt sorunu bir halk gerçeğidir. Kürtlerin kimliği, dili ve kültürü ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ortağı olmasını  Avrupa Birligi de talep etmekte ve uygun bulmaktadir. Bilindiği ğibi “Kürt sorunu artık tümüyle bir kimlik sorununa ve bir politik soruna dönüştü“. Her ne sebeple olursa olsun sorunlar oluşma nedenleri ortadan kalkmadan çözüme kavuşturulamazlar. Avrupalılara göre “eyalet”´in veya “Üniter devlet” ´in daha güçlü ve sorunsuz yönetilebilmesi için halkın doğrudan ve dolaylı katılımını esas alan bir yönetim anlayışının geliştirilmesi Türkiyede´ de elzemdir.  Buda temsilde adaletin sağlanması için yüzde 10'luk seçimbarajı´nın Türkiyede acilen yüzde5 e  çekilebilmesi ile mümkün olabilir.

Evet, Kürt sorunu bölgede ve dünyada çözüme kavuşturulamamış çok az sayıdaki ulusal sorunlardan birisidir, çözümü kolay değil. Fakat Türkiye, Kürt sorununa, Kuzey Irak Kürdistan’ına ve PKK’ya bakışını bence değiştiriyor ve acıda olsa bazı tabuları yıkmak zorunda olduğunun farkında. Hükümet olarak sorunu çözmek için uzun vadeli düşündükleri belli. Eğer bazı ince ayarlar ve referandum yapılırsa bu değişim Avrupa Birliği´ne girmek isteyen Türkiye´yi Başkanlıkla idare edilen federal devlet sistemine  götürebilir. Zaten kamuoyu da bu konuda birşeyler yapılması gerektiğini sezinliyor ve arzu ediyor.

Irakıl Kürtlere gelice, Iraklı Kürtlerin, "self-determinasyon" olarak bilinen meşru halklar hukuku ilksine dayanarak, bir gün bağımsızlık talebinde bulunmaları, Türkiye için "savaş sebebi" olabilirmi? Türkiye böyle bir kirli "savaş"a giriştiğinde, hürdünya, başta ABD ve AB  Türkiyeye "başka bir ülkenin insanlarının verdiği karar sizi ne ilgilendirir" diye sormayacakmı? Dahada önemlisi eğer bir gün "Kürt Devleti" kurulursa, takriben içerisinde 25-30 Milyon Kürtinsanının yaşadığı Türkiye için o devletin "korkulu rüyası" mı, yoksa dostu mu olmak daha doğrudur? Bilakis Türkiyedeki  Kürt vatandaşlarının kalbini  son Şemdinli olaylarından sonra kazanmak gerekirken, "Iraklı Kürtlerin korkulu rüyası" haline delice gelmek istemek, doğru olabilirmi?  Allah intahar etmek isteyenlere akıl versin.

27.Mayıs 2006
[email protected]
www.yazicioglu.de

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
Ümit Yazıcıoğlu Arşivi