M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Fedai fakir gençler

Fedai fakir gençler

Gençlerin al yıldızlı bayrağa sarılı tabutları çoktandır gelmiyordu. Ne kadar da hasret ve özlem duymuşlardı bilemezsiniz. Meydanlarda ağızlarından köpükler saçarak bu öfkeyi yeniden canlandırmak için sabırsızlıkla fırsat kolluyorlardı. Yoksul aile çocuğu polis ve askerler imdatlarına Hızır gibi yetişti. O fırsat Suruç’ta tertipledikleri planla hazırlamışlardı.

Mardin’in Midyat ilçesinde şehit düşen Barış Akkabak’ın hikâyesini okumuşsunuzdur. Annesi Kadriye Barış 8 yaşındayken kansere yenik düşerek vefat ediyor. Babası Cevdet evi terk edince dedesi Ramazan büyütüyor. O Ramazan dedenin taziye evinde çekilmiş resmini görmüşsünüzdür. Bir göz kapağı kapalı (kesin sigortası olmadığından hastaneye gidememiş,) lime lime gömleği, yamalı pantolonu, eski, yırtık ayakkabısı ile dikkatinizi çekmiştir.

İşte o dedenin adı “barış” olan torununun kanı üstüne iktidarlarını sürdürmek için savaşın barut kokusuna hasret kalanlar gençleri ölüme gönderiyorlar. Yüreklerinde yenilginin kiniyle Türk’ü – Kürd’ü yeniden bir birlerini öldürtme için fermanını verdiler. Ölmeye ve öldürmeye döktükleri timsah gözyaşlarına bakmayın; cenazelerde bile nutuk atmak ya da onlarca gencin tabutunu sınırlardan haftalarca içeriye almamak onlara can suyu oluyordu. Erdoğan, Davutoğlu ve Bahçeli fedai gençlerin ölümünden mutlu olmuşlar mıdır?!!

Kahraman devletimizin gücünü göstermeliydiler. Zamana ihtiyaçları vardı. 7 Haziran seçim bozgunu “barış sürecini” kamuflaja yetti. Suriye’de Kürdler için ihtiyaç olan bölgeyi oluşturmamak için IŞİD’i gösterip Kürdleri vurarak kahramanlığı göstermenin zamanıydı.

Ee, artık “süreç”, “barış”, “ateşkes” ile toplumu yarıştırmanın bir anlamı kalmamıştı. Sandıklar açılmış, oylar tasnif edilmiş, sonuç alınmıştı. Tek başına, koalisyonda da istedikleri gibi bir iktidar yoktu. Nasıl olsa ellerinin altında cepheye sürecekleri fedai fakir gençler çoktu. Savaşı, silahı, jetleri, topu, tüfeği, yeniden aksesuar yapıp boyunlarına asmanın zamanıydı.

Ortalığı kan gölüne çevirip, bayraklar örtülmüş tabutlarla toplumu provoke etmek çok zor değildi. Gençlerin cenazeleri geldikçe bedelli, bedelsiz çocuklarını askere göndermeyen bakanların hamasi nutukları havada uçuşacaktı ki uçuştu. Adeta yeniden doğmuş gibiydiler.

Artık üçlü savaş komisyoncusunun sayesinde bu sonbahar, kışa belki  İlkbahar kadar TV ekranlarında öldürülmüş genç bedenler göreceğiz. Tek başlarına iktidarlarına kavuşana kadar dur durak bilmeyecekler. Savaşın, ölmenin, öldürmenin reytingini düşürmeyecekler. Nasıl olsa bedelliden kendi çocukları sıyırdı. Olan yırtık pantolonlu dedelerin torunlarına olacak. Dağda, şehirde, karakolda meydan yoksullara kaldı kalkan da onlar, siper de onlar.

Bol vatan, bayrak, tek millet gerisi teferruattı. Cuntacılara karşı halkın desteğini almak için en demokratik maskeleriyle 2011 yılına kadar geldiler. Kürd, Alevi, azınlık hatta Roman meselesini çözmek demokratik bir ülke için gelmişlerdi. Avrupa’nın kriterlerini, hukuku, adaleti getireceklerdi. Faşizm ezilecek, özgürlükler gelecekti.

Ne safmışız, onlara inandık. Ta ki AKP, MHP iş birliğiyle Güvenlik paketi çıkana ve IŞİD’i gösterip solcu, Kürd, Alevi avını başlatana, Suruç’ta katliam yapana; o gülen çocukları öldürecek kadar ruh ve vicdandan yoksun olduklarını anlayana kadar.

Roboski’den Suruç’a işlenen katliamlar AKP, TC patentli planlı dâhilinde sıra asker, polise, gerillaya geldi. Her katliamın orta, uzun hedefleri Saraylının bilgisiyle yürüyor. Sadece hak değil, kimlikler gasp ediliyor. Amaç AKP’nin iktidar sonunu getiren HDP’yi ortadan bir şekliyle kaldırmaktı. Barajı yıkan Kürdlere rüştlerini ıspatulama hakkını tanımamaktı.

Oya tahvil edilen Kürd meselesinde Kürdler oy vermediğine göre “sürece”, “çözüme”, “barışa” ne gerek vardı. AKP’yi iktidardan, Saraylıyı başkanlıktan eden Kürdleri Türkiye partisi olmadan hadlerini bildirmek için Suruç’ta sivil, görevde asker ve polis fedai fakir gençleri cepheye sürerek 7 Haziran’ın intikamını yurdun dört bir yanına giden al yıldızlı tabutlar üzerinden bitirmekti. Ama seçimde olduğu gibi yanıldılar. Onlar “topyekûn savaş” derken şehit anaları isyan etti; HDP “topyekûn barış” ile karşılık verdi. Hesap şark kurnazlığı ile Türkleri ve Kürdleri sindirmek, seçimlerde baraj altı bırakarak tek başına iktidar olmaktı.

Halk, seçmen, birey, vatandaş fedai fakir gençlerin bedeni üzerinden oy avcılığı yapanlara karşı isyandadır. Başta Saraylı, AKP ve kanlı ellerini “şeref” üzerinden yıkamaya çalışanlar 78 milyona azınlık veya seçim hükümeti dayatıyorlar. Toplumu hüzne, sıkışmışlığa, acıya, çaresizliğe, şaşkınlığa, ezikliğe, yenilgiye, kaybetmeye sürüklüyorlar. Türk, Kürd, Laz, Çerkez ve azınlıklara bunu yaşatmaya hakları yoktur. Seçmenin oy tercihini tanımamak dünyanın en faşist, dikta, zorba anlayışıdır. Ama unutmasınlar rüzgâr eken fırtına biçecektir.

Peki, şimdi ne olacak? Tek başlarına iktidar olacaklar mı? Kameralar karşısına “Bu vatan için evlatlarımızı da, kendimizi de feda ederiz” derken hangi evlatları işaret ediyorlar. Öz evlatları olamaz, hepsi bedelliden yırtmıştı. O zaman kala kala fedai, fakir, yoksul gençler üzerinden HDP’nin Türkiyelileşmesini engellemekti. O yüzden HDP Türk – Kürd gençlerin hayatta kalma umududur. HDP ve Demirtaş gençlerin hatırına saraylıya yedirtmemeliyiz. Erdoğan, AKP, Davutoğlu, MHP ve Bahçeli’nin oyununu HDP ve Demirtaş bozar unutmayın.

Savaş zorunluk, barış ta bir armağan değildir. Diktatörlere hadleri bildirilmeli. Cüneyt Özdemir ne güzel demiş: “Kandilde vurdular bitiremediler. Cudi’de vurdular bitiremediler. Gabar’da vurdular bitiremediler. Kobane’de vurdular bitiremediler. Rojava’da vurdular bitiremediler. Mitingler’de vurdular bitiremediler. Irak’ta vurdular bitiremediler. Paris’te vurdular bitiremediler. Anlayacağınız siz bitersiniz ama Kürdler bitmez.” 

Savaş, kavga, ölüm, sürgün, acı, keder, hasret, yalnızlık, sevda; kin, nefret, hile, ihanet, çöküş, soğuk, kan ile ağaçtan düşen yaprak gibi anlamsız ölüm üzerine AKP, MHP ile yönetime el koyma hayallerini kursanız bile bu gençler ve de HDP ülkeyi size yedirtmeyecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Latif Yıldız Arşivi