M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Farklı okumak

Farklı okumak

Değerli okurlarım, önce şahsımla ilgili bir duyumu yaparak yazıma başlamak istiyorum. İki yazı öncesi “Gündemden uzak kalmak” demiştim. Eşimin ayağı, torunumun dünyaya gelmesi beni sizden iki hafta uzak tutmuştu. Tam her şey yoluna girdi derken bu sefer iki hastane arasında mekik dokumam sonucu bedenimde baş gösteren arıza nedeniyle prostat ve mesane yolunda peş peşe iki ameliyat geçirince yeniden ara vermek zorunda kaldım. Ne yapalım inancımız var, hayırda şerde Allah"tan. Hastalıkların, üzüntülerin, sevinçlerin, mutlulukların insan denilen düşünen ve konuşan yaratık için var olduğunu ifade ederek yazımın başlığına yani konumuza dönmek istiyorum.

 

Cumartesi ve Pazar günleri dışında gazetelerin eklerine fazla itibar etmem. Çünkü diğer günler verilen ekler kaba tabirle çoğunluğu fasa fiso boş ve tamamına yakını dedikodu, asparagas, hayali, uydurma, dünya ve ülke gündeminden uzak haberler içerdiği için pek ilgimi çekmez. Ama söz konusu iki günün eklerinde mutlaka dikkatimi çeken bir ya da birkaç yazıyla karşı karşıya kalıyorum.

 

30 Kasım Pazar günü Hürriyet Pazar Eki"nin 13. sayfasında “İşte Bitlisli Ailenin Dramı” üst başlıklı, Gülen Aydın"ın yaptığı bir haber vardı. Haber"in uzun ama olayı özetleyen ana başlığında diyordu ki “Bir oğlu şehit, anıtı dikilecek. Biri tinerci, gasptan hapiste. Biri itirafçı, PKK"ya geri döndü.”

 

Haberde aileyle ilgili özel bilgi verirken; Güngör ailesinin soylu bir aileden geldiğini ifade ederek Subaşılar denilen Bitlis"in köklü ailedenmiş. Dedeleri 2. Abdulhamit"in kurduğu Hamidiye alaylarında subaylık yapmış. Cumhuriyet"ten sonra aile “Güngör” soyadını aldığı yazıldıktan sonra, baba Ekrem Güngör"ün (49) kendini bildi bileli işsiz, ailenin ve yakın akrabalarının bugün yoksul, eğitimsiz, şiddet ile iç içe yaşadığını ifade ettikten sonra üç kardeşin yürek sızlatan dram gibi hikayelerini aktarıyordu.

 

Bir mesleğim de reklamcılık olduğu için gazetelerin net satışlarını biliyorum. Pazar günleri Hürriyet gazetesinin net satışlarını beş aşağı, beş yukarı 600 bin dolayında. Türkiye gerçeğinde satın alınan her gazeteyi beş kişi okuduğundan yola çıkacak olursak, 3 bin okuyucu bu haberi nasıl bir duygu içinde okudu ve nasıl bir yorum getirdiler bilemiyorum. Ama ben, öğretmenlik, gazetecilik ve yazarlık mesleklerimin bana verdiği duyarlılık içinde çok farklı bir pencereden okuyunca, aşağıdaki duygularım açığa çıktı.

 

Sizi bilmem ama ben, bu haberi okuyunca aklıma TC Anayasa"nın 5. maddesi geldi. Bakınız vatandaşı olduğumuz Cumhuriyet Anayasasının bu maddesinde neler yazıyor:

 

“Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

 

Anayasanın bu açık maddesine göre adama sormazlar mı, bir ifadeye göre Doğu ve Güneydoğu Halkı, başka bir ifadeyle Kürt kökenli vatandaşlar için bu madde geçersiz mi?

 

Bazen öyle düşüncelere kapılıyorum ki bu ülkeyi yöneten siyaset ve bürokrat elitler gerçekleri görmekten ürküyorlar  mı? Gerçek ile yüzleşmek istemiyorlar mı? Yoksa aslında gerçeği görüyorlar da ne yapacaklarını bilmediklerinden mi bu faciaları ülkenin ter temiz insanlarına yaşatıyorlar. Yoksa İttihat ve Terakkiden beri süre gelen Kürt gerçeğini inkar ve imha politikalarını sürdürmekten mazojist bir yaklaşımla zevk mi alıyorlar? Ya da “Kürt Sorunu” ile ilgili gerçeklerin korkunçluğu karşısında birilerinin elleri ayaklarına mı dolanıyor.

 

Güngör ailesinin şahsinde, binler, on binler değil, yüz binlerce Kürt ailesinin aynı dramı yaşadığını biliyor musunuz? Yakılan, yıkılan mezralarından, köylerinden zorla kentlerin varoşlarına göçe ettirilen on binlerce Kürt ailenin aynı çaresizlik, eğitimsizlik, yoksulluk, işsizlik, şiddet ve ölüm korkusu içinde yaşadıklarını bilebiliyorlar mı?

 

Bu ülkeyi yönetenler, 85 yıldır Kürt aile bireylerine yaşattıkları insanlık dışı yaşam karşısında sessiz kalmaları, hiçbir çözüm aramamaları ya da üretmemeleri, insanım diyen bir vicdanın taşıyamayacağı kadar çok ağır bir yük değil mi? Tabii  insani vicdan taşıyan varsa? Ne yazık ki vicdanları susturan bir körlük tünelinden geçtikleri için her gün gördükleri böylesi aile dramları, gençlerin cenazeleri onları zerre kadar ilgilendirmiyor.

 

Ne dehşet verici bir manzara değil mi?

 

Gerçekleri görmemekte direnen siyaset ve bürokrat elitler; medya, yazarlar, çizerler ve aydınlar. Diğer tarafta yüz binlerce aile dramları. Bana kalırsa sorumlular yaptıkları hatanın gerçekliğiyle yüzleşmekten ölümden korktukları kadar korkanlar; ya da militarist ve şoven bir gen sürümünün soy devamı içinde oldukları için dökülen kandan zevk alıyorlar. Ne yazık ki gen sürümü veya görmezden gelme bile olsa artık bu işin üstünü örtmüyor, örtülmeyecek. Ne kadar direnirlerse dirensinler bir gün elbet bu acı gerçek ile yüzleşecekler. Er veya geç bu toplum onlardan bu körlüğün hesabını, öldürülen, dağa çıkan, faili belli ya da meçhul enselerinden vurulan, asit çukurlarına atılan, silah altında şehit olan, gaspçı, tinerci, çeteci, soyguncu gençlerin hesabını soracaktır.

 

Ölen, öldürülen çocukların ve annelerinin yüreğinden kopan çığlıkları duymaz olanlar bir gün bu sağırlığın, vicdansızlığın hesabını mutlaka verecekler. Birilerinin kanını akıtarak, düşmanlık ve kin tohumları körükleyerek bunu oya, koltuğa, mevkie, makama, rütbeye tahvil edenler bu tutumun altında kalacaklar. Çünkü bu ülkenin çocukları, bu ülkenin gençleri ölüyor, öldürülüyor; işsiz, güçsüz tinerci, gaspçı ordusu oluşuyor ve ülkeyi idare ediyoruz diyenler ise sadece seyrediyor. Bu gidiş ila nihai devam etmez.

 

Bu kadar acıya rağmen karşıladığımız Kurban Bayramınızı kutluyorum. Gıda – Cejna Qurbanê Pîroz dikim. Acısız, kedersiz, gelecekte güzel bayramlar temenni ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi