M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Ermeni Gerçeği ve Bilim adamları

Ermeni Gerçeği ve Bilim adamları

Doğrusu Ermeni meselesinde bir gün böyle bir makale yazacağım aklımın köşesinden geçmezdi. Ancak demokrat kişiliğine inandığım aydın, bilim adamı ve araştırmacı Ayhan Aktar’ın 24 Nisan 2015 tarihli Taraf gazetesinde söyleşisini okuduğumda şok oldum.

Sevdiğim bir bilim adamı “Ermeni soykırımını genelde Kürdlere, özelde Raman aşireti işlemiş. Batıda ‘tehcir’,  Doğu ve Güneydoğu’da ise Kürdler ‘soykırım’ yapmış.” Söyleşisini okuyunca hayal kırıklığından öte bilim adamı sıfatına inancımı yitirdim.

Kendi çapımda Kürd tarih öğretmeni olarak (30 yıl tarih dersi verdim) ismimin önünde Dr. Doç. Prof. Yok amma vicdan, izan ve tarihi gerçekler göz ardı etmeyen objektif, tarafsız ve hakkaniyet içinde tarihi olaylara adaletli bir bakış açım var.

Araştırmaları, kitapları, görüş ve düşünceleri ile öz güvenimizi sağlamış bazı bilim adamlarının “Kürd” söz konusu olduğunda bilinçaltına yerleşen içgüdüsel tepki ile “Ermeni Soykırım” meselesini bütünü ile Kürdlere, özelde bazı aşiretlere yıkmaları insan havsalasının alacağı bir bilimsellikle yakından uzaktan ilgisi yoktur.

Raman aşiretin en uç köyü Kozlu’da (Cümeylin) doğup büyüdüm. Köyüm Raman aşiretine dâhil bir köy değil. Sulak, ferah, bağ ve bahçeleri, akan kaynak suları nedeni ile aşiret üyelerinden yazar Orhan Miroğlu’nun dayısı Şemseddin Ağanın kasrını (köşkünün) babamın evine 100 metre mesafede olmasının dışında Cümeylin’in Raman aşireti ile bir ilgi ve alakamız yoktur. Aşiretin ileri gelenlerinden biri sadece komşumuz.

Biz MİR soyundanız. Köyde halen Mala Bedirxan, Mala Mirxan, Mala Seyithan ve Ali Beg gibi boy ve isimlerle anılmaktayız. Köyde bağımın içinde dedelerimin 700 yıllık türbeleri bulunmaktadır.  En önemlisi de Kürdlere atfedilen “soykırım” iftirasının aksine Kürd halkının onları koruyup kolladığını dedem, ninem, babam, annem, amcam, dayım ve köyün yaşlılarından dinleyen hayatta kalmış canlı şahidiyim. Tarih sayfasında Kürdlerin sayısız kez soykırıma uğradıkları ama asla soykırım yapmadıkları da sözde Türk bilim adamları bilmeli.

Ne yazık ki itibar ve güven duyduğumuz bazı hocalar İmparatorluğun sistematik var olan politikalarının suçunu başkalarına yıkma becerisini “araştırmacı sıfatı” altında zekice yaptıklarına hayret, ibret ve dehşetle; 24 Nisan soykırımı anma gününde izledim ve okudum.

Şöyle ki; “ Bursa, Eskişehir ve Adapazarı’nda tehcir oldu. Ancak aynı şeyi Erzurum, Diyarbakır ve Muş için söyleyemem. Orada soykırım oldu” diyerek suçu ve katliamı özelde Raman aşireti, genelde Kürdlere yıkmak bilgi cehaleti değilse bir bilgi kirliliğinden çok kasıtlı iftira ve vicdani muhakeme gerektirecek bir boyuta taşındığını söylemem gerekiyor.

Özellikle “ o günlerde Kürd vilayetlerinde asker yoktu. Düzenli ordu katliama katılmadı” demenin hangi tarafını düzelteceğimi bilemiyorum. Ermenilerden kurtulmak için “Kürdleri” örgütlemişlermiş, bu da Kürdlerin işine geliyormuş. Zaten Kürd siyasiler de açıkladı “bizim dedelerimizin elleri kanlıdır”  diyor. “Bu onurlu bir duruş, gerçi birkaç ermeni ailesi kalkıp Diyarbakır’a gitse, ‘evimizi, tarlamızı geri istiyoruz’ dese ne olur bilmiyorum.” Diyen sözde araştırmacı tarihçi sıfatıyla böylesine acılı bir konuda fala bakar gibi basit sözcüklerle konuşan demokrat bilim adamının safsatalarına ne diyeceğimi bilemiyorum.

Bilim adamları derin bilgi, araştırmacı kimlikleri ile Osmanlı Devlet ve yöneticilerinin Ermeni meselesinde “İmparatorluk politikasının” ne olduğunu, nasıl tezgâh kurduklarını herkesten çok daha iyi biliyorlar. Ama bunu söyleme cesaretini göstermiyorlar.

Tarihimize “3 paşalar iktidarı” diye geçen 1913 – 1918 tarihleri arasındaki İttihat ve Terakki’nin, Talat, Enver ve Cemal Paşalar ve saltanatın diğer devlet erkânının gizli plan ve projeleri ile felaket dönemi Osmanlı Politikalarını çok iyi analiz ettiklerinden de eminim.  

Otoriter karar ve sistematik politikanın kime ait olduğunu da çok iyi biliyorlar. Söz konusu halkın değil, ama bazı aşiret liderleri ve aşiretlerin kimin adına nasıl hareket ettiklerini biliyorlar. Halkın bırakın katliama katılması, tehcire karşı nasıl tavır aldığını, bakış açısı ve yaklaşımı tarihin gerçek safhalarında yaptıkları ile ortada yerde duruyor. Ama içe ve dışa karşı atalarını temize çıkarmak için “Kürdü” suçlamak işlerine geldiğinden, onlardan gelebilecek tepkinin fazla olmayacağını; olsa bile kale almayacaklarını bildikleri için “bilim” adamı adı altında Türk ve dünya kamuoyunu yanıltmaktan geri kalmıyorlar.

İçgüdüsel dedelerinin yaptıklarını onlara kondurmak istemedikleri için “Kürdlerin” dedelerini itham etmek ve töhmet altında bırakmak daha kolaylarına geliyor. Nitekim 2015 yılında bütün dünyada Ermeni soykırımının 100 yıl tepkilerini Türk kamuoyundan kaçırmak için 23 Nisan’ın 95. ve 25 Nisan 2015 Cumartesi günü Çanakkale Kara Savaşlarının 100. yıldönümü adı altında devlet, hükümet, yazılı, görsel medya ve sanal âlemde tertipledikleri törenlerle büyük katliamı saklamak için bolca yarışarak çaba gösterdiler.  Başardılar da.

İsimlerinin önünde “Prof.” unvanı olanlara tarih dersi verecek değilim. O günlerde Doğu, Güneydoğu yani Kürdistan’da Osmanlı’nın hangi illerde ne kadar askeri vardı. Kafkas cephesi, 3. Ordu, Jandarma ve diğer birliklerin konumu, sayısal etkinliğini; İmparatorluğun yalnız Ermenilere değil, Kürdlere zulmünü araştırırsa niçin başkaldırdıklarını ve neden bazı Kürd aşiretlerin (yerel halkı tenzih ederim) katliama ortak edildiklerini de biliyorlar.

1780 birinci Zeytun Ermeni silahlı isyanından, 1894 Sason, 1895 Van isyanları ve 1914- 1915 isyanları ve soykırımına kadar olan gelişmeleri her halde tarafsız bir gözle okumuş ve araştırmışlardır.  3 paşalar iktidarında sadece Ermeni soykırımı değil, Sarıkamış’ta ve Çanakkale’de Türk askeri kırımını, 1. Dünya savaşı yenilgisinin sebep ve sonuçlarını da çok iyi bildiklerinden de kuşkum yok. Ama dedim ya şimdi buradan bir makale sınırları içinde Sayın hocalara lise bilgisi düzeyinde ders verir gibi cevap vermek konumunda değilim.

Dilerim Sayın hocalar bana cevap yetiştirmek, kendilerini savunma psikolojisine kaptırmak yerine; Ermeni meselesinde İmparatorluğun 1700 li yıllarda başlayan politikalarını kendi gündemlerine alarak “Kürd” halkını topyekûn yerli yersiz itham etmekten, “soykırım” iftiralarından vazgeçerler. Türk Devleti ve hükümetlerinin “Ermeni Meselesini Tarihçilere Bırakalım” yaklaşımına katılıyorum. Katılıyorum katılmasına ama böylesi belge, bulgu, tarihi gerçekler yerine tek taraflı itham, iddia ve iftiralarla başvuracak tarihçilere bırakılacak kadar basit bir konu olmadığını da ifade etmek zorundayım.

Sonuç olarak “katli vacip” diyen otoriter yönetimi görmezden gelip Kürdleri suçlamak nasıl bir bilim adamlığıdır. “İç düşman”, “dış mihrak”, “hain” diyerek suçu başkalarına atmak yerine dönüp kendinize bir bakın. Her konuda Kürdleri suçlayıp onlara saldırmaktan vaz geçin. Çocuklarınıza, torunlarınıza “biz temiziz, günahsızız” yalanlarını söylemeyi bırakın. Türk devleti, hükümeti, siyasi partileri, kurumları, üniversiteleri ve bilim adamlarını aynaya bakma zamanı gelmedi mi? Artık gerçekleri görün ve duyun.

Ne kadar yok dense de 2015 yani 100. Yıl dönümünde dünya bunu yapanlara “katil” dedi. Dedeleri cani ilan edenler torunları suçlu değilken alnına kara leke sürdüler. Hala inkâr etmenin ne faydası var. Bu ağır yükü daha ne kadar bu halka taşıtmayı düşünüyorsunuz.

23 Nisan’ın 95. Yıl dönümü ve Çanakkale kara savaşlarının yıl dönüm kutlaması bahane edilerek 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni vatandaş katlediliş gerçeği örtbas edilemez.

Çanakkale’yi öne çıkarınca dünyanın Ermeni faciasını unutacağını mı sanıyorsunuz? Siz boğaza dayandınız, bizde Ermeni kestik mi diyorsunuz. Bu kafa ile ya da katliamı Kürde yıkarak Ermeni olayını savuşturamazsınız.

Büyük kıyımda Kürd, Türk, Süryani, Keldani vb. milyonlar ölmüştür. Demirtaş’ın dediği gibi “âmâsız”, “ancaksız”, “o şunu bu bunu öldürdü”, “onlarda ihanet etti” demeden işlenen cinayetler ve yaşanan büyük acıyı Türk, Kürd, Ermeni halklarını suçlamadan İttihat ve Terakki’nin yaptığı soykırımı objektif bir çalışma, ortak payda ile gündemden düşürecek bir çare, yol bulunmalı. Geçmişle yüzleşmeliyiz ki her yıl aldatmaca tiyatrosunu oynamayasınız.

Not. Taraf gazetesinde bütünü yayınlanmayan yazımın tam metni budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Latif Yıldız Arşivi