İbrahim Genç

İbrahim Genç

Eğitim, Üniversite, Öğretmen

Eğitim, Üniversite, Öğretmen

Ülkemizde her ne kadar birbirinden farklı gibi görünse de ama temelde birbirine bağlı nice sorunlar var. Bu sorunların çoğu da oturmamış bir devlet düzeninden kaynaklanıyor. Yani oturtulmuş bir devlet politikasından bahsedemeyeceğimiz gibi buna karşın her gelen hükümetle değişen bir politika var. Bu sebeple de birçok alanda devlet, yasalar üzerinden bir yap-boz tahtasına çevrilmiş duruma geliyor. Çünkü her hükümet, kendi ideolojisi ve çıkarı noktasında sorunlara eğiliyor.

Bu sorunlardan bir tanesi de eğitim sorunudur. Çünkü eğitim alanında iyi bir donanıma sahip olmayan, hayatı belli sınavlara bağlı  bir nesil yetişiyor. Bu sebeple de dershaneler çoğalıyor ve çocuklar daha ilköğretim 4. sınıftan itibaren dershanelere gönderilir hale geliyor. Oysa o çocukların o yaşta kendi kapasitelerine uygun bir eğitim ve yaklaşımla donatılmaları gerekir ki daha o yaşta sınava güdülenmesin.

Tabi bu işin bir boyutu sadece. Eskiden en çok ÖSS sınavı ön plandayken şimdi ilköğretimden üniversiteden mezun olmaya kadar hayatımızı temelden etkileyen zorunlu sınavlar var. Nasıl ki bir lise öğrencisi ÖSS’ye şartlanarak okuyorsa şimdi de öğretmenlik okuyan bir üniversite öğrencisi “Nasıl KPSS’yi kazanırım?” telaşıyla okuyor. Bunun getirdiği pratik sorun, üniversitenin 4 yıl boyunca verdiği eğitimin belirleyiciliğini ortadan kaldırmasıdır.

Bugün gelinen süreçte üniversitelerin gerçek misyonlarını yerine getirmediklerini görüyoruz. Üniversitelerin çoğu, adeta gelişmiş bir lise düzeyinde. Üniversitelerimiz evrensel niteliklere sahip öğrenciler yetiştiremediği gibi öğrencilerin kendine olan güven ve motivasyonunu da yok etmektedir. Ki zaten YÖK kanunun “yükseköğretimin amacı” bölümünde eğitimin en temelde evrensel değerleri yakalayabilecek ölçütlerde bir birey yetiştirmek değil de ilgili maddede belirtildiği gibi “Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan” bireyler yetiştirmek amaçlandığı görülüyor. Oysa eğitimin amacı, birey daha yeni üniversiteye gelmişken onu belli kalıplara sokmak olmamalıdır. Çünkü üniversiteli birey düşünen, sorgulayan, reddeden, kabul eden, bilinçli bir bireydir zaten. En azından öyle kabul ediyoruz.

Buradan sözü Fen-Edebiyat fakültelerine getirmek istiyorum. Genel olarak bu fakültelerin bilim adamı yetiştirdiği kabulü yaygınsa da bu fakültelere giden öğrencilerin büyük bölümünün amacının öğretmen olmak olduğu apaçıktır. Bu fakültelerden mezun olan öğrencilerin pedagojik formasyon alarak öğretmen olmaları, eğitim fakültesi mezunlarını kızdırıyor.

Eğitim fakültesi mezunları “Onlar bilim adamı olsunlar. Biz yüksek puanlar alarak öğretmen olmak için eğitim fakültesine geldik” diye şikayet ediyorlar. Görünüşte bu şikayetler kabul edilebilir olsa da en temelde Fen-Edebiyat fakültelerinin herkesi bilim adamı yapamayacağı gerçeği de Fen-Edebiyat mezunlarını öğretmen olmaya yöneltmektedir. Ki Fen-Edebiyat olsa bile o fakültelere de genel olarak öğretmen olmak amacıyla kayıt yaptırılıyor.

Burada Fen-Edebiyat ile Eğitim fakültelerini birbirine düşüren en önemli etken de YÖK ve MEB’in yaptıklarıdır. Bu sebeple de bu iki fakülteden mezun olanların seslerini yükseltmesi gereken iki kurum YÖK ve MEB’tir. Çünkü öğretmen açığı yüz binlerle ifade ediliyorken atanmamanın nedeni yanlış eğitim politikalarıdır.

Özellikle son yıllarda öğretmenliğin itibarının yok olmaya başladığını görüyoruz. Öğretmen olmayı umut eden birçok insan, hem dershaneler hem de Milli Eğitim tarafından sömürülmektedir. İşsiz kalmaktansa bir dershanede asgari ücretten daha az parayla çalışmaya mecbur olan öğretmenin de Milli Eğitim okullarında ücretli olarak az maaşla çalışan öğretmenin de günahı devletin boynunadır. Bunun yanında hiçbir yerde iş bulamayıp güvencesiz, parasız, umutsuz yaşayan öğretmenlerin günahları da…

Durum böyleyken YÖK’ün son Genel Kurul toplantısında alınan kararlar da gözden geçirilmelidir. Yüz binlerle ifade edilen atama bekleyen öğretmenler varken Fen-Edebiyatlara formasyon vermenin yanında öğretmenlikle alakası olmayan diğer bölümlere de formasyon alma hakkının tanınması, işsiz öğretmenlerin sayısını katlamaktan öte ne işe yarayacak?

Sonuç olarak YÖK’ün son Genel Kurul toplantısında Fen-Edebiyat fakültelerine formasyon hakkının verilmesi doğru bir düşüncedir ama bunun doğru kriterlere bağlanması gerekiyor. Gençleri umutsuzluğa sevk etmeden, kimseyi mağdur etmeden yapılmalı. Bunun yanında da Eğitim fakültesi ve Fen-Edebiyat fakültesi öğrencileri ve mezunları da birbirlerini suçlamak yerine Hükümet’in adam akıllı atama yapmasını sağlamak için birleşmeliler ve seslerini daha gür çıkarmalılar. Çünkü sorunun temeli YÖK ve MEB’tir.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
İbrahim Genç Arşivi