Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Diyarbekir Mala Mın!

Diyarbekir Mala Mın!

Eğri oturup doğru konuşmak gerek!

 

Erdoğan'ın Diyarbakır çıkarmasına karşı gösterilen tepki ya da tepkisizlik herkeste şaşkınlık uyandırdı.

 

Genel beklenti, olayların çıkacağı ve yine sokakların arbede alanı olacağı yönündeydi. Çünkü DTP"li yetkililerin TV"den “Erdoğan gelmezse iyi olur”  açıklamasıyla kendi tabanına,  Erdoğan"ın çıkarma yapması halinde ne yapılması gerektiği yönünde mesaj verdiği düşünülüyordu.

 

Ancak öyle olmadı.

 

Kimi tepkisizliği olağan üstü güvenlik önlemlerine bağlarken, bir kısım medya mensubu da DTP"nin artık eskisi gibi taraftarlarını yönlendiremediği vurgusunu yapıyordu. Ancak iki tarafın da haklı olduğu sebepler vardı ortada.

 

Alınan güvenlik tertibatı, Erdoğan'ın işgal edilmiş bir yerde konuştuğu görüntüsünü verdiği gibi, Diyarbakırlıların İstasyon Meydanını doldurması da teslimiyet fikrini uyandırıyordu.

 

TV ekranında konuşturulan mitingzede esnafın daha önce DTP'ye oy verdiğini ancak kırılan vitrin camlarını göstererek, “Bundan sonra DTP'ye oy vermem”  reaksiyonu dikkat çekiciydi! Ancak her ne hikmetse bugün taşçılar ortalıkta yoktu.

 

Miting alanlarında etrafı taşa tutup halkın canına ve malına zarar verenler, akla iki soru getirmektedir:

 

1- Acaba provokatör mü bunlar?

2- Yoksa ezilmişlik psikozuna yenilmiş kişiler mi?

 

Halkın nefretine rağmen devrim gerçekleştirilemez!

 

Büyük bir olasılıkla her mitingde provokatörler çocukları yönlendirmektedirler.

 

Mersin'deki bayrak yakma olayı gibi…

 

Meydanı dolduranlardan bir kısmı sokak arbedesinden yara almış kişilerdi belki.

 

Bir kısmı da sistemin işbirlikçi ağa ve müteahhitlerinden beslenen işbirlikçinin işbirlikçisiydi.

 

Çok az bir kısmı da meraklı Melahat'çıydı. Ama hepsinin ortak bir özelliğine sesleniyordu başbakan.

 

İnançlarına!

 

Uğruna ölümlere gittiğimiz ve yine uğruna kandırıldığımız inançlarımıza –yumuşak karnımıza- dokunmak istiyordu.

 

Erdoğan'a göre, mazlumun hamisi ve doğruyu konuşan bir tek o'dur.

 

“Bu ülkenin Laz'ı, Çerkez'i, Boşnak'ı vs... ve Kürd'ü kardeşlerimizdir” derken şunu unutuyordu:

 

Kürtler, bu devletin asli kurucularından ve sayıca tüm etnik kesimlerden en fazla olanıdır. Ayrıca bu toprakların asli sahibidir.

 

Lazlar hariç saydığı tüm etnik kesimler ve Türkler bile göçmendir bu topraklarda.

 

“Kürt sorununu” es geçen başbakanın sözünü tutmadığı gibi, dökülen kan ve gözyaşının da hala devam ettiğini bilir, Diyarbakırlılar.

 

Ancak yumuşak karnımıza dokunuyordu.

 

Kurdistan-post.org"un yazarlarından H. ŞAMİL"in; bir makalesinde şehit kardeşi Kürt gencinin cemaat çağrısına uyarak pasifist bir tutumla kimlik sorununa sırt çevirmesi ibret alınacak bir örnektir !

 

Bir tarafta solcular, diğer taraftan da dini istismar edenler, Kürtleri kendi gerçeklerinden olabildiğince uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.

 

İki tarafı da Ergenekon sürecinde yan yana gördük.

 

Bunlar, sistemin kara tapınak şövalyeleridir!

 

Bakın, Anadolu'daki Kürtlerin büyük çoğunluğu SP, AKP ve CHP"ye oy verirken, çok azı DTP ve HAK-PAR'a oy vermektedir.

 

Internet üzerinden yerel seçimler için yapılan oylama istatistiklerine bakıyor ve üzülüyorum.

 

Çünkü gidişat iyi değil.

 

Eğer Kürtlerin büyük çoğunluğu bunca siyasi reaksiyona rağmen hala sistem partilerini tercih ediyorsa, birileri gözünü açıp olayı iyi analiz etmelidir.

 

Taban sahte dincilere, elitler de sosyal demokrat veya solculara meyletmektedirler.

 

Neden özgünleşemiyoruz?

 

Bu konuda yine H.ŞAMİL'den bir alıntı yapmak istiyorum;

 

“Türk solu” ile işbirliği çocuk masalıdır. Bir kere “Türk solu” yalan bir hikâyedir. Çünkü yok öyle bir şey. Sol gösterip sağdan vururlar. Kendilerine “bravo” diyor ve takdir ediyorum. “Türk solundan” girip “Ergenekon”dan çıkanları gördük / görüyoruz. Kaybı kazancından yüz kat fazladır. Bunu, bizim “Bolşevikler” bir türlü anlamadılar.….”

 

Defalarca söylendi; Bırakın eski basmakalıp söylem / politika ve ittifakları, halkın istemlerine ters düşmeyen politikaları günün gerçekleriyle rasyonalize edip ortaya çıkın.

 

Ha dinci istismarcı, ha solcu istismarcı, ne fark eder ki?

 

İkisi de dış menşeli, başka güçlere bağımlı ve özgün olmayan politikalardır.

 

Çağdaş olmak solcu olmayı gerektirmez.

 

Dinci olmak da gerici olmak demek değildir.

 

Halk neyse o olmalıyız ama, evirilmeye de çaba sarf etmeliyiz.

 

Halkın görüşlerini dikkate almadan aday belirleyeceksin ve sonra da adayın siyasi yasaklı ve diğer kanun dışı ilişkileri ortaya çıkınca da “keşke halkı dinleseydim” diyeceksin!

 

(Ör: Şimdiki Hakkari adayı…)

 

O zaman, “ölçme ve değerlendirme anlayışın sağlıklı değildir” denir!

 

Ama ne yapalım, sistem beyin göçüne sebebiyet verdiği için, “koyunun olmadığı yerde keçiye  ………çelebi” derler.

 

Genel seçimleri hatırlayın, Hakkâri"de 2 vekil garanti iken 3"te ısrar edildi. Sonrasında sorumluluğu alan Hakkâri Belediye başkanı M. Tekçe istifa etmek zorunda kaldı.

 

Seçimler yap-boz tahtası değil ki…

 

Özellikle yerel seçimler için, dünyanın gözü Kürt inisiyatifinin üstünde ve çıkacak sonuca göre iltifat edecek ya da etmeyecektir.

 

Korkarım ki, Erdoğan yine dünyaya, " benim 75 belediye başkanım var" diye seslenir !!!

 

Her ne kadar Diyarbakır geçilmez kale olsa bile,  istasyon meydanındaki kalabalık hayra yorumlanamaz.

 

Sosyal yardımlarla vatandaşa ihsanda bulunan hükümet, bu yolla halkın vicdanına el atmıştır.

 

Anlaşılan o ki, seçimde İHSAN ile VİCDAN çatışacak, ancak İhsanın arkasında hükümet ve cemaatler safa durmuş Kürd"e olta atmaktadırlar.

 

Vicdan sahibi olanlar DECCAL"İN hurmalarına tamah etmeyecektir.

 

Seçim ola hayrola…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
26 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi