Özgür Amed

Özgür Amed

Dinle amir! 1 sorum var...

Dinle amir! 1 sorum var...

Galiba saat sabahın 05.30’ına geliyordu. Hala yatmamıştım. Melankolinin dibine vuran, şairliğin kanlarında üç yüz volt seyir ile dolandığı asi stayla gençlerin yazdığı satırların altında yer alan “03.47” gibi afilli zaman belirtme güdüsünü anlamak için sosyolojik araştırmalar yapıyordum. Yoksa öyle yatmama alışkanlıklarım yok. Her gece 12’de Erdoğan’ın kayıtlı ‘ulusa serzeniş’ konuşmasını dinler, mışıl mışıl yatarım. Sabahta kalkar ihaleme bakarım…

Gün doğmaya başlamış…(Tasvir kısmını geçiyorum. Farz edin ki Yaşar Kemal dolduruyor bu kısmı. Anlayışınıza teşekkürler) Ben ise hala hem bilgisayar ekranına kilitlenmiş hem de masa üstünde ki kitap ve dergileri karıştırmakla meşgulüm. Tam yatma hazırlığı yapıyordum ki bir ses duydum. Müziği az kısınca sesi tam olarak duydum.. Kapı çalıyordu… Deli gibi kapı çalıyordu bi xwedê!

O saatte çalan zilin ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordum. Sümer uygarlığından beri o nalet saatte çalan kapının Kürtler için ne ifade ettiğini iyi biliyoruz. Hammurabi Kanunları'nda geçen “Kekê! Ayıx ol, başka kapi bul” madesi zaten bu meseleye doğrudan atıftır. Bu tarihi bilgiler ışığında ben kendi meseleme geri döneyim. Çok geçmeden ses geldi! “Aç kapıyı polisss!!”…
kendime 10 saniye kadar düşünme payı verdim. Yüce devletimiz de ‘şimdi uykudadır, biraz bekleyelim’ hakkını tanıdığını düşünerekten hemen etrafı kol açan ettim. Duvarlarda afiş, yazılar. Masa üstünde hiç sevilmeyecek kitaplar ve o geceden kalma arkadaşların getirdiği Özgür Halk var. Elim dergiye gitti. Lakin saklayacak yer pek yok gibiydi. Baktım olacak gibi değil, dedim ne halleri varsa artık. Zaten istedikleri gibi izlenim yazıp, materyal teftişi yapacaklardı. Devlet kolluk kuvetlerini kapıma yığmış, onca zahmete girişmiş; ben ise hala kapıyı onlara açmamanın derin ayıbını yaşıyorum. Yürüdüm kapıya doğru. Tabi bu arada kapı zilinin ses şiddeti, ardındaki quşxanelerin ses tınıları da baya değişmiş, şiddete meyil arz eder duruma gelmişti. “Geldim” diyerek Eftelya gibi uzattım kapıya şefkatli ellerimi...

Açmaz olaydım! Hahoo! Açar açmaz 1, 2, 3, 4, 5…Yere düşerken en son 7’ye kadar sayabilmiştim. Hepsi çullandı üzerime. Ellerinde keleş. Feneri gözüme verdiler. Zaten eti butu bişi etmeyen bendenizi sere serpe yığdılar. Hani bazı şiirlerde denk gelmişsinizdir “Dağ gibi çocuktu” der. İşte o bendim ama yerdeydik lakin. En sıkıcı dakikalar başlamıştı. Adımı sordular, söyledim. “Oo ne güzel! Bizde zaten senin için geldik” dedi İç Anadolu aksanlı polês. Yüzüstü yerde iken arkadan da elime kelepçe geçirdiler. Bu saçma sapan hal yetmiyormuş gibi 2 kişi de dizleri ile üzerime basıyor. Beni başka bi odaya aldılar. 3-4 tanesi de benim odaya daldı. Karıştırmaya başladılar. O ara aklımdan tabi 40 ton ihtimal, durum geçiyor. Odaya istediklerini bırakır, istedikleri şekilde bilmem ne ederler. Masaüstünde ki dlash diskten bahsetmiyorum zaten. Kafam orada iken başlayan sınavımızın çoktan seçmeli ilk sorusu geldi: “Demirci Kawa kimdir?” dedi. Zalim Dehak’ın hatırı için “tanımıyorum, ne bilim” diye cevapladım. Adamlara bak! Kürdün 5 bin hadi biz bizeyiz 10 bin yıllık tarihini sabahın köründe sohbet etmek için gelmişler. Nereli olduğumu, ne okuduğumu falan sordular. Böyle durumlarda sen ne dersen hemen onunla ilgili bir suç isnat ederler sana. Makine mühendisiyim desen, “Haaa! Demek geçenlerde karakolun üzerine makineleri süren sendin” der. Tezek Yüksek Lisans okuyorum desen “Haaa! Demek geçen molotofu bitince bize tezek atan sendin haa!” diyecek. Bana da aynısını yaptı eleman. “Haaa! Demek bizim emniyetin internet sitesini sen hackledin?. Başka nerenin sitesini çökerttin? Biliyorsun bunlar çok ciddi bilişim suçları…” dedi ve kendini kaptırdı da gitti. Sözünü bitirdiğinde dünyada Kevin Mitnick’ten sonra en çok ben sistem çökertmiş görünüyordum. Binlerce insana da eğitim vermişmişim. Utanmasam kendimle övünecektim ki, titreyerek kendime geldim…

“Yaw ne alaka! Ben hacker fakan değilim, yazılım, programlama dili de bilmem. Nasıl hackliyebilirim ki?” dedim. İnandıramadım. Odamda asılı Ehmedê Xanî’nin aile bilgilerini, varsa twitter hesabını istediler. Kimdir necidir merak ediyorlardı. “Geçen gün Erdoğan’da bahsetti ya, bir Kürt edebiyatçısı işte” dedim ama kime diyorum! Daha kötüsü şu: Cebimde bir mektup vardı. Bask bölgesinden bir arkadaşın yarım yamalak Türkçe ile yazdığı ve ETA’dan bahsettiği, siyasi atmosfer tahlili yaptığı bir mektup. Başıma gelecekleri tahmin ederken, bu mektup ile meseleyi uluslararası bir alana taşıdığımı tez anladım. Polis için şimdilik her şey iyi gidiyordu. Dergi, kitap, mektup vs. torbalar doldu. Beni koydukları odada da sorgu devam ediyor. En son İMF’nin Kürt politikası üzerine sorular alıyorum. Çalışmadığım konulardan sıkıştırmaya çalışıyorlar. Cevaplarımı beğenmeyen ve anladığım kadarı ile grubun amiri olan şahıs bana doğru geldi, boynumu tutup eğilerek şöyle dedi: “Kürt açılımı senin yüzünden bitti. Biliyor musun?”

Nasıl yani? Ne alaka brêminî eleminyom? Dakikalar ilerledikçe suçlarım artıyor. Ama açılımı benim bitirdiğim yönünde ısrarlılar. Tekrar ne iştir bu diye sordum! “Kess kess lan! Niye dediğimizi bilmiyor muyuz?” dediler. Biraz fikir yürüttüm. Neye binaen bu sonuca varmışlardı? Hiç bişi bulamadım. Aklıma bişi gelmedi... Sonrası malum. Emniyet, nezaret ve bi ton şey. 4 gün sonra savcı beni bıraktığıneda ben hala o açılım meselesindeydim.
 
şimdi mektuplar geldi. Ortam siyaset kaynıyor. Kürtler politik özne olarak yine sahnede. Hala bazıları açılım diyor meseleye. Bazıları da bitti o iş diyor. Beşir Atalay zaten bereday bereday ortalaıkta dolanıyor reben! Eline gözüne bulaştırdı.
Tam bu noktada bir sorum var.
Sayın leydıs and gentılmınslar! Açılım benim yüzümden bitmişti.
Madem öyle, şu süreçte neden kimse benim de fikrimi sormuyor?
Sana sesleniyem amir! Bari sen sor la...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum
Özgür Amed Arşivi