İbrahim Genç

İbrahim Genç

Dil: İşte mesele bu!

Dil: İşte mesele bu!

Dil, iletişim aracı olmanın ötesinde ortak bir dili kullananların arasında fikir birliğini ve bir toplumun varlığını devam ettirmesini sağlayan sosyal bir sistemdir. Bu öyle bir sistemdir ki her halkın ana dili; o halkın belleğidir, şahsiyetidir. Halkın diliyle edindiği şahsiyet; onun kendi doğasını, havasını, börtü böceğini, toprağını içerir. Bütün bunlar, halka eğitim yoluyla verilmez. Halkın en büyük eğitmeni dil olur ve uzmanların sayfalarca detayla veremeyecekleri şeyler dil aracılıyla bireye verilir. Çünkü dilin “gösterge”leri, o halkın kimliğine göre anlam kazanır. Ta çocukluktan itibaren anlamla dolan “gösterge”ler, bir halkın ortak bir algıda buluşmasını sağlar ve böylece o halk, kazandığı şahsiyete göre kendini tanımlar.

Bu sebepledir ki birçok halkın egemenlere karşı yükselttikleri itirazın ilk nedeni dil olmuştur. Ta yüzyıllar önce Vergilius’un Yunanca karşısında Latince için ve Dante’nin de Latince karşısında İtalyanca için isyan etmesi; Luther’in Almanca için gösterdiği duyarlılık… Ve yine dilleri için İspanya’da, Fransa’da yaşayan halkların egemenlere yönelik itirazında… Ve nihayet Türkiye Kürtlerinin Cumhuriyet tarihi boyunca seslerini yükseltmesinde başat neden hep “ana dil” oldu. Çünkü gerek Dante, Luther gibi kişiler ve gerekse Katalan, Korsika, Bask ve Kürtler gibi halklar; bir halkın ancak dillerinde yaşayabileceklerini biliyorlardı. Ki ortadan kaldırılmış bir halkın dili yaşıyorsa o halk yeniden dirilebilirdi; ama dillerini kaybetmiş bir halkın tekrar ana dillerine dönmesi mümkün olmayabilirdi. Böylece dilini kaybeden halk, şahsiyetsizleşecekti ve diğer halkların içinde yok olup gidecek ya da esir-köle durumuna düşecekti.

Dilin toplum üzerindeki bu etkisinden dolayı egemenler bir yeri istila edip o halkı kontrol altına almak istediklerinde ilk önce “dil”e müdahale ettiler. Yeni bir kültür için “langua Franca (geçerli dil)”lar yaratmak istediler. Böylece diğer dilleri ya yasakladılar ya da asimile etmeye çalıştılar. Böylece dil bilim; dilsel benzeştirmeleri, dil mühendisliği ya da dil planlaması için araç olarak kullanılmıştır. Buna karşı kültür değişikliğine uğramak istemeyen her halk, ana dillerini korumak noktasında daha titiz davranıyor. Fransızlar dillerinin İngilizce karşısında tutunabilmesi için yasalar yapıyor, bir kısım Türk bilim adamı okullarda İngilizce eğitime şiddetle karşı çıkıyorlar. Bunun yegane nedeni “dil”dir. Çünkü dilin sadece bir iletişim aracı olmayıp bir halkın ta kendisi olduğunu çok iyi biliyorlar. Fakat ne acıdır ki ana dilleri için Kürtlerin gösterdikleri duyarlılığa ise pek kızıyorlar. Öyle ki ana dilini inkar eden, ana dilinde eğitim istemeyen Kürtler baş tacı edilirken tamamen bir Fransız’ın ya da Türk’ün benzer kaygılarıyla dillerini sahiplenen Kürtler sevilmiyor.

Neyse ki Türkiye’de uzun yıllar sürdürülen asimilasyon ve inkar politikası Kürtlerin ana dillerini sahiplenmek noktasında gösterdikleri inada yenik düştü. Artık Kürtler, kendi varlıklarının esasını teşkil eden dillerini sahipleniyorlar. Kendi çabalarıyla dillerini öğrenmeye çabalıyorlar, örgütleniyorlar, dil-kadın-birlik konularında ulusal konferanslar düzenliyorlar. Buna rağmen devletin katında Kürtçe hâlâ gayr-ı resmi, mahkeme kayıtlarında ise hâlâ “bilinmeyen bir dil.” Devletin uyguladığı politika, sinsi bir planı içeriyor. Kürtçenin gelecek kuşaklara taşınmasını sağlayacak tedbirler almak yerine Kürtçeyi köylerde, evlerde konuşulan bir durumuna getiriyor. Değersizleştiriyor ve Kürtçenin böylece zamanla zayıflamasını bekliyor; bekle ve gör politikası. Bu politika inceden inceye işlerken “dil mühendisleri” yeni “dil planlamaları” yapıyorlar. Bunun için bilimin ikna edici her niteliğine başvuruluyor ve böylece halktan gelen itirazların da önüne geçilmeye çalışılıyor.

Bu anlamda özellikle asimile edilmek ya da zayıflatılmak istenilen dilin lehçe ve şiveleri arasındaki farklar istismar ediliyor. Çünkü dil bilim dünyası için her dönem geçerli olan tartışma dillerin kökeni ve lehçe-şive tartışmalarıdır. Bu tartışmalar bugün her dil için geçerlidir. Bu tartışmalarda siyasi yaklaşımlar da belirleyici olabilmektedir. Özellikle benzer lehçeleri konuşup anlaştıkları halde farklı devletler kuran halklar için bu geçerlidir. Bunun yanında köken itibariyle aynı dilin kolları şeklinde gelişen, fakat siyasi bir statü elde edemedikleri için siyasi yapılar (devletler) tarafından istismar edilen diller de vardır. Bu durumda devlet dile tamamen siyasi kaygılarla müdahale edip dili doğal mecrasından çıkarabiliyor. Ki çoğu zaman bu “devlet politikası” olarak yürütülür. Çünkü –özellikle ulus-devletlerde- birliğin sağlanması için çelişkiler tehlikeli olarak görülür ve toplumun tekleştirilmesi amaçlanır. Bu sebeple de dilin, devletin dili içinde erimesi için özellikle dilin lehçeleri ve şiveleri üzerinden böl-yönet politikası uygulanır. Bu politika günümüzde Zaza lehçesini Kürtçeden ayrı bir dil olarak göstermek ve farklı ülkelerde yaşayan Kürtlerin ortak bir alfabe yapmalarının önüne geçmek şeklinde işliyor. Bu da bizi Lehçe ve alfabe üzerinde uzun uzun tartışmaya sürüklüyor. Ben de kendi bilgim ve algım çerçevesinde Türkçeyle karşılaştırmalı olarak Kürtçede lehçe ve alfabe sorununu sonraki yazılarımda ele alacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
İbrahim Genç Arşivi