Fikret Yaşar

Fikret Yaşar

Demokratik özerklik yetmez

Demokratik özerklik yetmez

Ordunun bir gövde gösterisi yaparcasına Kuzey Irak Kurdistan Bölgesinde giriştiği savaş provasında amacına ulaşmadan şaibeli bir şekilde geri çekilmesi kafalarda soru işaretleri bırakmış ve “çözüm” seslerinin yükselmesine neden olmuştur.

 

Parlamentosu olan ve parlamentosunda sivil giyimli parlamenterleri olan, anacak militer otorite tarafından denetim altında tutulan devletin çözüm modeli ŞİDDETTİR!

 

Basını olan ve basınında sivil görünümlü yazar çizeri olan, ancak asker mantığı ile sorunları irdeleyen kalemşorların da ne düşündüğü ortada!

 

Üniversiteleri olan ve üniversitelerinde bilim adamı sıfatı taşıyan, ancak resmi ideolojinin izin verdiği oranda bilim üretebilenler de bu denklemi çözemiyorlar!

 

Sanatçısı olan, ancak ülkede geliştirilen milliyetçi dalgadan tırsan ve muhalif görünürsem her şeyimi kaybederim mantığıyla toplumsal sorunlara uzak duran sanatçılardan beklenen tepki cılız!

 

Sivil Toplum Kuruluşları olan, ancak uygulanan düşük ücret ve baskı politikalarıyla pasifize edilen STK ların sesi çıkmıyor!

 

Bu acı gerçekler çözüme yol verir mi acaba?

 

Gerçekler bu yöndeyken sistemden zedelenmiş bir sanatçı çıkıp bu savaşın anlamsızlığını ve beyhudeliğini dile getiren bir tepki ile anaların/kadınların dikkatini bu savaşa çekmiştir.

(Umalım bu yıl 8 Mart kadınlar günü “çözüm” arayışlarına güç katsın.)

 

Ancak şu ana kadar oluşan tepki cılız ve etkisiz kalmıştır. Gelecek endişesi daha ağır bastığı için “beni sokmayan yılan bin yaşasın” tavrı kabul görmektedir.

 

Radikal gazetesinin başlattığı çözüm arayışı ile ilgili yazar çizer görüşlerine baktığımızda önerilen çözümlerin Kürtleri pek tatmin etmeyeceği fikrini uyandırmaktadır.

 

Nasyonalist sağcı ve solcu kesimler imha ve inkardan başka bir çözüm düşünmedikleri için,

Askerlerle dirsek teması kurup tek çözümün savaş olduğu ve devamında Irak topraklarının işgali ile sorunun çözülebileceğinde ısrar ediyorlar. Yani bir taraf şiddeti tırmandırmaya ısrarlı duruş sergilemektedir.

 

Peki Kürtler ne istiyor?

 

Tüm Kürtlerin rüyası “BAĞIMSIZLIK” olabilir. Ancak bu rüya operasyonlarla özerklik talebine indergenmiştir.

 

Kafamıza vuruldukça rüyamız değişmiş taleplerimiz dibe vurmaya yüz tutmuştur. Bu yüzden de asker operasyon üstüne operasyon düzenleyerek Kürtlerin taleplerini minimize etmeye çalışmaktadır.

 

Türkiye, her operasyon sonrasında taleplerinden ödün veren Kürtlerini pasifize ettikten sonra  Güneyde defacto olan Kürt yönetimine yönelmiştir.

Kuzeyli Kürtleri bahane ederek Güneyli Kürtlerin kazanımlarına yönelen generaller,  onların da kafasına balyozla vurarak taleplerini aşağı çekmeleri yönüde girişimde bulunmaktadır.

Oramar baskınını bahane eden generaller savaş provası ile Güneyli Kürtlerin Kosovalılar kadar yaklaştığı “BAĞIMSIZLIK” rüyasını karartmak için tüm olanaklarını seferber etmiş ve bu oluşumu zayıflatmak için gerek fiziki ve gerekse psikolojik baskı sürdürmüş ve başarılı olmuşlardır.

 

ABD"nin ve diğer batılı ülkelerin desteğini de yanına alan generaller Kürdü bölmek ya da Kürdü Kürde kırdırmak için öncelikle Güneyli Kürtleri Kuzeyli Kürtlerden ayırmaya çalışmaktadır. Bu doğrultuda Güneyli Kürtlerin generallere uyan siyasi tavır ve söylemleri kuzeylileri  endişelendirip kızdırmaktadır.

 

Özellikle Talabani"nin Türkiye"yi ziyareti ve ziyaretinin arka planında neler yattığı merakla beklenmektedir.

 

Merak ve endişe ne tür ödünlerin verileceği yönündedir.

 

Ancak son gelişmeler şunu göstermiştir!

 

1- Kuzeyli ve Güneyli Kürtler kendi siyasi mücadelelerini ayrı ayrı yürütmek zorundalar.

2- Kürtlerin birleşerek tek dil, tek bayrak, tek vatan gibi isteklerine izin verilmeyecektedir.

 

Bunu anlayan Güneyli Kürtlerin güven vermeyen kendilerine özgü tavırları Kuzeyden tepki görmekte ve anlaşılamamaktadır.

 

Bu arada Güneyli Kürtlerin yanlışlarına kızan Kuzeyliler kendi yanlışlarını görme basiretini de gösterememektedirler.

 

Danayı yüzmüş kuyruğa getirmişlerdi, bu gün yarın bağımsızlık ilan edilecek diye beklerken birden savaş rüzgarları estirildi.

 

Güneylilere sorarsanız eğer, bağımsızlık sürecinin önünü kuzeyliler tıkamıştır.

 

Onlara göre; Kaş yapılsın derken göz çıkarılmış! Oysa Madalyonun Kuzey tarafında da durum farklı bir boyut kazanmıştır.

 

1- Oremar baskını sonrasında Kürt sorunu tüm dünyada kabul görmüştür.

2- Sorunun askeri değil, siyasi çözüme dayandığı anlaşılmıştır.

3- Diplomatik platformlarda Türkiye"ye çözüm baskısı başlatılmıştır.

 

İçerde de Kürt Sorununun –artık-  askeri yöntemlerle çözülemeyeceği düşüncesi tüm kesimlerice kabul görmüş ve çözüm telaffuz edilmeye başlanmıştır..

 

Ancak çözüm nasıl olmalıdır?

İyi niyet taşıyanlar çözümün insani temelde olmasını kabul etmektedir. Ama insani temel hukuki güvence taşımıyorsa değeri olmaz.

 

Kuzeyli Kürtler adına siyaset yürüten ve parlamentoda yer alan DTP “demokratik özerklik” talep ettiğini beyan etmektedir. Önce demokratik özerkliğin neyi içerdiğine bakalım.

 

1- Kürt kimliğinin anayasada kabul edilmesi.

2- Kürtçe dili ile eğitimin serbest kılınması. (Anadilde Eğitim Hakkı.)

3- Kürt Kültürünün gelişimi konusunda önüne konulan mevcut yasakların kaldırılması ve gelişimin sağlanması.

4- Kürt Halkının kimliğiyle serbest siyaset yapması.

5- Demokratik temelde halkın iradesini kullanabilmesi için ademi merkeziyetçi sistem içinde yerelde Kürt halkının kendi meclislerini kurması ve kendi kendini yönetmesi… olarak ifade edilmektedir.

 

Demokratik özerklik projesi ne bağımsız devlet ne de federasyondur. Yukarıda maddeler halinde belirtilen hakların ülke sınırları içinde Kürt halkı tarafından kullanılması için yasal güvenceye kavuşturulmasıdır. Ancak burada bir endişemi de dile getirmek istiyorum!

 

Sınırı belli olmayan bir özerkliğin egemen sistemden ne kadar olumlu ya da olumsuz etkileneceği hususu kafamı karıştırmaktadır. Sınır belli değilse egemen olan kültür sizi baskı altına alacak ve asimilasyon devam edecektir.

 

Çünkü; Kürt dili henüz standardlaşma sürecini tamamlamamış ve ekonomik değer kazanmamıştır. Ekonomik değer kazanmayan dil kitleler tarafından talep görmez ve etkisinde kaldığı egemen dilin baskısı ile kitleler tercihlerini ekonomik değeri olandan yana kullanırlar. Dolayısıyla Kürt kültürü ve dili fiziki sınırları olmayan demokratik özerklik sistemi içinde korumasız ve zayıf kalacağından bu proje sağlıklı olamaz, diye düşünüyorum.  

 

İyisi mi çıta biraz daha yukarı alınsın.

 

FEDERASYON

 

Çözüm bu yönde olmalı ve sınırları belli olmalıdır.

 

İsteyen istediği yerde yaşasın ama Anadolu"da binlerce yıl “Kurdistan” diye ifade edilen Kürt coğrafyası anayasada yerini bulsun. Madem ki bu ülkeyi Türkler ve Kürtler beraber kurdu, ortaklık hukuku neyi gerektiriyorsa Anayasada yerini bulmalıdır.

 

Ortaklardan birinin dili ve kimliği serbest, radyo/TV"si, eğitim başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşları var ama diğer asli unsur olarak kabul edilen Kürtlerin hiçbir şeyleri yok.

 

Üstelik imha ve inkara maruz kalmıştır.

 

Bu haksız durum devam ettiği sürece  mağduriyet psikolojisi savaşa zemin hazırlayacaktır.

 

Atatürk: “Bu meclisin asli unsurları Kürtler ve Türklerdir.”diyerek diğer etnik kesimlerden ayırmıştır Kürtleri. Neden?  Çünkü Kürtlerle Erzurum ve Sivas"ta bir antlaşma yapılmış ve savaş sonrasında iki halkın devlet oluşumu içinde eşit haklar temelinde yaşayacakları kabul edilmişti.

 

Şimdi külahımızı / Erzurum ve Sivas kongrelerindeki anlaşma metinlerini önümüze koyup düşünme zamanı gelmiştir. Her geçen gün zarar hanemize yazılmaktadır.

 

Çözüm dayatmış ve elzemdir. Aksi taktirde barışa ve özgürlüğe kelepçe vuranlar kendi geleceklerini de riske etmiş olurlar.

 

Bu newroz,  çözüme vesile olsun.

Çözümü simgelesin.

Anadolu"ya barış ve kardeşlik getirsin.

Newroz pîroz bit.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
39 Yorum
Fikret Yaşar Arşivi