M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Çözüm, Destek ve Analiz

Çözüm, Destek ve Analiz

Çözüm sürecinde bazı AKP’lilerden çatlak ses çıksa da, genel gidiş iyi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay “ Samimiyiz, dürüstüz. Sürece çok önem veriyoruz. Güven sarsıcı tutum içinde hiç olmadık. Biz daima açığız” diyor. Bunlar güzel ve olumlu söylemler.

Kürdler kendi aralarında sürece koşulsuz destek verirken “PKK ve Kürd sorunun süreç adı altında buzdolabına konacak” iddiaları barış elini uzatan Kürdleri tamamen kaybetmek demektir. Zira dört ayrı devlete dağılmış Kürd nüfusu içinde sosyolojik olarak, eğitilmiş kitle olarak Türkiye Kürdleri diğer ülke Kürdleri’nin sahip olacakları haklardan yoksun kalacağını düşünmek siyaseten eblehlik, politiken körlük demektir. Bu saatten sonra BDP’den Kandile, İmralı’dan Avrupa’ya kadar bütün Kürdler “ SONRASI” üzerine ümitli bir bekleyiş var.

Türkiye Cumhuriyeti esir alınan kamu görevlileri için ( kaymakam, asker, polis) İki yıldır kılını kıpırdamazken; ufukta beliren “barış” ihtimali ve Öcalan’ın işareti üzerine Kandil’in serbest bırakmasına kuru bir teşekkür bile yapmamak sürece ne kadar güven katar?

Kürdler, sürecin sonu ittifak ise sonuna kadar destek veriyorlar; ancak 30 yıllık zulmün sonunda ön şart ileri sürmedikleri halde hangi talepler karşılanacak bilmek istiyorlar. Sözde vatandaşlık değil, özde eşit vatandaşlık sürecinin başlamasını istiyorlar.

Sürece sonuna kadar destek var. Halklar birlikte yaşamak istiyor. Bunu sağlamak da devletin ve hükümetin görevidir. Kürdler yüz yıllık mücadeleyi ucuza kapatılsın diye yapmadık diyorlar. Hepimiz birlikte özgür mü olacağız; “kazan, kazan” sorun bitecek mi; yoksa Kürdlere silah bıraktırdıktan sonra “statü” için siyasi mücadele vereceğiz derken bir 30 yıl daha asimile edilmemiş bir avuç Kürd asimile edilsin diye mi bekleyecek diyorlar?

Kürdler yıllardır özlemini çektikleri barışın kapısı aralanmışken 30 yıldır her girişimin üzerini örten güven, korku ve kaygıyı bir daha yaşamak istemiyorlar. Sürecin şeffaf olmasını, devletin yaklaşımı ve mektupların içeriğinin kamuoyuna açıklanmasını istiyorlar.

 Kürdler Irak’ta ekonomik ve siyasi gücün en yüksek ivmesini kazanmışken; Suriye Kürdleri bir statükoya doğru yol almışken ve de 5 ay öncesine kadar “topyekûn savaş” diyen Türkiye hükümeti, Başbakan, TSK ve aydınların barışa dümen kırması ister istemez sıradan Türk’ün de, Kürdün de kafasını karıştırdığı için süreç şeffaf olsun isteniyor.

Siyasetle ilişkisi olmayanlar bile sürecin ana fikri sayılan “müzakere” denilen barışın olmazsa olmazın içeriğini görmek istiyorlar. Bunu da bir şart olarak ileri sürmüyorlar.

Savaşın bitmesi için “baldıran zehiri” bir güvence. Koşulları belli olan Türk – Kürd “ ittifakı” üzerinde Erdoğan ve Öcalan anlaştıysa toplumsal açıdan garantisi ne? Yarın AKP sonrası eski devlet refleksi ile Kürdler karşılaşırsa nelerin olacağını sorgulamak suç mu?

Çünkü ortada yasal nesnel bir adım yok. Erdoğan sürecin altını doldursun istiyorlar.

Tuğluk “Öcalan müttefik Türkiye dedi.” Kürdler bu görüşe katılıyor; ancak devlet kendini silah bırakmaya endekslediği kadar, süreç için somut adım atsın istiyorlar. “Apo ve Kandil devleti tanıdı. Peki ya devlet onları tanıdı mı?” sorusu boşlukta diyorlar. Öcalan:” eski kalıp mücadeleyi bir kenara atalım” sözüne; AKP’de “ 90 yıllık devlet ezberini bir kenara atalım” diyecek mi sorusunu gündeme getiriyorlar.

Eğer süreç anladığı gibi bir süreçse; devrim niteliğinde yenilikçi bir yaklaşım ise; bir yanda elinde silah olanların silahların toprağa gömecek ise; eğer bu bir Kürd – Türk ittifakı ise 90 yıldır toprağa gömülen Kürdlerin hak talepleri için de adım atılsın istiyorlar.

Doğrudur. Son derece tehlikeli, çok boyutlu, uzun yıllar sürmüş, son 30 yılda 50 bine yakın can almış bir sorunun çözümü söz konusu. İşte tam da bu nedenle “çözümün bir ilkesi ve hedefleri olması gerekmez mi?” sorusu 75 milyonun kafasını kurcaladığı bilinmeli.

Niçin mi kurcalıyor? Geçmişte yapılan yanlışlara düşmeden sağlıklı yol almak için. Yani iktidar çözümde samimiyse söylemi ve üslubu ile “silahlar toprağa gömülmeli” diye bir tarafın kamuoyunu rahatlatıyorsa; karşı tarafın da bir kamuoyu olduğundan hareketle o tarafı da rahatlatacak iki çift söz, bir fiili eylemde bulunmasını istiyorlar.

Çözüm sadece bir tarafın isteklerinde ısrar etmekse, diğer taraf “ya sonrası” sorusunu haklı olarak soracak. Unutmayalım ki Kürdlerin zihnine kazılmış “Osmanlıya miras kalan Bizans oyunu” endişesi bütün canlılığını koruyor. Bu güvensizliği, güvene dönüştürecek ve ittifaksa, ittifaka uygun bir adım atılması gerekmez mi?

Sözün özü; Kürdler silah bırakmaya dünden razılar. Hem de bütün samimiyetleri ve de içtenlikleri ile. Peki, arzularını fiiliyata geçirdiklerinde onları yarı yolda bırakmayacak güven ve kanaate sahip olmak istiyorlar. “Ya sonrası” Kürdler için o kadar önemli ki.

"Önce savaş bitsin gerekenlere sonra bakarız” yaklaşımı Kürdleri gerçek anlamda derin ve endişeli bir beklentiye sokuyor. Kürdlerin ne istediği belli. Türklerin ne vereceğini bilmek; ucu açık belirsiz bir süreç yaşansın istemiyorlar.

Kürdler herkesten çok silah sussun istiyor. Çünkü baskın egemen güçler karşısında en çok ezilen, sadece Türkiye’de 30 yılda 45 bin can kaybının 40 bini Kürd. 30 yılda milyonla ifade edilen Kürd’ün yolu cezaevlerinden geçti. 30 yılda yakılan ve yıkılan 4 bin köy Kürdlere ait. Metropollerin kenar semtlerine sürülen 4 milyon insan Kürd. Irak’ta Halepçe ve Enfal katliamlarıyla karşılaşan yine Kürd. Kürdler barış istemezde kim ister. Ama bu saatten sonra da Türkiye ve Suriye Kürdleri onurlu, insani, eşit vatandaşlık düzeyinde çözüm istiyorlar.

Kürdler, barışı istememek gibi bir konumda değiller; ama koşulları belirsiz bir barışın da uzun süreli olmayacağı kuşkusunu taraflara hatırlatmayı da görev biliyorlar. Tabuların yıkılmasını Kürdler önemsiyor. Kürdler silah bırakır ama hak için mücadeleden vazgeçmez.

Tam da bu süreçte Kürdler iki konuda mutlak güvence bekliyorlar. Anadil ve yerel yönetimin güçlenmesi konusunda niçin ağızları bıçak açmadığını sorguluyorlar. Muğlâk, güven vermeyen; hiçbir şey vat etmeyen sürece sonuna kadar ama kuşku ile destek veriyorlar. 

Cumhuriyet tarihinin en kritik, ilk kez tarafların mutabık kaldığı yaşamsal bir süreçtir. Dileriz Öcalan’ın gönderdiği, Kandil, Avrupa ve BDP’nin onay verdiği çözüm süreci Türk - Kürd halkının birlikte yüz yıl daha eşit koşullarda yaşayacağı bir ittifak ile son bulur.

HALEPÇE

16 Mart Irak Kürdistan’ında Halepçe katliamının 24. Yıl dönümüydü. 5 bin masum sivilin katleden Saddam ve benzerleri çok yol almadan Kürd Irkı’nı yok etmeyi arzularken kendi sonlarını getirdiler. 1988 yılında gerçekleşen Halepçe katliamı ve Enfal soykırımının 25. yılında Kürd halkı üzerinde çirkin planlar yapanlar ders almalı. Kürdlere vahşeti, yok edişi reva görenler kendi kanlarında boğuldular, boğulacaklar. Halepçe ve Enfal soykırımında ölen yüz binlerce Kürd’e Allah’tan rahmet diliyor, hayatta kalan yakınları ve Kürd halkının başı sağ olsun; bundan böyle Kürdlerin başka felaketler yaşamaması için Allah’a dua ediyorum.

NEWROZ

Mezopotamya’nın 10 bin yıldır bereketli topraklarının yerleşik tek halkı Kürdler son yüz yıldır emperyalistlerin desteği ile baskılar kuran faşist ve ırkçı diktatörlerin bütün çabalarına rağmen Newroz direnci ile ayakta kalmasını bilen halk oldu. Kürdler yüz yıldır kendilerine zulüm yapanlara karşı Kawa’nın ateşi ile esaretten kurtulmayı başardı. Newroz başkaldırıdır, Newroz direniş ve özgürlüktür. Newroz’un 2013 yılı kutlamalarının hak ve hürriyet getirecek sürecin başlangıç tarihi olması umudu ile Kürdlerin 2013 yılı Newroz Bayramını candan kutluyorum. Cejna Newroz’a ve piroz be.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi