M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Cem Boyner ve Kürtler

Cem Boyner ve Kürtler

Cem Boyner ile bir tesadüf sonucu tanıştım. 22 Aralık 1994 yılında Cengiz Çandar, Mehmet Altan, Kemal Derviş, Can Peker, Kemal Anadol gibi ünlü isimlerin bir araya gelerek kurdukları Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) dikkatleri üzerlerine çekmişti.

O günün koşullarında Boyner Kürt sorununda alışılmadık dil kullanması, Siyasi misyonu açık toplum, çoğulculuk, serbest piyasa ve özgürlükler olduğunu söyleyince Medya ve Kürt aydınlarının dikkatini çekmiş ve o günlerde manşetlerde bir hayli yer bulmuştu.
1995 yılı Ocak ayında Sabah ve ATV’nin Konya temsilciliği, İç Anadolu’da bir bölge Gazetesinde köşe yazarlığı yapıyordum. Sarraf bir dostum YDH partisinin görüşlerini kendini yakın hissettiğini bu siyasi örgütün içinde yer almak istediğini söyleyince olumlu bulmuştum.
Dostumun YDH İl Başkanı olması, çok sevdiğim bir fabrikatör Bayan ve kızım Emel’de bu oluşumda fiili yer alınca birkaç kez YDH ile ilgili görüşlerimi Sabah, ATV ve mahalli gazetedeki köşemde dile getirdim.

Yine bir gün sarraf dostum ofisime gelerek “Bugün Cem Boyner Konya’ya gelecek senin de karşılamaya gelmeni istiyorum” dedi. Doğrusu yeni siyasi akımı merak ediyordum. Sabah ve ATV temsilcisi olarak bu tür haberleri izlemek görevim olduğu için ve de köşemde değerlendirdiğim bir kişiyi yakından tanımak için karşılamaya gittim.

Kuyruğa girmiş partililer Boyner ile tanışmak için yarışırlarken bende olup biteni kenarda izliyordum. Bir ara bana doğru İl Başkanı ve bazı partililer koşuşturarak geldiklerini gözlemledim. Sonra mesele anlaşıldı; Boyner benimle özel olarak tanışmak ve sohbet etmek istiyormuş. Ayaküstü tanıştırıldıktan sonra toplantı yapılan yer ve yemekte yan yana oturarak özel sohbetlerimiz oldu. Karşılıklı kart ve özel telefonlarımızı verdikten sonra ayrıldık.

Sonra malum 1995 Genel Seçimlerinde 133 bin 889 yani yüzde 0,48 oyla büyük bir hezimete uğradı. Nisan 1996 tarihinde de Cem Boyner YDH’nın misyonunu tamamladığını belirterek görevinden ve siyasetten tamamen çekildi. Boyner ile 4 - 5 yıl daha dost olarak ilişkilerimiz sürdü. Ancak son 10 yıldır hiç görüşmedik, konuşmadık. Ne ben aradım, ne de o.
Derken Milliyet Gazetesinde Eylem Türk ile 26 Aralık 2009’da yaptığı röportaj 1994 gibi bomba etkisi yarattı. Yorum yapmayan gazete, köşe yazarı ve de bu haberi alıntı olarak vermeyen site kalmadı.

Geçmişte tanıdığım ve son röportaj ışığında Cem Boyner’i Kürt sorunu konusunda yorumlayacak olursam kısaca şunları ifade edebilirim:

Son derece efendi, ağır başlı, dürüst, gerçekçi, açık fikirli, özü sözü bir, gözünü budaktan esirgemeyen, zülfiyara dokunan, demokrat kişiliği ile birçok kişinin iki çift laf etmekten korktuğu dönemlerde görüşleri yansıtan Boyner’in aradan geçen 14 yıla rağmen dinamizminden hiç bir şey kaybetmemiş olduğunu gördüm. Yine herkesin suspus olduğu bir süreçte öne çıkıp konuşan o oldu. O zamanlar “70’likler yüzünden 20’li gençler ölmemeli” diyen o yürekli ve doğru çıkışlarını yapan Boyner’i hiç değişmemiş gördüm.

Yorumumdan çok son röportajında söylediği çarpıcı açıklamalarına göz atalım: Tam da eşinin TÜSİAD Başkanı olacağı bir süreçte yine kendisinin bu kurumun Başkan olduğu zamanlar da söylediği  “ TÜSİAD Kanarya Sevenler Derneği değil” dediği gibi “açılım” konusunda sorulan sorulara verdiği cevaplar ile Boyner yine fark yaratıyordu:

“Kürtlere; Türklerin hassasiyetini anlayın. Bu devlet sizi saklamış 1920’lerden beri; ders kitaplarında yoksunuz, isimleriniz yok, köy, kasaba, şehir adlarınız silinmiş, müziğinizi, şarkılarınızı duyurmamış, yasaklamış. Ülkenin batısı varlığınızdan daha yeni haberdar oldu.
Yeni yeni varlığınızın ve isminizin farkına vardı. Sizi saklayan yalan rejim eninde sonunda zayıfladı, yasaklar, duvarlar birer birer ortadan kalkıyor artık. Türk kardeşlerinizin şokunu anlamanız gerekli. Size ayrımcılık yapan devlet politikalarıdır, yoksa Türk halkının tercihleri değil.”

“Türklerin kendilerini ezilmiş Kürtlerin, Kürtlerin de kendilerini sorunun özünden habersiz Türklerin yerine koymaları gerek. Bizleri bu noktaya getiren baskıcı devlet politikalarını, resmi yalanları gelin daha sonra tartışalım.

Ankara’ya düşen, isyanların nedenlerini ortadan kaldırmak. Hem de hemen... İktidarın görevi bu sorunu barışçı yollardan çözmektir. Önce ‘silahlar sussun’ demek samimi değil. Sustuğu zamanlar oldu, iktidarlar bir arpa boyu yol gitmedi. Zaman silaha değil barışa davranmak zamanıdır.”

“Tam 15 yıl önce YDH da siyaset yaparken ‘Kürt meselesi ve PKK terörü ayrı şeylerdir’ diyordum. Geçtiğimiz yıllarda PKK ve Kürt tabanı maalesef üst üste örtüşmeye başladı. Bu kavga, henüz devletle Kürtlerin kavgası hemen ama hemen sona erdirilmeli. Devletle-Kürtlerin kavgası, Türklerle-Kürtlerin kavgası haline gelmeden, kardeşlik mayamız bozulmadan bitmeli. Hemen. Çok zamanımız kalmadı. Hatta hiç zamanımız kalmadı. Çaresizlik ve umutsuzluk insana her şeyi yaptırabilir.”

“Kürt halkına yıllardır gasp edilmiş haklarını vermeyecek miyiz? Öcalan’ı, PKK’yı  mazeret gösterip, ‘onlar gitsin öyle verelim hakları’ diye borcumuzun, demokratik hakların üzerine oturmaya devam mı edeceğiz?

Eskiden bu politikaların sahibi askerdi. Siyasetçi için manevra sahası ve izni yoktu. Şimdilerde askerler dahi bu meselenin silahla çözülemeyeceğini söylüyorlar. Top çoktan siyasetçilerin ayağına geçti.

7 yıldır iktidardaki AKP neden daha yeni soyundu Kürt meselesini çözmeye sorusunun cevabı bende yok. Neden Anayasa’yı yeni demokratik bir Anayasa ile değiştirmek projesinden vazgeçti? Açılım kararının samimi olduğuna inanıyorum. Ancak bunun tek yolu önce Anayasa’yı değiştirmek, insan hak ve özgürlüklerini kısıtlamayan, ulusun demokratik Anayasa özlemini gidermektir.”

“Kürt halkına borç ödenmesi var. Borç ödenirken karşılıklı pazarlık edilmez. Alacaklı, olmayacak fazladan taleplerde bulunursa, tehdit olarak silahı gösterirse, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini korkutup sindirmek ihtimali var mıdır? Asla! Ne olur? Bugüne kadar ölen 40 bin kişiye yeni on binler eklenir.

Hükümet, askeri sivil bürokrasiye teslim olmadan demokratik açılımı derhal hayata geçirmeli, Kürt vatandaşlarına kendi etnik kimlikleri ile temsil, ifade ve eşit hak temelinde vatandaşlık için yola çıkmalıdır ve bunun da kendisinden güzellikle ya da zorla istendiği için değil, böyle yapmak doğru olduğu için yapmalıdır. Cumhuriyetin 86 yılında, biriktirilmiş, gasp edilmiş borçları ödemek gerekiyor. Borçlar ödenmelidir, yanlışlar düzeltilmelidir, kabahatler için özür dilenmelidir.”

“Bunun için silahların susması beklenmeli midir? Silahlar susarsa daha rahat çözülür ama beklenmemelidir silahların bütünüyle susması. Dış güçler, iç güçler, provokasyon... Daha uzun süre bitmeyecek terör. Bingöl’de katledilen 33 asker, Tokat’ta katledilen 7 asker. Sivil siyasi bir demokratik çözüm için steril bir laboratuar ortamını asla bulamayacağız.”
“AKP tek başına iktidar, Cumhurbaşkanı AKP’li. Daha ne istiyor hükümet? Borç var ve ödenecek! Hepsinin ötesinde, milletin desteği yeter de artar bile. Aklımız mı bağlandı? Anneme anlattım, ‘nasıl kıymışız bu insanlara’ diye utandı, üzüldü...”

“Aradan yıllar geçmiş, baskı ve asimilasyon politikaları iflas etmiş, milliyetçilik, bakın vatanseverlik değil. Baskı, işkence, devlet terörü birleştiricilikten çok bölücü bir etki yapar hale gelmiş bu son 30 yılda yalan rejiminin iflası kaçınılmaz olmuştu. Yıllar önce meselenin gerçek adı ‘Türk meselesidir’ demiştim.

25 yıldır kendi toprağını bombalayan, kendi vatandaşını öldüren başka devlet var mı? Ölmeye devam mı? Ne için ölmeye devam? Tam bir anlatsanıza bana. Dağa taşa ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazmak ne işe yaradı? Kendini Türk hissetmeyenleri üzmek dışında?”
“Kürt meselesi çözülürse PKK meselesi de çözülür. Davası boşalan PKK kendini tasfiye eder mi? Dağda mı kalır? Öcalan’ın hapiste kalıp kalmayacağı, geleceği, bunların hiçbiri bugünün gündemi değil.

Barış için, demokratikleşme için adımları attığımızda, huzura kavuştuğumuzda, Kürtler kimliklerini inkar etmeden bu ülkenin eşit haklı vatandaşları olduğunda, o huzur ortamında Öcalan’ın geleceğini çok daha aklıselimle tartışabiliriz.”

“Şimdi susmak değil, konuşmak zamanı. Konuşmaktan topluma zarar gelmez. Silahların susması, insanların konuşması gerek. Ayrıca mantıklı insanların, sağduyulu insanların, iyi kalpli insanların olduğuna, barış için konuşan seslere kulak vereceğine inanıyorum. Kürtler diyor ki; ‘Benden alıp esirgediğin bana ait hakları geri istiyorum.’ Çok istiyorum. O kadar ki güzellikle vermezsen artık kuzu kuzu ezilmeyi sürdürmeyeceğim. Dünyada da o devir geçti. Tüm ülkelerde etnik-kültürel haklar teslim edildi.”

“Ben hem Kürt hem de seninle eşit olmak istiyorum. Çok mu zor? Bu haklarımı gasp etmeye devam edersen, şekilden şekile girerek hep karşına çıkacağım; bir gün sokakta, bir gün Meclis’te, diğer bir gün dağda. Ben buradayım, kalıcıyım ve sen beni dinlemeden sana asla huzur vermeyeceğim. Hem de yıllardır avaz avaz diyor. Bizler sağır mıyız? Duymuyor muyuz? Kulağımız yalnızca bomba sesine mi hassas? Yalnız Türk sesine mi? Canım yanıyor.”

“Yetmedi mi cenazeler, dağda namazsız gömülenler, izi dahi bulunamayanlar? 6 bin köyü yakarken içinde yaşayan binlerce köylüyü evsiz barksız göçe zorladığımızı da hatırlayalım. Diyarbakır’ın nüfusu nasıl 2 milyon oldu? Doğurarak mı? 1915 ve son 20 yıl Ermenileri 1915’te Suriye’ye kadar yürüttü Osmanlı.  Son 20 yılda köyünü yaktığımız on binleri kamyon kasalarında yakın bir şehrin varoşlarına döktük. Çok mu fark var arada? Açık kasalı kamyon farkı mı? Acı çok, doğru, ancak asla tek taraflı değil. Kürtler, PKK’lı Kürtler, asker Kürtler, korucu Kürtler... Yazık değil mi? Bugün aileler var, bir oğlu askerde, diğer oğlu dağda PKK’da. Bu aile sağlıklı mı? Bu toplum sağlıklı mı? Arada bir kendi halinizden şikayet ederken, bu çocukları, onların ana babalarını düşünün.”

“Çözüm gizli değil ki! Sır değil ki! Tarihte devletlerin bir kısım vatandaşlarına yok muamelesi yaptığı ilk ülke biz değiliz ki! İlk çözen de biz olmayacağız. Problemler, yasaklar gözümüzün önünde. ‘Çöz Beni’ diye bağırıyor!’ Rumca, Ermenice eğitim veren okullar varken, Kürtlere ana dillerinde eğitim yasağını nasıl izah ediyoruz? Başkalarına değil, kendimize nasıl izah ediyoruz?

Hadi sayalım hemen yapılması gerekenleri... Önce yeni anayasa... Kültürel haklar; TV, ana dilinde eğitim, seçme ders, okul, her neyse... Ne gerekiyorsa yap. Hemen af ilan et. Kapsamını tutabildiğin kadar geniş tut, korkma! Savaşta yakılan, yıkılan köylerin sakinlerine tazminat öde... Güneydoğu’yu ekonomik olarak güçlendir, para ver, yatırım yap, batıya bağla, teşvikleri coştur.

Barajı yüzde 5’e indir. Parti kapatmayı ‘demokratik rejimi tehdit etmekle sınırla. Siyasi partiler kanununu değiştir. Muhalefet buna ve anayasa değişikliğine karşı çıkarsa istifa et, erken seçim yolu aç!”

AKP’ye sormak lazım? Çözüm mü diyordunuz, alın size çözüm önerileri. Var mısınız, yok musunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi