M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Bu sese kulak verin

Bu sese kulak verin

Değerli okuyucular son altı yıldır bir konuda çok çarpıcı tespitlerim vardı. AKP"nin Milliyetçiliğinin MHP ve CHP Milliyetçiliğini mumla aratacağı savıydı. MHP'nin bile cesaret edemeyeceği bir söylemin sözcüsü gibi davranmaya koyuldu. Bunu birkaç yazımda dile getirdim. Bu sezgim bir müneccim olmamdan; ya da kahin olmamdan kaynaklanmıyordu. MSP geleneğinden gelen AKP"yi Konya gibi kale dedikleri şehirde yaşayarak yakın takip eden bir gazeteci ve yazar olduğum için çok iyi biliyordum. Son altı yıldır yaptığım tespiti bugün bakıyorum ki bilimsel çalışma yapan uzmanların görüşüyle örtüşüyor.

 

Neşe Düzel, Taraf gazetesinde 17 Kasım 2008 tarihinde Prof. Mithat Sancar ile yaptığı söyleşide bire bir altı yıldır zaman zaman yazdığım tespitlerime çok daha bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşımla dile getirmiş. Sayın Sancar hocayı birde SKY Türk ve diğer televizyonlarda aynı söylemini tekrarladı. Sayın Sancar bir bilim adamı. Bu sese kulak vermeliyiz. Bu yüzden diyorum ki ey demokrat, çağdaş, aydın, ilerici insanlar, ey Kürtler ve de ey Türkler. Sözün özü “insanım” diyenlere sesleniyorum. Zerre kadar insana denilen varlığa sevgi duyan herkese ve her kesime seslenerek bu görüşleri okumanızı ve yakın çevrenize, e-mail üzerinde göndermenizi öneriyorum. Yetmez, bu yazıyı yazıcıdan dökerek  ve çoğaltarak kapı, kapı dağıtmalısınız. Bu fikirleri gerekirse küçük bir kitapçık haline getirerek yayın, bu söylemden ders çıkartınız ve gereğini yapınız. Çünkü bazı partiler kendi çöküşlerini kendi elleri ile hazırlarlar. AKP, böyle giderse, söylem ve icraatlarından dönmezse akıbeti geçmişteki partilerle aynı olacağı kaçınılmazdır.

 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi"nde kamu hukuku profesörü Mithat Sancar ne demiş, köşem el verdiği kadarıyla sizler ile paylaşıyorum:

 

Mithat Sancar: "Asker kendi Kürt politikasını AKP"ye uygulatıyor"

 

“AKP askerle anlaştı. Genelkurmay, Kürt politikasını AKP"ye ihale etti. Başbuğ Hükümet"e "brifing" jestleri yaparak, "sahada siz olun ama bizim dediğimizi yapın" dedi.”
“Tehlikeli hesaplar yapılıyor. AKP Güneydoğu"da seçimi kazanırsa, sanıyorlar mı ki Kürt sorunu bitecek. Tersine Kürtlerin sistemden kopuşu daha da derinleşecek. Çatışma keskinleşecek.”

“Türkiye"de hegemonik parti tehlikesi var. AKP Güneydoğu"yu DTP"den alarak Türkiye"nin hegomonik partisi olmayı hesaplıyor. Bu, diğer partilerin şeklen bulunduğu tek partili bir sistemdir fiilen.”

“Bakan, açıkça "tehcir olmalıydı" diyor. Benim esas kaygım, bu sözlere Başbakan"dan, Hükümet"ten hiç tepki gelmiyor. Bugün AKP"deki milliyetçi damar her zamankinden daha "pervasız".”

“AKP yıkıcı olabilir! Kürt sorununda kullandığı üslupla, milliyetçi olmayan mütedeyyin muhafazakâr tabanını milliyetçiliğe taşıyor. Bu milliyetçileşme Türkiye için bir felakettir.”

 

(Neşe Düzel"in soru bölümünü atıp, Mithat Sancar"ın çarpıcı cevaplarını almakla yetindim.)

 

“Prof. MİTHAT SANCAR: Pek çok gelişmiş ülkenin anayasasında da değiştirilemez hükümler var. Ama bunlar genellikle demokratik hukuk devletini garanti altına alan maddeler. Mesela Alman Anayasası"nın insan onuruna, insan haklarına atıf yapan birinci maddesi değiştirilemiyor.


Bizde asıl kıyamet Anayasa"nın değiştirilemeyen ikinci maddesinde kopuyor. Cumhuriyet"in nitelikleriyle ilgili olan bu madde, “Atatürk milliyetçiliğine bağlılığı” anayasa ilkesi haline getiriyor. Kemalizm"i anayasa ilkesi yapıyor. Tartışamıyoruz. Üstelik Anayasa"nın değiştirilmesini istemeyen kesimlerin markajı bir yıldır daha da arttı. Çünkü AKP sivil anayasa hazırlığının arkasında duramadı.


Bizim anayasa şu anda çok kötü bir metin değil. Çünkü pek çok maddesi değiştirildi. Sorun şu. Bu anayasanın ruhu değişmedi. Bizim anayasasının içinde ise darbecilerin hayaleti dolaşıyor. Bu darbe ruhu, toplumu daima denetlenmesi gereken tehlikeli bir odak olarak görüyor ve özgürlüklerin derinleştirilmesi girişimlerini geri püskürtüyor.


Görüntü olarak, temel kurumlar olarak Batılı anayasalardan çok farklı değil. Seçimler yapılıyor, partiler kuruluyor. Bizim anayasada demokrasinin şeklî kuralları var ama derinleştirilebilir özgürlük düzenlemeleri yok. Çünkü milli güvenlik devleti anlayışı terk edilmiyor. İçeride askerî bürokratik elit, dışarıda ABD, 1982 Anayasası"yla Türkiye"ye “milli güvenlik devleti” modelini dayattılar. Türkiye"nin kendine özgü sınırlı, güdük bir demokrasiyle yönetilebileceğini savundular. Anayasada bir sürü değişiklik oldu ama bu model değişmedi. Türkiye tipi demokrasidir bu.


Dünyada siyaset bilimciler bu tanımı kullanıyorlar. Mesela Türkiye ve Rusya için “demokrasileri aynı aileye mensup olan kendine özgü demokrasiler” deniyor. Şu anda AKP"nin meylettiği de Türkiye tipi demokrasidir. AB içinde Türkiye"yi üyeliğe istemeyen odaklar da Türkiye tipi demokrasiyi yeterli görmeye meyyaldir.


Kendine özgü demek, evrensel ölçütlerden uzak demektir. Hak ve özgürlükleri derinleştirmeye hiç niyetli olmayan, otoriter yöntemlere çok hevesli bir demokrasidir bu. Tabii bunun adı demokrasi değil, ucubedir. AKP bugün Türkiye tipi demokrasiyle yetinme yolunda ilerliyor. AKP Hükümeti ve devlet elitleriyle AB içindeki bazı güçler arasında Türkiye tipi demokrasinin Türkiye"ye yeterli olduğu konusunda bir ittifak var bugün. Bu yüzden de zaten AB özgürlüklerle ilgili çok bastırmıyor.


Hükümet AB sürecinden vazgeçmiş değil, AB"yi istiyor görünüyor ama asker ve sivil bürokratik güçlerle de “demokrasiyi çok geliştirmeme” konusunda bir ittifak halinde. Hükümet, AB"ye, “Türkiye"nin şartları, her şeyi sizin istediğiniz normlara göre yapmamıza izin vermiyor. Bizi hoş görün” diyor. Hükümetin devlet elitleriyle bu uzlaşması, Türkiye"yi AB hedefinden uzaklaştırıyor. Bir anlamda AKP Hükümeti, Türkiye"yi üyeliğe istemeyen AB içindeki sağcı, otoriter, faşist güçlerin istediğini de yapmış oluyor.


AKP, asker ve sivil bürokrasinin, kendisini kabul etmesi, onu da salona sokması için bir uyumlu olmaya çabalıyor. Gerçi pragmatizm AKP"nin temel özelliğidir ama... Bu pragmatizm oportünizmle birleştiğinde büyük bir felakettir. Çünkü AKP"de sadece pragmatizm değil, oportünizm damarı da var. Bu faydacılık, kısa vadeli taktik hesapçılık ve fırsatçılık özellikle seçim zamanlarında ortaya çıkıyor. AKP prim yapacak otoriter milliyetçi sloganlara sarılıyor. Oysa 12 Eylül"den bu yana Özal"ın ANAP"ı da dahil bütün partiler arasında demokratikleşme potansiyeli en güçlü olan partiydi AKP.


…
AKP"nin yıkıcılık potansiyeli de diğer partilerle kıyaslanmayacak ölçüde güçlü. AKP yıkıcı olabilir! AKP yaptığı sivil çıkışlarla, sistemden sıkıntı duyan, askerin dışladığı, sivil bürokrasinin adam yerine koymadığı kesimleri milliyetçilikten ve militer anlayıştan uzaklaştırmıştı. Ama AKP şimdi otoriter güçlerle mutabakata yanaştıkça, bu geniş kitleyi yeniden milliyetçileştirebilir.


AKP, üzerine oturduğu milliyetçi olmayan mütedeyyin muhafazakâr kesimleri milliyetçiliğe doğru taşıyor. Kürt sorunuyla ilgili kullandığı üslupla toplumda milliyetçi otoriter damarı güçlendiriyor. Bu, Türkiye için bir felakettir. Mesela Tansu Çiller"in başbakanlığı döneminde orduya sunduğu destek sadece siyasi bir destekti. Çiller"in orduya sunabileceği ilave bir toplumsal destek yoktu. Çünkü ordu ve Çiller aynı tabana oturuyorlardı. AKP ve ordu ise aynı tabana oturmuyor. AKP, orduya yaklaştıkça otoriterliğe ve milliyetçiliğe ilave bir destek getiriyor. İşte bu demokrasi için büyük bir tehlike.


Kapatma davası AKP"nin Genelkurmay ve sivil bürokrat elitle uzlaşma arayışını, pazarlıklarını, onlara yakınlaşma sürecini hızlandırdı ama... AKP"nin bu çapta milliyetçi bir dil kullanmasının bir nedeni de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ"un Kürt sorunuyla ilgili yeni konseptidir. Bazıları, Başbuğ"un sivil iktidara Kürt sorunun çözümünde alan açtığını söylüyorlar.


Tam tersi. Genelkurmay Başkanı"nın yeni konsepti şu. Başbuğ AKP"ye, “Biz sizin istediğiniz şekli jestleri yapmaya hazırız. Gelir hükümete brifing veririm, siyasi iradeye tabii olduğum görüntüsünü sergilerim ama siz de kırmızıçizgilerde bizimle daha ortak davranacaksınız” diyor. Kısacası AKP"ye “sahada siz olun ama bizim dediklerimizi yapın. Bizim politikalarımızı biz ortaya çıkmadan siz yürütün” diyor. Şu anda görünen o ki, Genelkurmay kendi Kürt politikasını AKP"ye ihale etti.


…Bu ülkede Kürt sorunu en kilit sorundur. Kürt sorununda sertleşen ve sorunu demokratik çözümden uzaklaştıran istisnasız her parti sonunda milliyetçileşir ve otoriterleşir. Demirel"in DYP"si, Karayalçın"ın SHP"si, Yılmaz"ın ANAP"ı, Çiller"in DYP"si ve Erbakan"ın Refah"ı hepsi bu sonu yaşadılar. Kürt sorununda sertleşmek kimseye hayır getirmiyor.


AKP"nin bütünlüklü bir demokrasi programı ve Kürt politikası hiçbir zaman olmadı ki, politikasını şimdi değiştirmiş olsun. AKP sadece AB projesinin müteahhitliğini düzgün bir şekilde yaptı. Hedefi sınırlıydı, müzakere tarihi almaktı. Sonra nasılsa üyelik süreci uzundu, bunu bazen gevşetebilir, bazen de hızlandırabilirdi. AKP içeride sıkıştığında ve kendini güçsüz hissettiğinde AB projesine yaklaşıyor, kendini güçlü hissettiğinde ise AB"den uzaklaşıyor. Şu anda bence AKP kendini güçlü hissediyor. Görüyorsunuz, Genelkurmay AKP"yi zor durumda bırakacak hiçbir şey yapmıyor.


Kapatma davası, bu siyasi oluşumu terbiye etme manevrasıydı. AKP"nin istenilen noktalarda şimdilik terbiye olduğu görülüyor. Ama bu durum ne kadar devam edecek belli değil. AKP"nin içindeki demokratlar, Türkiye"deki diğer demokrat çevreler ve Obama"nın ABD Başkanı olmasının getireceği yeni dünya konjonktürü, AKP"yi demokrasi yolunda ilerlemeye gene mecbur bırakabilir.


…
Merkez, devletçidir. Devleti kutsar ve sıkıştığı anda milliyetçilik hamasetine başvurur ve “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan” der. Merkez, kitlelerin rahatsızlığını demokratik bir huzursuzluk veya demokrasi talebi olarak değil, bir fesat kaynağı olarak görür. Devletin merkezinde katı, kaba ilkel bir milliyetçi ruh vardır. Başbakan Erdoğan"ın son zamanlarda “ya sev, ya terk et” gibi pek çok örnekle ortaya koyduğu anlayış merkezin anlayışıdır. AKP Yozgat Milletvekili"nin “devletime, milletime karşı geleni vurmaktan hoşlanırım” demesi de bu anlayıştır.


AKP"nin kapsamlı bir Kürt politikası hiç olmadı. Mesajlardan ibaret kaldı. Bugün gelinen noktada görünen şu ki, AKP"nin Kürt sorununun kaynağına inebilecek ne kapasitesi, ne gücü, ne de cesareti var. AKP, Kürtler adına siyaset yapan hareketi yani DTP"yi bitirerek Kürt sorununu çözebileceğini hesaplıyor. Nitekim bugün bütün devletçi çevreler AKP"yi yerel seçimlerde Güneydoğu"da desteklemek gerektiğini söylüyorlar. Bu tehlikeli bir hesaptır. AKP seçimi kazanırsa, sanıyorlar mı ki Kürt sorunu bitecek? Tam tersine Kürtlerin sistemden kopuşu daha da derinleşecek. Çatışma keskinleşecek.

 

AKP"nin Türkiye"nin tamamında hegemonik parti olmasının önündeki en büyük engel CHP değil, DTP"dir. Hegemonik parti, şekil olarak çok partili bir sistemdir. Aslında bu sistem fiilen tek parti sistemidir. Çünkü diğer partilerin pek bir işlevi artık kalmamıştır. AKP Güneydoğu"yu DTP"den alarak Türkiye"nin hegomonik partisi olmayı hesaplıyor. Hegemonik parti tehlikesi var Türkiye"de.


Birileri, onu, ancak sertlik stratejisiyle DTP"yi bitirebileceğine ve PKK"yı zayıflatabileceğine ikna etti. AKP ne kadar sertleşirse, Güneydoğu"da o kadar güçleneceğini düşünüyor. Seçimler yaklaştıkça da el altından başka mesajlar verecek. “Eğer DTP"yi çok zayıflatırsak ve PKK"yı askerî olarak kontrol altına alırsak, biz sizin haklarınızı büyük çatışmalara gerek kalmadan Genelkurmay"ı da ikna ederek yavaş yavaş tanıyacağız” diyecek. Seçimlerde eski politikasından vazgeçmediği mesajını veren adaylar gösterecek. AKP bu yolla Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeyi planlıyor. AKP Güneydoğu"yu kaybederse, Türkiye"nin doğusu ve batısı arasındaki tek bağ ortadan kalkmış olacak diye bir tez var ya...


Bu tez çok tehlikeli. Çünkü bu tez kendi kimliğiyle siyasal temsilin önemini yok sayan bir anlayıştır. Oysa kendi kimliğiyle açıkça temsil edilme isteği, etnik sorunların demokratik çözümü için çok önemlidir. DTP veya benzeri bir partinin varlığı Kürtlerin Türkiye"yle bütünlüğünü daha çok sağlar çünkü Kürtlerde temsil edildikleri duygusunu yaratır. DTP tasfiye edilirse, Kürt kimliğini dile getirme ihtimali ve siyasal temsil duygusu çok zayıflar. Kürtlerin sistemden, ülkeden ve devletten kopuşu işte asıl o zaman başlar. DTP"nin kaybetmesi sorunu kolaylaştırmaz, aksine çözümü zorlaştırır.


…
Ermenilerin katliamını itiraf eden ve onaylayan bu zihniyet bugünkü sorunların çözümünü de homojenlik üzerine kurmayı ister. Bu zihniyet gayrimüslimlerin, Alevilerin ve Kürtlerin sorununu çözemez. Aksine Kürt sorununda daha fazla şiddet, acı yaşatır.


…Bakan,
Açıkça tehcir çok gerekliydi ve olmalıydı diyor. Benim esas kaygım şu. Vecdi Gönül"ün bu sözlerine Başbakan"dan ve Hükümet"ten bir eleştiri olmadı.


…
AKP 2005"ten beri gelgitler yaşıyor. Demokratikleşme hedefinden uzaklaşınca AKP içindeki o derin milliyetçi zihniyet ortaya çıkıyor. Bugün AKP"deki milliyetçi damar her zamankinden daha "pervasız". Çünkü bugüne dek AKP"yi tipik bir devletçi sağ parti olmaktan üç unsur alıkoydu. Bunlar, Avrupa Birliği, AKP içindeki demokratlar ve AKP dışındaki demokrat çevreler. Bugün AKP yönetimi bu üç unsuru da dışlıyor.


Türkiye, günlük yaşamda ve siyasal kültürde güçlü bir ırkçı damara sahip bir toplum haline geliyor. Gündelik ırkçılık çok arttı Türkiye"de. Yani ırkçılık normalleşti. Irkçılığın normalleşmesinin yaratacağı felaketlerin neler olduğunu anlamak için dünyadaki örneklerinin yaşattığı acılara bakmak yeterli. Bu ırkçılık demokrasinin temellerini yok ediyor ve Türkiye"de toplumun kutuplaşmasını ve giderek birbirini boğazlayacak noktaya sürüklenmesini kolaylaştırıyor. Nitekim son bir yıldır Türkiye"de işkence olayları, gözaltında ve cezaevinde ölümler, sokakta kurşunlanmalar arttı. Bütün bu olaylar birbiriyle bağlantılıdır.


Son beş aydaki gidiş sivilleşme değil, militerleşme gidişidir. Yaşadıklarımız militarizme, milliyetçiliğe ve otoriterliğe hızlı bir kayışın işaretleridir. Eğer Başbakan sertlik yanlısı konuşmalarına devam ederse, Türkiye daha derin kutuplaşmalar yaşar, demokrasiden daha da uzaklaşır. Milliyetçilik, otoriterlik, ırkçılık, Türkiye"nin her yanını sarar. Türkiye taşralaşır. Ama Türkiye"de demokrat güçlerin de sayılarıyla orantılı olmayan ölçüde etkili olduklarını da unutmamak gerekir. Çünkü Türkiye"de güçlü bir vicdan var. Ben Türkiye"deki bu vicdana güveniyorum. Unutmayalım ki AKP"nin içinde demokrat insanlar var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi