Özgür Amed

Özgür Amed

Bizimkisi bir T2 hikayesi...

Bizimkisi bir T2 hikayesi...

Kaç yıl oldu bilmiyorum. Ama epey geçmiş olmalı…

Kendisini son kez Bağlar Kuruçeşme’nin orada görmüştüm.

O gün tüm hırçınlığı üstünde idi. Sinirliydi ve bunu belli etmek istemiyordu. Protesto yürüyüşünde idik ve müdahale edilmişti bize. Eylemin tam ortasında göz göze geldiğimizde konuşacak çok vakit yoktu. Birbirimize gülümsemeden az bakıştık! Hoş, birbirimize ne zaman gülümsedik ki…

O kaosun ortasında durup konuşacak dertleşecek ya da karşılıklı bir eylemde bulunacak halimiz yoktu.

Bir çay bile ısmarlayamadım. Falan gün içeriz bi yerde bile diyemedim…

Hemen bir tarafa alel acele hareket etmek zorundaydım yoksa xeyrîlerin eline düşecektim. Eylem tarzını bildiğim için hiçbir şey demeden ve sormadan onu orada bıraktım ve sağa yeltendim.

Ara sokağa daldım. Geleceğini pek tahmin etmedim ama o da arkamdan geldi.

Oysa gidecek daha pek çok tarafı vardı. 10 bin yıllık feodal kahrolası erkek egemen zihniyeti de arkama alarak “Arkamdan gelise demek benî sevî” diye düşündüm o hengâmede.

Aşk işte! Zaman ve mekân dinlemiyor. Ruhumu bir sıcaklık kapladı resmen. Sevgi idi bu!

Evet durmalı ve geri geri ona doğru gitmeliydim. Öbür türlüsü öküzlük olacaktı. Bize yakışmazdı…

Sığındığım yer ilk yerime oranla daha güvenliydi sanki… Durdum! Ve uzat bana ellerini Eftelya dercesine geri döndüm! Ona doğru adım attım… Hem unutulmaz bir aşk itirafı da olacaktı!

Yine göz göze geldik… Tüm cesaretimi topladım! İlişkimiz de netlik kazanmalıydı.

Avazım çıktığı kadar, beni net duyabileceği şekilde bağırdım:

“Bijiii seeroo…”…

Daha demeden! Evet daha demeden hayvan gibi üzerime su sıktı! Basıncı mama mia tadında idi. Kaç metre sürükledi bilmiyorum! Gözümü açtığımda sadece hayal meyal T2 yazısını seçebildim. T2 adlı genç toma beni derbeder etmiş, aşkımıza son noktayı koymuştu! Yazıklar olsun ona diyorum.

Hepinizin de huzurunda ‘sen şimdi insan mısın T2?’ diye de sormak boynumun borcu.

Çünkü hal o günden kalma boyun ağrım var…

Evet dostlar, Aragon haklı! Mutlu aşk yoktur… Hele sömürgecinin aşkı bir başkadır.

Aradan yıllar geçmiş, gel gör ki bu aşkın ıstırabı hala beynimde ıslak ıslak dururken önüme bir foto düştü! Ankara’da Kızılay ve Kennedy sokak direnişlerinde üzerinde “Diyarbakır” yazan bir toma millete su sıkıyor. Kocaman T2 yazıyor… 

Gözlerim doldu! Özlemişim…

Geçen gün geri döndüğünü söylediler. Görüşelim dedim! Saolsun kabul etti.

Amacım onun gözünden toplumsal olayların nasıl cereyan ettiği ve sıkılan su miktarının işe yarayıp yaramadığı idi. Çok dürüst itiraflarda bulundu. Çay içtikçe açıldı… Su içtikçe coştu!

Sürgün günleri çok zor geçmiş. Amed’li olduğu için Ankara’da ki arkadaşları tarafından ilk etapta dışlanmış! “Ben tam faşistim ama onlar cemaate biraz yakın, AKP yanlısı Ilımlı takılıyorlar” diyerek sitem ediyor. Anadili olan şiddet dilinde yeterince iş yapamamış. Konuşturulmamış.

Ben en çok Yalçın Akdoğan’ı merak ediyordum. Onun tutumunu nasıl bulduğunu.

“O kafayı yemiş. 2 bin yıldır içinde taşıdığı tek bir özlem var. Sn. Öcalan ile Kandil konseyini karşı karşıya getirmek. O planı pek tutmayınca Erdoğan’ın konuşma metinlerine izlediğiniz saçma sapan cümleler ekledi. Hepsi onun eseri. Hatta aramızda kalsın. İstanbul’da ki bir başka toma arkadaştan öğrendiğimiz kadarı ile son Gezi müdahalesinde adam bizzat tomanın başına geçmiş ve su sıkarak insanları kovalamış!”

Brezilya’da patlak veren olayı soruyorum.

“Bu direnişler bize gösterdi ki toma tomanın suyuna  muhtaçtır. Hepsi karnaval ve dans lobisi” diyor.

Diğer ilginç bir durumda alenen yalan söyleme. Adam bildiğin yalan söylüyor!

Sözü tomacığıma bırakıyorum.

“Bize emniyette ilk öğretilen şeylerden biridir! Yalan ne kadar büyük olursa inanı da o kadar çok olurmuş. Geçen önümüzde durup konuşan iki emniyet amirine kulak misafiri oldum! Biri şöyle demişti ‘David Copperfield gibi başbakanımız var gerçekten. Allah başımızdan eksik etmesin! Adam bir illüzyonist. Camide içki içtirebiliyor, müritlerini uçurabiliyor ve herkesi alakasız yerden marjinal kılabiliyor. Hele ki valilere pil takmış onları bir kumanda ile idare edebiliyor”

Biliyorsunuz New York Times başyazarı ve editoryal kurulu da Erdoğan’a çok sert göndermeler yaptı!

Yaptığını ve ne yapmak istediğini dünya biliyor! Bak istersen yerine geç otur, fazla abartma dedi.

Aziz dostum T2’ye göre ise bunlar dış gazete güçleri!

Yaw arkadaş! Her şeyi ne diye dış güçlere bağlarsınız, yediden yetmişe sizde bir hastalık mı?

“Hayır değil! Kibir sendromu ve ilerleyen hastalık birleşince illa ki bir günah keçisi yaratma sevdası da artıyor. Bence biraz sabredin”

Toma moma ama doğru söylüyor! İnsanlara su sıkmaktan nasıl bir canavara dönüştüğünü hiç görmüyor musun, neden red etmiyorsun bu sistemi diye eleştirimi sunuyorum!

Uzağa dalıyor, azıcık su akıyor gözlerinden! Ağladı ha ağlayacak!

“Bende bu halkın çocuğu bu halkın tomasıyım! İki kez su satmayı denedim. Olmadı... Geçen müfettiş geldi! Görüntüleri izlettirdi bana. İnanamadım! Bu ben miyim dedim? Çünkü hiçbir şey hatırlamıyordum. O insanlara nasıl bu şekilde sıkabilmiştim”

Amed’i çok özlediğini itiraf ediyor. Yemeklerini, en çok taş yemeyi özlemiş.

“Buralarda iken daha özgürüz biz. Su sıkmakta, insanların üzerine yürümekte sınırsız yetkilerimiz var. Kendimizi ifade edebiliyoruz. İyi iş çıkartırsak içine kimyasal konan özel sular ile ödüllendiriliyoruz. Ama başka yerlere gidince pek rahat olamıyoruz!” diye ekliyor.

Eski konulara hiç girmiyoruz! Kendi meselemi hatırlatmıyorum. Zaten defterler eskimiş! T2 o zamandan beri nice sular sıkmış, köprünün altından çok sular geçirmişti.

Ayrılıyoruz kaldığımız yerden. Surlarında oradan aşağı doğru Fiskaya’ya doğru bırakıyor kendini.

Çok geçmeden taş sesleri! Su sesleri…

Eksik kalan sloganın tamamlandığını duyuyorum. 

Hoş geldin T2! Allah belanı versin, kendi suyunda boğulasın inşallah. Amin!… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Özgür Amed Arşivi