İrfan Sarı

İrfan Sarı

Bir baba ölürse!

Bir baba ölürse!

Gariptir Gever’e hiç bu kadar toleranslı olmamıştı doğa. Yeni bir yıla girerken sokakların arasını kapamamıştı hala kar. Bahar artığı günlerden bir gündü ve saatler sonra yani gece devrederken kendini diğer güne bir yıllık daha ağaracaktı başımızda saçımız.

Ama yeni bir yıldan hep umut umulurdu.

Aşka, yaşama, kavgaya dair.

Ölüm en umutla dolduğumuz an çıkagelir diye geçirmezdik fikrimizden. Çünkü acıya, çünkü ölüme, çünkü içten içe yanmaya doymuş; yeni yıla umutlarımızı taşımayı istiyorduk.

Bilemezdik saatler kala yeni yıla bir kamyon, tepeden tırnağa demir, tepeden tırnağa ağır, hiç umulmadık, hiç beklenmedik bir şekilde umudu ezip geçecek, teneke yığınlarının arsına sıkıştıracak.

Bahardan kalma bir gündü. Ama yol boyunda sis pusuya yatmıştı.

Yaşını yaşamının içine saklayan gülen, seven, inanan insan…

Kucak kucak sığınılacak baba…

Dağ gibi dayanılacak yoldaş…

Kıvrıldı oturduğu yerden acılar ile. Ömrünü paylaştığı hayat arkadaşına sırtını dayamıştı yine. İkisi de yara içindeydi. Merhem sürülse yaralarına acıları dinecekti. Dinecekti yaralarından sızan sızılar.

Yan yana iki sedyede hastane de bir telaş bir muamma gelip baktık yüzlerine… Yeni yıl da daha çok konuşacak daha çok fikir yoracaktık hayata. Vakit erkendi daha.

Ve bir başka şehirde kilometrelerce ötede yaşama asıldı.

Oğulları ve kızları ile…

İnsanlar tek başına yaralanmazdı. Bir şehir; kaldırım taşlarıyla, sokaklarıyla, suyu, güneşi, yağmuru ile nasıl yaralansa insanlarda; sevdikleriyle, sevenleriyle yaralanırdı.

Beklersek şayet çatırdayan iskeletinden kaburgalarını kaynatır dedik. O kopmaz hayattan teslim olmaz yaralarına dedik. Ciğerine kadar seviyordu yaşamayı çünkü.

Telefonun diğer ucundayken güldü bir gün. Dedi “yazarsın artık.”

Yazardım tabi… Neden olmasın.

Onca yoksulluğa, onca acıya, onca hayata rağmen ölüme gitmeyeceğini yazardım. Ölümden korkmadığını yazardım. Sürgünler, göçlerle sınır ötelerinde kalan ailesini ne kadar sevdiğini onlarla kalbinin attığını yazardım.

Kürtlerin haklı kavgasında nasıl gönüllü olduğunu yazardım en çok.

Şimdi ölümle bizi kandırdığını nasıl yazarım. Ölümün sana yakışmadığını bilmeme rağmen.

İki mezar taşının arasına haps olduğunu yazamam ki.

Yazamam babasız bıraktıklarını.

Şaka olduğunu yazmalıydım…

Bak kışta şaka yaptı. Bu gün kar yağıyor. Toprak örtündü. Yer ve gök beyaz beyaz…

Evet, yazsaydım keşke!

Ama ölümünü değil, yaşamaya ne kadar yakıştığını. O zaman yattığın yerden kalkar alnımı öperdin. Şimdi öpülecek alın mı kaldı bende.

Böyle hüzün hüzün dağılmışken, öpülecek bir mezar taşın kaldı bize.

Bir de anıların.

Bil ki bir baba ölürse anıları yetmez insana. Sıcaklığından, gülüşünden, güveninden hep mahrum olacak ardında kalanlar…

Çaresiz sürecekken hayat, eksik olacak hep bir yanı çocukların.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
İrfan Sarı Arşivi