İhsan Çölemerikli

İhsan Çölemerikli

Atatürk ve Kürtler

Atatürk ve Kürtler

Son yıllarda Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün milli mücadele yıllarında Kürtlere bazı hakların tanınması konusunda söyledikleri sık sık gündeme taşındı. Söylediklerini inandırıcı bulup kendini kaptıran bazı Kürt dostlarımız da devlette egemen olan gücü yumuşatmak ve pazarlığa zorlamak için Atatürk’ün Kürtlerle ilgili beyanatlarını sık sık dayanak yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar.

Ancak günümüz de Atatürk’ün koltuğuna oturanlar, Atatürkçü geçinenler; bu vaatlerin savaş koşullarında dile getirilen politik söylemler oluğunu çok iyi bildikleri için duymamazlıktan geliyorlar ve ciddiyete almıyorlar, hatta gülüp geçiyorlar.

Gerçekten de Lozan ve sonrasında Kürt coğrafyasındaki acımasız paylaşımda aktif rol alanların; Kürtlere sıcak baktıkları düşünülemez. Hem Koçgiri, Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim isyanlarının çok kanlı bir biçimde bastırılması da; devletin egemenlik sisteminde Kürtlere yönelik bir sempatinin olmadığını yansıtıyor.

Cumhuriyetinin kuruluşundan önce İttihat Terakki Cemiyetinin üyesi olan Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919–1923 yılları arasında gerek zaman zaman mecliste Kürt olgusunu seslendirilmesi, gerek El Cezire Komutanlığına gönderdiği talimatta, gerekse 1923 yılında İzmit’te basın mensuplarıyla yaptığı toplantıda söyledikleriyle Kürtlere yakın görünmeye çalışması; tamamen savaş koşullarında söylenen politik kavramlar olarak algılamak gerekir.

Atatürk Kürtlere karşı politika yapmıştı. Kendisi büyük bir Türk milliyetçisiydi. Bu günkü milliyetçiler halende onun düşünceleriyle besleniyorlar. Atatürk söylemlerini zaman ve mekana göre farklı bir biçimde seslendirmeyi ustaca başarma becerisine sahipti.

Yakın silah arkadaşı İsmet Paşa’ya göre de “Atatürk’ün siyasetçiliği kumandanlığından üstündü.” Tarihçi Cemil Koçak da bu görüşü paylaşıyor: “gerçekten Atatürk öngörüsü yüksek olan bir siyasetçi, yerine ve zamanına göre, aynı konuda farklı zamanlarda aynı konuda farklı görüşleri vardı.”[1]

Tarihçi Koçak, Atatürk’ün Kürtlerle olan ittifakının sonradan bozulduğunu ve Şeyh Sait ayaklanmasının da bu bozulmaya tepki olarak geliştiğini yazıyor: “Kürtleri yanına alarak verdiği milli mücadeleyi başarıyla sonuçlandırdıktan sonra, Atatürk bir siyasetçi olarak Kürtlerin desteğine ihtiyacı kalmadığını düşündü. Bu ittifakı, ilerde yapmak istediklerine engel olarak görmeye çalıştı ve muhtemelen de kafasında nihai hedef olarak Kürtlere özerklik vermek gibi bir niyeti yoktu onun nihai hedefi, bizim bugün anladığımız üniter devletti. Aslında Atatürk’ün Kürt sorununa bakışını bugünkü resmi politikadan farklı değildi.”[2]

Kürtlerin inkar ve imhasını hedefleyen İttihat ve Terakki kadrolarının önemli bir bölümü İstanbul’dan Ankara’ya geçerek Cumhuriyetin kuruluşunda görev aldılar.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın çevresinde yer aldıkları gibi geçmişleriyle olan bağlarını korudular. Ankara yönetimi devleti yönetmede deneyimsiz olduğu için İstanbul’dan gelen kadrolardan yararlanmak durumunda kaldı. Böylece İstanbul’da İttihat Terakki cephesi içinde örgütlenen ırkçı, şöven, militarist ekip Ankara’da yönetimi ele geçirdi.

Cumhuriyet, aynı siyasal düşünceyi paylaşanların bir nevi iktidar değişikliği oldu. İstanbul’da adı “ittihat terakki cemiyeti” olan ırkçı örgütlenme Ankara’da “Cumhuriyet Halk Partisine” dönüştürüldü. Bu gerçeğe de vurgu yapan tarihçi koçak İstanbul’dan Ankara’ya geçiş yapan bu ekibin Kürtlerin inkarında “pay”ları olduğu şu sözlerle ifade ediyor: “Cumhuriyeti kuran kadronun İttihatçı olmasında payı var tabi. Normalde cumhuriyetçilerin Osmanlı Sanatında olan her şeyi suçlaması gerekirken savunmak durumunda kalıyorlar. Çünkü bir kopuş değil bir geçiş aslında.”[3]

1960–1971-1980’de askeri darbelerle desteklenen milliyetçi, militarist, şoven kadrolar süreç içinde Atatürk’ün Cumhuriyetin kuruluş aşamasında Kürtlerle ilgili savaş koşullarında ve politik olarak söylediklerinden de rahatsızlık duyarak sansürlüyorlar. Atatürk’ün söylediklerini sansürleyen Atatürkçülerin; sayın Koçak’ın “aslında Atatürk’ün Kürt sorununa bakışı bu günkü resmi politikadan farklı değildi” belirlemesinin farkında oldukları ve yapılanların 85 yıl önceki resmi politikanın bir devamı olduğunun bilincindedirler.

Cumhuriyet ideologlarının da ifade ettikleri gibi Atatürk “tek adam”dı. Mücadele yıllarında en azından Kürtlere “mahalli idarelerin ihdası” konusunda söylediklerini hayata geçirebilirdi. Ama yapmak istemedi. Çünkü Kürtleri savaş yakıtı olarak kullanmak için siyaset yapmıştı. Kürt halkı adına demokratik zeminde siyaset yapanların Atatürk konusunda kendilerini aldatmalarının yararı da yoktur.

M. Kemal Atatürk’ün Şeyh Sait İsyanından iki yıl önce 27 Şubat 1923 tarihli meclis oturumunda Misakı Milli ile ilgili yapılan tartışmaları yanıtlarken şunları söylüyordu: “bazı arkadaşlar, mesela Sırrı Bey gibi arkadaşlarımızın dayandıkları Misakı Milli oluyor. Türk heyeti Misakı Milli’yi mahvetmişti. Bakanlar Kurulu Misakı Milli’nin ne olduğunu anlayamamıştır. Efendiler, arazi sorunu ve hudut sorunu, Misakı Milli’nin bildiğiniz gibi birinci maddesi içindedir. Misakı Milli şu hat bu hat diye hiçbir vakitte hudut çizmemiştir. O hududu çizen şey milletin çıkarı ve kurulun bakışıdır. Yoksa bir haritası, mevcut bir hudut yoktur.”[4]

Mustafa Kemal Atatürk’ün Mısakı Milli sınırlarını Kerkük, Musul ve Süleymaniye’nin güneyinden; Şemdinli, Çukurca, Silopi, Cizre ve Nusaybin’in kenar mahallelerine kaydırılmasını ateşli bir şekilde ve sert sözlerle savunması ve ülkenin “çıkarını” bunda görmesi; Kürtlere yönelik inkarcı bakışını fazlasıyla yansıtıyor.

Kürt ayaklanmalarının bastırılmasında öncelikle Kürt önderlerinin ortadan kaldırılması konusundaki hassasiyeti de; Kürtlere çok olumsuz bakışının bir başka göstergesidir. Özellikle Şeyh Sait’in bir an önce etkisizleştirilmesi için bölgedeki kurmay heyetine oldukça sert ve azarlayıcı ifadeler kullanması ve askeri planların buna göre yapılması biçimindeki önerisini iyi okumak; bizi Atatürk’ün Kürtlerle ilgili düşüncelerini tanımamıza yardımcı olur diye düşünüyorum.

“1925’de silahlı ayaklanmaya kalkışıldığı haberinin alınmasından üç gün sonra, Atatürk Diyarbakır’a gitti. Bir salonda kendisine silahlı grupların yerleri, sayıları konusuyla yapılacak hareket planı üzerinde bilgi sunuldu. Takdim bittikten sonra Atatürk, ‘bu plan eksik’ dedi. Atatürk’ten bir gün önce gelmiş olan İnönü ‘Ben tetkik ettim, bir şey bulamadım’ dedi. Atatürk salonda bulunan herkese, eksikliğin ne olduğunu en küçük rütbeli yaver yüzbaşıya kadar tek tek sordu. Hepsi kullanılacak kuvvetler, arazinin durumu, taarruz önceliğinin hangi bölgede olması gerektiği konusunda çeşitli değerlendirmeleri söyledi. Sonunda Atatürk: ‘Efendiler bu plan eksik; çünkü bu musibeti çıkaran, bu işin başı ve önderi olan herifi bertaraf edecek, sevk olunacak bir kıta ayrılmamış. Bu adam şu anda nerede?’ Bunun üzerine elebaşını muhtemel yerini söylediler. Atatürk: ‘Bu tip hareketler önderlerine bağlıdır. Onun bertaraf edilmesi yangını erken söndürür. Planı o şekilde tadil edin’ emrini verdi.”[5]

Yine 16–17 Ocak 1923 tarihinde İzmit Kasrında gerçekleştirdiği basın toplantısına katılan 9 gazeteciden Vatan Gazetesi’nin başyazarı Ahmet Emin’in (Yalman) Kürt sorunu ile ilgili sorusuna Atatürk’ün verdiği yanıtın bir yerinde: “Kürtlük namına bir hudut çizmek isterse Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek lazımdır”[6] der.

Anlaşılacağı gibi Atatürk Kürtlerle ilgili bir sınır tespitinin yapılmasını; Türklerin yok olması biçiminde değerlendiriyor. Böylece Türklerin ve Türkiye’nin bağımsızlığı ve refahı için Kürtlerin tanınmamasını hayati bir neden olarak görüyor. Kısacası Türklerin efendiliğini, Kürtlerin köleliğine bağlıyor.

KAYNAKÇA:

  1. Cemil Koçak,Geçmişiniz İtinayla Temizlenir,s:30
  2. Cemil Koçak,Geçmişiniz İtinayla Temizlenir,s:32
  3. Cemil Koçak,Geçmişiniz İtinayla Temizlenir,s:35
  4. İsmail Göldaş,Lozan,s:159
  5. Osman Pamukoğlu,Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok,s:187
  6. İsmail Göldaş,Lozan,s:251

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
İhsan Çölemerikli Arşivi