M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Asimilasyonun faşist yüzü

Asimilasyonun faşist yüzü

Rahmetli annem son 25 yılda değme siyasetçilere taş çıkartacak kadar politikleşmişti. Kürd meselesinde şu sözünü hiç unutmuyorum. “Lawo, pirsgirek zımane dayika ye” (oğul, mesele ana dil sorunudur) diyordu. Hukukçu, 4–5 dil bilen sınıf arkadaşım Selahattin Esmer ile her sohbetimizde “Latif Kürd meselesi dil sorunudur. Kürdçe eğitim ve öğretimi olmadan sorunu bitmez. 90 yıllık asimilasyon dilimize büyük darbeler indirdi. 10 yıl daha Kürdçenin kurmanc ve kirmanci (zazaki) dillerinde okullar eğitim ve öğretime geçmez ise, 30 yıl sonra Kürd dil ve lehçeleri diye bir şey kalmaz” diyordu.

Bir öğretmen, bir gazeteci ve bir yazar olarak 45 yıldır kalem oynatırım. Yazılarımın yüzde 95’i Kürd sorunu. Bu süreçte hayatımın hiçbir döneminde 2 Mart 2013 Cumartesi günü okuduğum bir röportajdan etkilendiğim kadar etkilendiğimi söyleyemem.

Agenda Kurd sitesinde Keje Bemal adındaki gazeteci ve akademisyen "Diline Küsen Çocuklar" başlığı altında bilimsel bir “dosya” oluşturmuş. Yaptığı araştırma ve söyleşiyi okuduktan sonra asimilasyon’un ne kadar vahşi, ne kadar ırkçı, faşist, ahlaksızca, haince, sinsice bir dil jenosidi ve büyük bir suç olduğuna bir kez daha kanaat getirdim.

Öyle ki Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bir an evvel gündeme alınması gereken önemli bir konu. Yalnız Kürdler için değil, Dünya üzerinde yaşayan binlerce dilin her yıl nasıl yüzlercesinin yok olup gittiğini; Türkiye’de son 50 yılda 18 dilin tarihe karıştığını görerek bir an evvel müdahale edilmesi ve dillerin koruma altına alınması gereken çok önemli bir konu.

Söz konusu röportajda Kürd kızı Sibel’in söylediklerini hatırladıkça bırakın insanlık ailesinden çıkmayı istemek; delirmek, çıldırmak üzere oldum. Sibel ve benzeri yüz binlerce çocuk Türk Eğitim sistemine tabii okullarda, özellikle Yatılı Bölge Okullarında verilen eğitim ile asimile edilerek tam bir vahşet, tam bir insanlık suçu işlenmektedir.

Ne mi oluyor, Kürd çocukları dillerinden nefret ettiriliyor. Doğuştan var olduğu ana dilinden iğrenerek dilinin kökü kurutuluyor. Fikirsel değil, toplumsal ve sosyolojik olarak benliğinden uzaklaştırılıyor. Tamamen bir başka toplumun kültürü ile kendileştiriliyor.

ASİMİLASYON NEDİR?

Dilerseniz ne demek istediğimi Türk Dil Kurumu ve çeşitli Üniversitelerde yapılan “Asimilasyon” kelimesinin Türkçede sözlük karşılığı ile yazımıza başlayalım.

Tarif şu: Benzeşme, dönüşüm, özümleme. Ne kadar masum tarifler değil mi? Sanki söz konusu egemen rejim ve güç tarafından değil de bireyin kendi arzusuyla benzeşmesi veya çok beğendiği, olmak istediği için sadece benzeşmeyle yetinmeyip özümlediği anlamı çıkıyor.

Oysa “Asimilasyon” kelimesi hiç de o kadar masum, temiz ya da Türk Dil Kurumunda izahı yapıldığı gibi günahsız, saf bir kelime değil. Tam aksine, farklı bir kökenden gelen etnik bir grubun kültürel birikimlerini, kimliklerini, dillerini baskın dokuya sahip kimlik tarafından eritilerek yok edilmesi demektir. Türkiye’de 100 yıldır Kürdlere yapıldığı gibi.

Asimilasyon, kişiye baskın kimlik tarafından aslını inkâr ettirmektir. Yan yana yaşayan 2 kültürden egemen olanın azınlık üzerindeki faşist tahakkümüdür. Baskın kültürün azınlık kültürün kimliğini yok saymasıdır. 2. kültürün varlığından bile söz edememe halidir.

Asimilasyon, baskın yani egemen kültürün yönetenleri tarafından azınlık kimliğinin “eriterek” yok etme sürecinin son bulmasıdır. Çok kısa ve anlamlı kelimeler ile ifade edecek olursam: Asimilasyon; bir ırkın kök kıyımı, kökünü kurutmak, köken yozlaştırmak, soykırım, köksüzleştirmek, dönükleştirmek, devşirmek, öz basım, öz baskı, öz yitim demektir.

Kısacası Asimilasyon zorbalık, kan, gözyaşıdır. Toptan bir ırkı yok ediştir. Dilini, dinini, soyunu, sopunu değiştirerek onu geçmişinden koparmaktır. Asimilasyon inkârdır, asimilasyon katı milliyetçiliktir, şovenizmdir, ırkçılıktır, faşizmdir. Asimilasyon militarist emperyalizm ile işbirliğidir. Asimilasyon tek kelime ile kardeşliğin ve barışın düşmanıdır.

Bütün bunları bana yazdıran gerekçeleri aslında birkaç yıl önce Hakkâri’de Yatılı Bölge Okullarında okuyan bazı kız öğrencilerin davranış bozukluğu olarak isimlendirilen bir gelişmeyi okuduğumda dile getirmiştim. Ancak söz konusu röportajı okuyunca dehşete kapıldım. Bakınız neden? Size o söyleşiden vereceğim bazı paragraflar bence yeterli. Ama tamamını anlamak ve okumak istiyorsanız “egendakurd.com” sitesine girip okuyunuz.

DİLİNE KÜSEN ÇOCUKLAR

“Teyzem okuldan haber geldiğini ve Rûken’in öğretmeninin kendisini çağırdığını söylediğinde Rûken okula başlayalı henüz yirmi gün olmuştu. Teyzem Türkçe bilmediği için okula benim gitmemi istedi. Okula başladığından beri Rûken’in garip davrandığını, içine kapandığını ve tek kelime bile konuşmadığını, defalarca sormasına, ısrarcı olmasına

rağmen sorununu söylemediğini, son bir haftadır da ağzını bıçak açmadığını, tek kelime bile etmediğini söyledi.

Okula gittiğimde oldukça genç bir bayan öğretmenle karşılaştım. Muhtemelen mesleğinin ilk yıllarında. Kürdistan’da bu ilçeye verilmiş, oldukça düzgün Türkçe konuşan, sevimli bir bayandı. Rûken’in kuzenim olduğunu, teyzem rahatsız olduğu için onun yerine geldiğimi söyledim…

Kadın hiç süslemeye gerek görmeden direk bir şekilde yüzüme Rûken’in “geri zekâlı” olduğunu düşündüğünü söyledi. Şoka girmiştim.

Bu kadar narin bir bayandan böylesi kaba bir davranış biçimi kendisi hakkında düşündüğüm tüm olumlu düşünceleri beynimden ve yüreğimden bir anda silmeye yetti…

Aynı ses tonu ile kendisine “bu kanıya nereden vardığını” sordum.

Bana “söylediğim hiçbir şeye tepki vermiyor. Ben ömrümde böyle bir çocuk görmedim. Hiç bir şeye tepki vermez mi insan, sanki duvarla konuşuyorum. Çocuk değil tam bir baş belası! Mimikleri bile yok!” dedi.

Yüzüne baktım; gözlerinin en derinine ve cevap verdim “sizi anlamadığını hiç mi düşünemediniz Hocam?” dedim. Şaşkınlık sırası ondaydı. ”Anlamadım” dedi.

“Anlaşılmayacak bir şey yok Hocam, Rûken tek kelime bile Türkçe bilmiyor! Annesi de! Teyzeleri de! Kuzenleri de! Dedesi, nenesi, komşuları, kardeşleri, arkadaşları, mahallesi hiç kimse onunla sizin konuştuğunuz dilden konuşmadı bu güne kadar.

Ve siz ömründe duymadığı bir dili anlamadığı için bu çocuğa nasıl bir baskı uyguladıysanız artık hiç konuşmuyor. Tebrik ederim! Muhteşem bir öğretmenmişsiniz.” dedim ve Rûken’e döndüm. Dünyadaki en sevimli çocuklardan biriydi, öyle korkmuştu ki, aradan nerdeyse yirmi yıl geçmesine rağmen sıradaki iki büklüm bakışını ve gözlerindeki korkuyu unutamadım. Uzattım kuzenime elimi ve dedim “Rabe Rûken em diçin!” Minicik elleriyle anında tuttu elimi. Bir daha da okula gitmedi.

Kısa bir süre sonra ailesinin fertlerinin yaşamak zorunda bırakıldığı Avrupa’daki kentlerden birine gönderdik onu. Rûken şimdi 20 yaşında. Almanca, İngilizce ve Kürdçe’yi çok iyi biliyor. Türkçeyi hala bilmiyor. Bulunduğu ülkede Türkçe hiçbir işe yaramıyor!

Yıllar sonra bu dosyayı çalışırken bu olayın bana rehberlik edeceğini nereden bilebilirdim ki? Nerden bilebilirdim ki bu yıllardaki Rûken’lerin ellerinden tutup “hadi gidiyoruz!” diyebilecek sahipleri olmadığı ve sadece egemenlerin dilini kullanamadıkları için “Zeka engelli” diye raporlanarak “rehabilitasyon merkezlerine” gönderileceklerini. O gün oradaki genç ve cinsine yakışmayacak kadar kaba üslup sergileyen öğretmenin önyargısının bir gün gelip devletin önyargısı olabileceğini!”

Paragrafları ile başlayan röportajın sadece girişi değil, içeriğindeki çarpıcı kelimeler ve söyleşi beni kahretti, ezdi, bitirdi desem yeridir.

Boşaltılan 4 bin köyden sürgün edilen 4 milyon Kürd’ün çocuklarının başta İstanbul, Mersin, Antalya, Aydın gibi batı şehirlerin varoşlarına yığmışlar. İşe bakın özel rehabilitasyon merkezlerinin büyük çoğunluğunun bu varoşlardı olduğunu keşfediyor Keje hanım.

Ve o rehabilitasyon merkezlerinin en büyük müşterisi Kürd çocuklar ile karşılaştığında bu çocukların değil rehabilitasyona, Ruken gibi küçük bir sevgiye; Kürdçe’den başka dil bilmedikleri için farklı bir eğitime muhtaç iken o çocuklar devletin taşeron firmaları aracılığı ile engelli çocuklarla birlikte bilmediği bir dilde geri zekalı eğitimi görüyorlardı.

ALIN SİZE KATLİAM, VAHŞET GİBİ FACİADEN 3 DAKİKALIK KESİT

 “Peki, başına bunca iş getirilen kara çocuklar açısından durum nedir? Şimdi bütün gücümüzü toplayıp sözü bu çocuklardan birine vereceğiz. Sadece 3 dakikalık bir kayıt bu ama beni tahrip etmeye yetti! Bütün gece sinir krizleri geçirerek ağladım. Hayatımın en zor röportajıydı. Kelimelere dökmem mümkün değil. Buyurun gerçeğimizle yüzleşmeye hazırsanız bu korkunç duruma düşürülen kim bilir kaç çocuktan biri olan Sibel’in röportajı aşağıda. Sibel 13 yaşında olduğunu söyledi. Erzurum’un bir köyünden göçen Kürd bir ailenin çocuğu;

Adın ne canım? Sibel.

Kaç yaşındasın? 13.

Kürdçe konuşmayı biliyor musun? Hayır. Kürdçe pis bir dildir!

Kürdçe neden pis bir dildir Sibel? Şey Hocam, çünkü çok kötü bir dildir. Ben onun için konuşmayacağım!

Neden canım kötüdür? Çünkü çok şey oluyor Hocam...

Ne? Yani mesela okulda konuşunca arkadaşlarınız sizinle konuşmuyor. Sizi öğretmene söylüyorlar. Herkes bizimle dalga geçiyor. Neden öğrenmemişsiniz Türkçeyi diyorlar. Arkadaşlarım benimle dalga geçtiği için bende artık istemiyorum Kürdçeyi. Pis bir dil!

Peki annen baban Kürdçe mi konuşuyor evde? Evet.

Sen eve gittiğinde annenle Kürdçe mi konuşuyorsun? Şey Hocam ben artık asla Kürdçe konuşmak istemiyorum! Pis ve kötü bir şey. Kürdçe konuştum diye bana “deli” diyip buraya gönderdiler.

Peki, annen Kürdçe konuştuğu için sence deli mi? Pis bir kadın mı? Yok, Hocam ama şey… Evde konuşuyor o. Okulda Kürdçe konuşursan pis! Onun için ben konuşmak istemiyorum.

Nereliydin sen Sibel? Erzurum

Erzurum’un neresinden? Karayazı.

Sen hiç mi sevmiyorsun Kürdçeyi? Hiç!

Okulda sana böyle yaptılar diye mi sevmiyorsun? Yok! Evde de sevmiyorum ben artık.

Sen ne zaman Kürdçeyi sevmemeye başladın? Şey ben ilk geldiğimde konuşuyordum. Öyle çok konuşuyordum ki. Ama terk ettim o dili!

Yani küstün? Evet Hocam.

Ne zaman küstün diline Sibel? Okula başladığında mı? Evet Hocam. Herkes benimle alay etti. Benim adım Sibel Can’dı. Babam öyle bırakmış. Önce adımı değiştireceğim dedim, sonra Kürdçe konuştuğum için benimle alay ettiler ben de bir daha küstüm konuşmayacağım Kürdçe dedim.

Okulda Kürdçe konuştuğun için sana ne yaptılar? Şey hocam herkes suçluyordu beni. Alay ediyorlardı. Kimseyi anlamıyordum. Onlarda beni anlamıyorlardı. Çok üzülüyordum.

Sibel kardeşlerinle Kürdçe mi konuşuyorsun? Kardeşlerimi hiç anlayamıyorum(gülerek). Ne öğretmeni anlıyor onları ne ben.

Kürdçe mi konuşuyor onlar onun için mi anlayamıyorsunuz? Hıı. Onlar pis dil konuşuyor. Kimse burada onları anlamaz.

Kaç yaşındalar? Biri 10 diğeri 8

Okulda mı Kürdçe konuşuyorlar? Onlara da deli diyorlar mı? Öğretmen söylüyor ama dilinden anlamıyor. Anlasa söylemez! Şey mesela okulda öyle konuşursak…

Susuyor Sibel. Ve bir an tereddüt ettikten sonra yanımızdaki öğretmene dönüp  “Hocam lütfen biraz gider misiniz ben Hocamla yalnız konuşmak istiyorum, önemli bir şey konuşacağım” diyor. Hoca kabul ediyor ve çıkıyor. Heyecanla devam ediyor sesini kısarak.

 Şeyyy mesela Hocam kardeşim birinin çantasına giriyor. Hırsızlık yapıyorlar.

Öyle mi neden peki Sibel? Kürdçe konuştukları için mi kardeşlerin hırsızlık yapıyor?

Şey Hocam mesela birisinin çantasına girmek hırsızlık olur.

Bunu sana kim söyledi? Şey hocam, benim kardeşlerimin öğretmenleri söyledi. Dedi ki polisi arayacağım…Diyor ki ben artık idare edemiyorum. Onları polise vereceğim. Bir arkadaşları börek getirmiş. Kardeşlerim onun çantasına girmiş yemişler. Sonra öğretmen gelmiş demişler ki yo yo biz yememişiz. Yani birbirlerinin üstüne atıyorlar.

Sence Kürd oldukları için mi bunu yapıyorlar? Evet Hocam.

Hep Kürdler hırsız ve pis mi? Hı hı. Zaten öğretmenleri dedi ki onları da bu okula

gönderecekler. Artık o okul da istemiyorlar.

Peki Sibel sen hiç Kürdçe şarkı biliyor musun? Evet Hocam. (Gözleri parlıyor. )

Seviyor musun Kürdçe şarkıları? Evet Hocam.

Bir tanesini bana söyler misin? Hayır Hocam.

Asla konuşmayacak mısın Kürdçe Sibel? Ben yemin ettim! Ben dedim artık o dili kullanmayacağım!

Neden Sibel kim kalbini kırdı? Kapı açıldı. Ve içeri girdiler. Sibel’i çağırıyorlar. Huzursuz oldu. “Siz gidin Yeşim Hocam. Ben Hocamla konuşuyorum” diye diretiyor. Yönetimin gönderdiği her halinden belli olan Hoca diretiyor. Ben üzerine gidemiyorum, çünkü sorun çıksın istemiyorum… Kalkıp Sibel’e sarılıp, sevgiyle öpüyorum.

Seni tanıdığıma çok memnun oldum Sibel. Ama Hocam ben sizi tanıyamadım.

Benim adım Kejê…

Kejê…diyor Sibel üstüne basa basa. Adım ona küstüğü dilini çağrıştırdı belli. Bir kaç saniye duruyor ve boynuma sıkıca sarılıyor. Kejê… Diyor…Bir daha üstüne basa basa . İşte yeminini bozduk Sibel. Bayan Hoca elinden tutup götürürken gözüm kararıyor. Artık hiçbir şey umurumda değil. Durduruyorum kadını ve Sibel’i elinden alıp kendime çekiyorum.

Bana bak Sibel…Ben güzel miyim? Saçlarım güzel mi? Güzel kokuyor muyum? İyi miyim? Evet” diyor Sibel. Gülümseyerek hayranlıkla.

“Sibel” diyorum “ben Kürdüm ve evde de dışarıda da Kürdçe konuşuyorum. Bak ne güzelim! Sen de güzelsin… Hiç birimiz pis değiliz!” Son hızla çekiyor kadın Sibel’i…

Dönüp bir kez bakabiliyor sadece arkasına. Ağlayarak sandalyeye yığılıyorum. Sibel’le görüştükten sonra artık kesin ve net karar veriyorum. Ne olursa olsun bu dümdüz faşizmin yakasını bırakmayacağım! Konunun uzmanlarını görüşünü aldıktan sonra gidebileceğim en son noktaya kadar var gücümle zorlayacağım bu durumun hem teşhiri, hem de durdurulması için!”

Evet, değerli okuyucular. Sadece bir kesitini verdiğim bu korkunç, korkunç olduğu kadar vahşi, vahşi olduğu kadar insanlık dışı uygulamayı övenler de var. Fethullah cemaatinin kalemşorları bölgede açtıkları Anadolu ve Fen liselerinde ücretsiz Kürd çocuklar okuttukları için teşekkür etmemizi hatta minnet duymamız gerektiğini söylüyorlar.

Asimilasyonun korkunç yüzünü tespit eden röportajın tamamını okumaya yüreğiniz yetiyorsa; biraz vicdan, insanlık kalmışsa; “agendakurd.com” sitesine girin ve bu işe baş koyan Keje hanıma elinizden gelen desteği verin ki bu zulüm bitsin..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
30 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi