M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

AKP ve karşı siyaset

AKP ve karşı siyaset

Siyaset sadece iyi niyet kaldırmıyor; samimiyet, gerçekçilik, devlet, halk, bireye bakışı, ilkesel duruş, statükonun neresinde durduğun, verdiğin mesajlar, icraatların fiili kıyası vs. bir sürü özellik ister. Başbakan ATV’de “Gündem Özel” programında Roboski (Uludere) olayında köylüleri bir kez daha suçlayarak bakış açısı ve ilkesini ortaya koyarak bu iş bitirdi.

AKP’yi kuruluş aşamasında “değişim ve dönüşüm” söylemi ile herkes reformist bir parti olacak sandı. Ne var ki iktidara geldiğinde sol gösterdi; muktedir olduğunda sağ kroşe ile yalnız muhalefeti değil kendisine samimi olarak inanan, oy veren seçmeni de nakavt etti.

AKP’yi liberal, reformist, ilerici, çağdaş, değişimci, dönüşümcü zanneden solcu, sağcı, Kürd ve cumhuriyetçi çok önemli bir kesim aydın, akademisyen, gazeteci, yazar “yetmez ama…” diyerek ülkenin biriken başta “Kürd”, “Kadın”, “İş ve İşsizlik”, “memur”, “Alevi”, “Azınlık” gibi sorunlarını çözecek parti umuduyla samimi olarak desteklediler.

AKP’ye karşı duran başta CHP ve diğer sol partiler on yıldır barış, adalet, özgürlük, eşitlik, demokrasi, aş-iş üzerinden muhalefet yapacaklarına; “laiklik yok olacak”, “Cumhuriyet yıkılacak”, “Atatürk İlke ve İnkılapları elden gidecek”, “İran olacağız”, “şeriat gelecek” gibi safsatalar üretince AKP her seçim bir öncekinden biraz daha büyüdü.

Onuncu yılın sonunda devleti ele geçirince AKP gerçek özüne döndü. Bir zamanlar mazlum iken, bugün zalimlik ile itham ediliyor. Bir zamanlar devletin ve statükonun muhalifi iken, bugün sivil statükonun temsilcisi olduğu icraatları ve söylemleri ile açığa çıkıyor.

Dürüst, eşitlikçi, adil Müslüman görünümünden 34 çocuğun katledildiği olayda yalnız Kürdlerin değil vicdanlı her düşünce ve inançta olanların beyninde kuşku yaratan AKP, gayri Müslimler, azınlıklar, Aleviler ve kadınların kalbinde derin yaralar açan bir parti olup çıktı.

AB uyum yasaları ve Kürd açılımın geldiği yer malum. Hürriyet’te Ahmet Hakan’ın 12 Haziran’da 2011 seçimlerin tam da yıl dönümü arifesinde KCK operasyonları için “Parti binaları tamam.. Yerel yönetimler tamam.. Avukatlar tamam.. Basın büroları ve gazeteler tamam.. Sıra gelmiş doktorlara ve tıp öğrencilerine.. KCK operasyonlarını tertipleyenlerin elinde ‘iş kolları’ çizelgesi var. Sırayla gidiyorlar. Bakalım sırada hangi iş kolu var” demiş.

Seçime kadar Kürdlerin iş kolları kalır mı bilmem amma Kürdlerden sonra sıra kime gelecek onu merak ediyorum. Kürd açılımını fiilen bitirdiklerine göre sırada Alevi, Roman, azınlık açılımlarına Kürdler gibi çekidüzen vermeseler şaşarız.

Başbakan ve İdris Naim Şahin beyanatları ile milliyetçi, muhafazakar, dindar katı kalıpların içine partiyi hapsederek 10 yıllık iktidarı kendi elleriyle şekillendiriyorlar.

Hiç ilgisi yok iken 34 canın katledişini “suçlu onlar”, “özür dilenecek bir şey yok” dediler. Sonra da “Kürtaj” ve “Sezaryen” ile sulandırdılar. Yetinmeyip Müslüman kesim içinde sadece “Hanefi” mezhebini ilgilendiren Diyanet İşleri Başkanlığını devreye koyarak dini siyasete alet eden yeni bir duruş sergilediler.

SİSTEMİ ELE GEÇİRMEK

Sistemi ele geçirenler, süreç içinde muktedir olduklarında kendilerine, çevrelerine ve taraftarlarını siyasi ve ekonomik olarak nemalandırmak için dizayn ederler. AKP onuncu yılında bunları yapıyor. Bu kadar sorun varken iktidar ve yandaşları balı parmakla değil kepçeyle kaplarına fora ediyorlar. Bunların kuşkusuz sebebi muhalefet boşluğudur.

Ne var ki on yıllık süreç sonunda boşluğa rağmen ilk kez 10 – 15 günde ciddi bir karşı siyaset; toplumsal sivil refleks oluşarak sorgulanmaya başlandı. Muktedirlerin baskı ve tehdit salvolarına rağmen bir kısım muhalefet, medya, sivil toplum örgütleri, aydınlar, yazarlar, akademisyenler Roboski (Uludere) olayını sürekli gündemde tutarak adalet aramaktadırlar.

Cumartesi günü Ankara Kızılay semtindeydim. MAZLUMDER’in “ROBOSKİ’ YE ADALET” adı altında düzenlediği etkinlik ve MAZLUMDER Genel Yönetim Kurulu üyesi Abdurrahim Semavi’nin açık hava söyleşisine tesadüfen şahit oldum. Önce etkinliği bir süre dinleyici olarak izledim; sonra dayanamayıp broşür dağıttım ve Semavi ile sohbet ettim.

Yine on yıllık AKP iktidarı süresince ilk kez son 10 – 15 gün içinde CHP’nin de dahil olduğu siyasi muhalefet cılızda olsa ses verdi. Her ne kadar CHP’nin çıkışı Uludere’de vurgun yiyen AKP’nin Kürd oylarına yönelik göz kırpma olsa da bazı çevrelere umut verdi.

Kürd sorununu şiddetle çözmeye yönelen AKP karşısına on maddelik bir görüş ile çıkarak alternatif sunmuş değil. Çünkü CHP’nin çıkışı tıpkı AKP’nin “açılımı” gibi içi boş. Tek teselli CHP’ de Kürd sorununda hala nabzın attığı imajını ve umudunu yaratmasıdır.

Bir diğer umut 10 – 15 günde iki ciddi grev yapıldı. Kamu emekçileri hükümetin alay eder gibi verdiği zamma göstermelik değil gerçek bir grevle karşı çıktı. Hem KESK ile Kamu-Sen’in birlikte hareket etti, Memur-Sen de ayıp olmasın diye sert bir çıkış yapar gibi yaptı.

Yetmedi bu son iki haftada THY çalışanları 305 kişinin iş akdi feshedilmesine rağmen greve gitti. Dirençlerini sürdürecekler gibi de görünüyor. Kürtaj ile kadınların hak araması ile son on- on beş günde Kürd hakları, işçi hakları, kadın hakları toplumda ciddi karşılık buldu.

VİCDANLI SESLER

AKP’nin onuncu yılın sonunda geldiği nokta aslına rücü etmesi oldu. Çünkü başlarda liberal bir tavır alır gibi yapmıştı. Ne yazık ki Dünya görüşü, inanca bakışı, yaşama tarzından ekonomiye kadar muhafazakar, sağcı, dindar, milliyetçi, hatta ırkçı ve şoven sosu katılmış katı bir kesim; tarikatçı, cemaatçi çevrelerin destek verdiği bir parti güdümüne düştü.

Yani Demokrat, Adalet, Selamet, Milliyetçi Hareket, Anavatan ve benzeri sağ parti ve onların siyasetlerinden çok da farklı bir siyasi parti olmadığını fiili icraatları ve uygulamaları ile ortaya koydu. AKP’nin de bireyden önce “devlet”, fakir fukara, işsizden önce “sermaye” hak, halk ve vicdandan önce ”milliyetçilik” birinci önceliği olmaya başladı.

AKP’nin olumsuz gidişine uzun zamandır AB normları, Kopenhage kriterleri, değişim, demokrasi, eşitlik ve de açılım nedeni ile muhalefet edemeyenler; yağmurda boya dökülünce halktan, haktan, emekten, eşitlikten yana değil; devlet, sivil statükodan yana gerçek değişime karşı milliyetçi muhafazakar parti olduğu anlaşılınca az da olsa kıpırdamaya başladılar.

Aslında farklı rejim ve yönetimler olsa da son 200 yıldır bu ülkede iktidar olanlar toplum mühendisliğine soyunuyorlar. Halk üzerinde otoriter ve totaliter kadrolar ganimet paylaşmak için hep suç ortaklığı yapıyorlar.

Bu yüzden AKP’nin son on yılda uyguladığı Kemalist, ulusalcı militarizmin bir başka versiyonuna doğru yol alıyordu. Tam da bu sırada Ali Akel, AKP kurucusu Fatma Bostan, AKP Milletvekili Nursuna Memecan’lar  ile vicdanlı dindar AKP’liler ses verdi. Ne yazık ki Kürd kökenli yürekli bir AKP milletvekilinden hala çıt yok.

27 Nisan muhtırasını atlamış, askeri vesayeti bitirmiş, partinin kapatılmasını önlemiş, referandum ve yargı ile istediklerini elde etmiş; 3. kez yüzde elli ile iktidar olmuş, balkon konuşması ile ustalık dönemi demiş parti ve lideri böylemi olmalıydı?

Ne yazık ki son zamanlarda yaptıkları ile ustalık değil çıraklık dönemini bile aratıyor. AKP askeri vesayetin yerine sivil, siyasi vesayet versiyonunu ve İslamcı toplum mühendisliği koyan bir dönem başlatıyor. Din soslu milliyetçi söylem ile sistemini egemen kılma çabası en bariz örnek. Bütün bunların sebebi muhalefet boşluğuydu.

Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın “ Silah bırakmaya kadar giden görüşmeler yapıyoruz.” Mehmet Altan’ın ileri sürdüğü “Kürt sorununda yeni bir güç devreye girdi” söyleminin doğru çıkması hepimizin temennisi. Ama gerçekte umut yok.

Umut olmadığı için ciddi bir muhalefet dönemine gidiyoruz. Zaten Başkent Ankara’da yeni parti arayışları başladı. Eh boşuna siyaset boşluk kaldırmaz dememişler… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Latif Yıldız Arşivi