İrfan Sarı

İrfan Sarı

Adsız Halepçelinin ölümü

Adsız Halepçelinin ölümü

Çöl sıcağı ülkeyi Saddam'ın yaktığı kadar yakmamıştı hiçbir zaman. Toprak çoraktı. Uçuşan toprağın tanecikleri bir kirli savaşın kalıntıları idi aynı zamanda.

Bir diktatörün coğrafyaya insana ve neredeyse dünyaya karşı sürdürdüğü yarım asırlık hunharlık akıl sınırlarını zorluyordu.

”Seddam zêre” sloganıyla beslenen bir takım, koro halinde Saddam"ın ve onun askerlerinin işlediği cinayetlere süs kağıdı yapıştırırcasına yardaklık yapıyordu. Bununla birlikte Kürtlerin sonsuz ezadan geçirilmesine kayıtsız kalan liderler dünya turlarına First Leydileriyle çıkıyorlardı.

Kürtler ölüyor, öldürülüyordu, metre derinliğe kazılan çukurlara tıklım tıkış doldurulup üstü örtülüyordu.

Bu vahşete kayıtsız kalan insanlık insan cenazelerinden çıkan keskin kokuları burunlarında his ederken dahi suskun olmayı hatta ağız kıyılarıyla gülümsemeyi becerdiler.

Babilin asma bahçelerinin tarihinden yükselen bu fütursuz mezalim cihana ölüm tablosu gibi bakıyordu. Bu eziyet üstüne kasır yaptıran ve dünyaya caka satan katil, Kürtlerin üzerine kimyasal katışımlı bombalar yağdırdı.

Dünya bu soykırıma tepki vermedi uzun bir zaman.

Halapçe’ye gazap bulutları yağdıran Kimyasal Ali Saddam’ın sadık ve öfkeli köpeğiydi.

İşte o sadık köpeğin emri ile gaz bombası çorak topraklara bırakılırken toprak damlı evlerin içinde umutlarının baharında ve yaşamayı çok hak eden genç bir Kürt kızı vardı.

Zehirli gaz küçücük kentin havasına rüzgârın kollarında yayılmışken o Kürt kızı artık hazırdı düğüne gitmeye.

Ay saklanmıştı yüzünün gözeneklerine, güneş bir zerre sıcaklığını vermişti pembemsi dudaklarına, saçları kara bir geceden rengini almıştı. Kirpiklerinin diplerine katran sürmesi çekince dünyanın merkezi yer değiştirmişti. Alnı o kadar pürüzsüzdü ki tanrı kader yerine bir ayna yerleştirmişti sanki. Elmacık kemiklerine az oturan kızıllık yüzüne Mezopotamya coğrafyasını taşıyordu.

Çıkık elmacık kemikleri, sürmeli gözleri ve kara saçlarının üzerine saf armüşten (ipek) gökkuşağı renginde bir tülbent örttü. Qurtek (fistan kirasın bir modeli) giysisinin beline iliştirdiği şalıyla güzelliğini çıldırttı ve ömrünün en neşeli en umutlu haliyle düğününe doğru yürümeye başladı toprak evin içinde.

Tahta kapının ara boşluklarından süzülen ışık süzmelerine kendi güzelliğinin yansımaları çarpışırken dışarıda da hain gaz bulutu rüzgârın önünde hızla yayılıyordu. Ellerini tahta kapının zırzasına attı ve içeriye doğru çekti kapı menteşelerinden çıkan gıcırtı eşliğinde ilk adımını eşikten öteki basamağa indirdi.

Gökyüzü aşağıda olup bitenlere hüzünle tanıklık etti.…

O dünyaya meydan okuyan güzellik ile dünyayı yok etmeye çalışan gaz bulutu açık havada buluştular.

Ciğerlerine soluğuyla kavuşan bu zehir onu oracıkta yere yığdı.

Kirpiklerinin etrafındaki katran sürmesi, dudaklarındaki güneş sıcaklığı, ay yüzü, armüşten elbisesi, umutları, heyecanı, gülmeleri tek nefeste zehirlendi.

Yığıldı, nefesi daraldı, ölüm uykusuna daldı.

Avucu usulca açıldı, içinden bir ak desmal saçıldı yere.

Dünya öldü. İnsanlık öldü.

Avucunda beyaz desmal ile nice yaşıtı, babası, annesi, kardeşleri ile birlikte küle dönmüş toprağın soğuk yüzüne düştü adsız Halepçeli.

O bir Kürt kızıydı. Her yerde ötelenmiş, ertelenmiş, kimliği çalınmış, mutluluğuna göz dikilmiş diline kelepçe vurulmuş, onunla aynı akıbete uğramış diğer Kürtler gibi.

Öldü. Öldüler. Ölümlerinin anıtı dikildi Halpçeye…

Özgürlüğü kağıttan gemi gibi salınmıştı okyanuslara. Şiirler yazıldı, kitaplar yazıldı ama o bir daha nefes alamadı. Bir daha güneşe çıkamadı. Aya bakamadı bir daha.

Hiç yürekten sevdiği olamadı mesela… Gülemedi bir kez olsun.

Ölümünü seyreden bir dünyanın gözleri önünde kağıttan gemi misali yakıldı. Yaşıtları, kardeşleri, annesi, babası ile birlikte kimyasal gaz dolu bir buz dağına değmişti Titanikleri…

Çok sonra devrilse de tiranlar, özgür olsa da Halapçe, Mezopotamya yüzlü atsız Halepçeli Kürt kızı ölüm uykusundan uyanamadı ve onu öldüren o kimyasal gazla hala ölüyor Kürt gençleri ve çocukları…

Kader diyemem…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
İrfan Sarı Arşivi