M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Adalet, Devlet ve Yargı

Adalet, Devlet ve Yargı

Uzun bir serüven sonucu Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Eğitim- Sen üyesi Prof. Dr. Yalçın Karayağız bir gazeteye verdiği demecinde “ Yıllarca adalet peşinde koşanlar kazanır” demiş. Bana sorarsanız Kürtler de inatla ve ısrarla bütün engel ve inkârlara rağmen adalet peşinde koşmalılar. Zulüm görseler de kazançlı çıkacaklarından eminim.

İnsanlık tarihinde devletlerin adı anıldığında akla ilk gelen “adalet” olmuştur. Çağlar boyu en ilkelinden, en modern devlete kadar böyledir. Asırlar boyu aydınların, düşünürlerin, bilim adamlarının üzerinde hassasiyetle durdukları  adalet olmuştur.

Çünkü tarih boyu yeryüzünde yaşayan toplum ve fertlerin güvenle altında toplanacağı tek şemsiye adalettir. Bu yüzdendir ki ilk çağlardan günümüze kadar insanoğlu adaletin önüne konmak istenen engeller için mücadele etmişlerdir. Kürtlerde bu milletlerden biridir.

Adalet Arapça “Adil” kökünden gelmektedir. Adil demek, hakkın gözetilerek yerine getirilen bir erdemdir. Adalet, eşitliğin sağlanmasıdır, haklı ile haksızın ayırt edilmesidir. Adalet güçsüzün hakkını koruyan yüce hukukun adıdır.

Hz. Ali adalet için “ doğru hükümle karar vermektir” derken, Mevlana “adalet” için

“meyve ağaçlarına su vermek”, zulüm ve zalimler içinse “ diken sulamak” olarak ifade etmiş.

Adaleti hangi anlamda ele alırsak alalım ortak görüş “adaletin egemen olmadığı toplumlar başka güçlerin esiri olmaktan kurtulamaz” olmuştur. Bu yüzden “Adalet” toplum hayatının merkezlerinde sapasağlam durması ve korunması gereken ahlaki bir standarttır.

Selçukluların ünlü veziri Nizamülmülk’ün demiş ki “ iman üzerine olmasalar da adalete önem veren bir devlet her zaman ayakta kalabilir. Lakin adaleti gözetmeyen bir devlet iman üzerinde olsa bile yaşamaz.” Bugün Hıristiyan Avrupa ülkeleri ve Türkiye ile diğer orta doğudaki İslam ülkelerinin durumu buna yeterli bir kanıt değil mi?

Devlet’in idaresinden sorumlu olanların Allah huzurunda vereceği en önemli hesap “Adalet” olacaktır. Hadisi şeriftir. Peygamberimiz der ki “adil devlet adamı bile İlahi huzura kelepçe ile getirilecek, hesap verdikten sonra kelepçeleri çözülecek.”

Bu yüzden mazlumların bedenine basarak tırmanan siyasetçiler, adalet dağıtan savcı, hâkim ve bürokratlar, nüfuzlu aileleri ve yakınları önce adalet ile hükmetmelidirler. Her kim devleti kendi çıkarı için zulmederek yönetirse, ardında yalnız çirkin bir isim ve iz bırakır.

Hz. Mevlana’nın babası Bahattin Veledin Selçuklu Sultanına“ Moğolları engelleyen taş ve tuğladan dayanıklı kaleler yapabilirsin. Mazlumun “ah” oklarına karşı yapacağın kaleyi o oklar deler. O kale ancak Allah’ın korkusuyla, adalet ve merhametle inşa edilir” der.

Adalet üzerinde söz sahibi olanlar yeterli bilgiye sahip olmak, dürüst olmak, çok araştırmak, cesur olmak, fedakâr olmak, inandıkları inançlarına göre tanrılarından çok korkan vicdan sahibi kişiler olmak zorundadırlar. Bir ülkede adaletin vicdanı biterse her şey biter.

Adalet üzerine bütün bunları niçin mi yazdım?

HAK VE VİCDAN

KCK davasında sanık sandalyesine oturtulan Kürt aydın ve siyasetçilerin şahsında Kürtlerin diline karşı takınılan tavır ve tutum yüzünden. Adaleti adilce dağıtmak yerine rejim ve siyasi gücü arkasına alarak ideoloji gücüyle adalete yön veren ve devleti kutsayanların durumu yukarıda ifade ettiğim görüş doğrultusunda varın sizler yorumlayın.

Tarih boyu İmparatorluklar, Devletler, Hükümetler, çıkar grupları güçleri, baskıları ve zorlamalarında insanlara dayattıkları tek şey zulüm mekanizması olmuştur. KCK davasında Kürtçe savunma önünde yasal bir engel yok. Ama egemenlerin gücü, baskıları ve zorlamaları sonucu adil davranılmayınca bayram arifesinde duruşmaları uzatarak 2011 ertelettiler.

Oysa Adalette ilke rejimin ideolojisini savunmak değil vicdani ideolojiyi devreye koymaktır. Kürt sorununda çözümün tek yolu hak ve vicdanın harekete geçmesidir.

Kürt halkı, aydını, yazarı; azınlık, Alevi, başörtüsü, demokrasi, eşitlik ve Kürt sorunu gibi ülkenin bütün acılarına ve mağduriyetlerine duyarlılık göstererek eşit yaklaşırken; Türk aydın, yazar ve medyasından böylesi adil bir yaklaşım göremiyoruz. Oysa mazlumlar için hak talep etmek adaletin olmazsa olmazıdır.

BİLİNMEYEN DİL

Görünen o ki Diyarbakır ve Urfa KCK davalarında her şey geriye doğru gidiyor. Bu da toplum içinde güvensizlik tohumlarını ekiyor. Mahkeme Kürtçeye “ Bilinmeyen Dil “ diyor. Diyarbakır Valiliği çift dilli köy belde tabelalarını yasaklıyor. Bir başka mahkeme “Q” harfi yüzünden İsmail beşikçi için 7,5 yıl hapis istiyor.

Bu gelişmeleri duymazlıktan, görmezlikten gelmek değil Kürt aydınları ve yazarları Türk aydın ve yazarlar içinde bir hakaret ve işkence olarak yorumlanmalıydı. Ne yazık ki tık yok. Yetmiyor bu gelişmelere rağmen AKP “ Bilinmeyen Dil “ söylemine sessiz kalıyor. Bu yaklaşımı ile kendisine oy veren Kürt seçmenleri karşısında Sırat Köprüsünden geçtiğini bile görmüyor. AKP’nin Kürt Milletvekilleri de bu saygısızlığa karşı acep ne düşünüyorlar diye doğrusu halk biz yazarları mesajlara boğarak sorguluyor. Sahi ne düşünüyorlar?

Gelişmeler gösteriyor ki Kürtlere adaletle hükmetmek TC geninde yoktur. 80 yıllık zihniyet hortlatılıyor. Dün Kart-Kurt diyenler, bugün Kürtçe için “ bilinmeyen dil” diyorlar.

TC’nin kurucu antlaşması Lozan’ın tanıdığı ve Kürtlerin yasal hakları olan ana dille savunma yapma talepleri reddedildi. Yetinilmedi kutsal Bayram Arifesinde Kürtçe savunma istediler diye yüzlerce Kürt siyasetçi, milyonların oyları ile seçilmiş onlarca Belediye Başkanı ve Aydın’ın 18 ay tutuklu olmaları yetmiyormuş gibi Kurban Bayramı’nda hapiste kalmaları reva görüldü ve duruşmaları 2011 yılına erteleyerek birilerin adaletin tecelli etti.

Halk bize soruyor, bizde yargıçlara bu soruyu yöneltiyoruz. Anadilin engellenmesi kimlik kaybı ve asimilasyondan öte insanlık suçu değil mi? Bir dil eğitim ve kamu alanında kullanılmazsa yaşama şansı olur mu? Yargı Lozan yasalarını uygulamayarak yeni bir krize yol açmadı mı? Bu yaklaşım çağın, AB normlarının gerisinde kalmak değil mi? Dünyanın bütün ülkelerinde yüce olarak tanımlanan adalet erki Türkiye’de Kürt sorununu çözmezse siyasiler ve militaristler sittin sene sorunu çözmeyeceği biliniyor.

Türk yargısı ve adaletinde takriri sükûn tavrı kapanmalıdır. 2010 yılında Yargı Erki Türk adaletini AB kıstaslarına ulaştırmalıdır. Yargı Kürdü inkâr ve imha değil, hakkını adalet çizgisinde verirse bu ülkeye huzur gelir. Yargı mensupları bu ülkede adalet dağıtmalıdır. Günümüz dünyasında adaleti dağıtacak yargı mensupları adaletsizlikle itham edilmemeli.

Devlet Öcalan ile görüşüyor, ama milyonların oyuyla seçilmiş Belediye Başkanları yargılanıyor. TRT Şeş Kürtçe yayın yapıyor ama mahkeme Kürtçe için “Bilinmeyen Dil” diyor. Yıllarca Türkçe bilmiyor diye cezalandırılan Kürtler, şimdi de mahkemede Türkçe biliyorlar diye cezalandırılıyorlar.

Düne kadar “Kürtler için bölücü” deniliyordu. KCK mahkemesinde Av. Sezgin Tanrıkulu’nun dile getirdiği gibi “ Mahkemede Kürtler Sevr’le (md. 62 ve 64 ) kurulmak istenen Kürdistan’ı bir kenara bırakarak Türkiye’yi kuran Lozan’a dayandılar. Böylece hem kendi hem de devletin onuruna sahip çıktılar. Mahkeme bu fırsatı görmemezlikten gelerek Türkiye’nin bütünlüğüne zarar vermiştir.” Yargıçlar adalet için vardırlar, unutulmamalı.

Yukarıda zikrettim, Yargıçlar adalet dağıtanlardır. Yargıcın arkasında yazan “Adalet Mülkün Temelidir” gerçek anlamda işlemelidir. Yargıyı adaletsizlikle, asimilasyonla, hak tanımayanlarla mücadele eden tek mercidir. Kürtler de böyle bir yargı erki görmek istiyor.

Savaşların yaşanmadığı, farklılıkların zenginlik sayıldığı ter temiz bir ülke ve dünyada; hep birlikte, barış ve sevgi içinde, birkaç gün için bile olsa acıların unutulduğu mutlu ve sevgi dolu bir Bayram geçirmeniz dileğiyle.

Cejna gel piroz dikim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi