Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

40 Gelin Efsanesi (1)

40 Gelin Efsanesi (1)

Efsaneye göre olay, Hakkâri"nin Çukurca ilçesine bağlı Han köyünde geçmektedir. Han köyü Xânî aşiretinin merkezidir ve şu anda terk edilmiş vaziyettedir. Çukurca"ya bağlı Cevizli köyü Han köyünü uzun yıllar yayla olarak kullanmış ve köylerin göçünden yıllar önce boşaltmıştır.

 

Han köyü şu an bir sahradır. Boştur. İçinde yapı, insan, hayvan, ağaç dâhil hiçbir şey bulunmamaktadır.

 

Han köyü aynı zamanda Kürt edebiyatının baş mimarlarından, Nûbihar"ın yazarı Ahmed-i Xânî"nin de doğup bir süre yaşadığı yerdir.

 

Efsaneye göre Xaniler Tâli"lerden (Tali"ler Ertuşi aşiretinin bir koludur.) tam kırk gelin almışlar. Kırk gönül bir olur mu diyeceksiniz ama efsane bu ya, kırk gönül bir olmuş.

 

Köy yerinde düğünler hasat mevsiminden sonra yapılır. Tahıl kalktıktan, samanlar çuvallanıp taşındıktan, tarlalar boşaldıktan sonra…

 

Yapılır derken de öyle tek tek, sırayla değil. Şimdilerde olduğu gibi sıraya konmaz düğünler, her hafta ayrı bir düğün yapılmaz. Senenin tüm düğünleri aynı tarihe rastlar. Aynı gün ve gecelere. Ha unutmadan, öyle bir iki gün de değil. Yo yo öyle kırk gün kırk gece falan da değil. Üç, bazen de dört gün sürer…

 

Evvel zamanlarda kar daha çok yağardı. Kırlara kar daha erken düşer, daha çabuk ve daha çok birikir. Düşen kar da kolay kolay terk etmez yerleri.

 

Ee, karın olduğu yerlerde kar konuşulur, kar hikâyeleri anlatılır, kar mübalağaları yapılır, kar yalanları söylenir, kar efsaneleri anlatılır. Kartopu oynanır, kardan adam, kar evleri yapılır, kar tünelleri açılır, kayılır, kızaklar yarıştırılır. Ve daha hatırlayamadığım kadar kar zevkleri yaşanır.

 

Bu kadar mı? Bu kadar olsa güzel. Lakin her güzelliğin, beraberinde getirdiği bir takım tehlikeler, riskler de vardır. Hem hayat zaten acısıyla, tatlısıyla güzel değil mi, kederi ve sevinciyle…

 

Köyler arasında kız alıp vermeler çok olur. Böylece köyler ve aşiretler arasındaki bağlar güçlenir. Aşiretler hısım, akraba olur. Aslında bu ilişkiler bir güç birliğinin, bir birlikteliğin göstergesidir. Siyasi entrikalar kırlarda da olur. Ama bu siyasi entrikalar kentlerdeki gibi değildir. Bu entrikalar aşiretlerin siyasi nüfuzuna ve gücüne bağlıdır.

 

Biz dönelim efsanemize.

 

“Mevsim kış. Nedense kış erken geldi o sene. Kar erken düştü. Erken birikti. Karlar yerlerde bir insan boyu. Dağ, taş, dere, tepe, her yer, her yan, her yön kar doldu. Her taraf bembeyaz. Tabiat serapa beyaz kefene bürünmüş. Kar var, tipi var, tufan var, boran var. Şiddetli bir kış yaşanmakta. Günler günleri kovalamakta. Günler haftaları, günler ayları... Gökyüzünün rengi uzun zamandır beyaz, koyu, kara... İnsanlar gökyüzünün asıl renginin unutmuşlar. Sahi nedir gökyüzünün asıl rengi?

 

Havalar geçit vermiyor. Bir sabah bakarsın karlara saplanmış ve donakalmış birkaç kuş ölüsü. Ertesi gün birkaç tavşan ya da tilki karlara boğulmuş görürsün. Vahşi hayvanlar telef oluyor. Böyle giderse yabani hayvan kalmayacak. Eyvah! Bu ne hal? Kurtlar köylere iniyor. İnsanlara ve evcil hayvanlara saldırıyor. Tabiatta en ufak bir canlılık emaresi görünmüyor. Nebatat ölmüş, hayvanat ölüyor ve ölmeye yüz tutmuş insanat. Heyhat!

 

Şu düğünler yapılmadı gitti. Böyle giderse bu senenin düğünleri kalacak. Köyün ihtiyarlarını bir telaştır tutmuş. Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Bir çare olmalı. Bir çare bulunmalı. Şöyle oturup havanın düzelmesi de beklenmez ki. Kaderine mi terk etmeli işi. Olmaz. Olamaz böyle şey.

 

Köyün ihtiyar heyeti oturur ve bir karara varır. İş oluruna bırakılmaz. Kaderine terk edilmez. Hava nasıl olursa olsun. Kar, tipi, ayaz, boran… Şu düğünler yapılmalı. Yoksa seneye kalır. Bir yıl ertelenir. Şu karlar çekilmeye başlandı mı iyiden iyiye kalır. Hayır. Başka çaresi yok. Düğünler yapılacak. İhtiyar heyeti kararını vermiştir. Her ne pahasına olursa olsun düğünler tez zamanda yapılacaktır. Yarından tezi yok, düğün alayı kurulacak. Çevre köylere haber salınacak. Talilerden kırk gelin alınacaktır. Kırk gelin. Atlar süslensin. Dörtnala koşturulsun. Mermiler sürülsün silahların ağızlarına. Giysiler kuşansın. Puşiler bağlansın. Cemedaniler sarılsın. Şel u şepikler, kıras u fistanlar giyinsin civanların, şuhların bedenlerine. Yedi köye haber salınsın. Yedi köy toplansın. Herkes duysun, herkes bilsin ki Xaniler Talilerden tam 40 gelin alacaktır.

 

Ertesi gün bütün köyü bir telaştır almış. Gencinden yaşlısına kadar. Herkes koşturuyor, herkes bir şeyler yapıyor. Pirinçler ayıklanıyor. Ayranlar yayıklanıyor. Çadırlar kuruluyor damların üstüne. Damatlar tıraş ediliyor, yıkanıyor, envai çeşit kokular sürünüyor. Kınalar yakılıyor saçlara, ellere ve ayaklara. Sürmeler çekiliyor gözlere. Silahlar patlıyor damatların başuçlarında. Sıtranlar söyleniyor. (Sülavé ser sülavé lawa hey lawa) bir hengâmedir sürüyor köyde. Çevre köyler tekmil akın ediyor Han köyüne. Köy an be an kalabalıklaşıyor. Haftalardır devam eden kar yağışı, kendinden utanmışçasına, köylünün bu olanca çabasına karşılık kesiliyor. Yağış diniyor. Gökyüzü, haftalardır açılmayan gökyüzü, açılıyor. Bulutlar çekiliyor. Gökyüzünün maviliği çarpıyor gözlere ve karlar ışıldıyor. Gözler açılmıyor. Beyaz, her yer bembeyaz. Heyhat bir kefeni andırıyor yeryüzü. Bir kefen kadar ürkütücü, bir kefen kadar kuşatıcı ve bir kefen kadar sarsıcı…

 

Ocaklar yanmakta. Aşlar pişmekte. Kazanlar kaynamakta. Et kokuları sarmakta her yanı. Düğün alanındaki kar kütleleri ezilmekte liyanlarla.(leken) Evlerin araları açılmakta. Damlar süpürülmekte. Bir coşku var ve alıp başını gitmekte. Pirinçler boşalmakta kazanlara. Sarmalar sarılmakta…

 

Düğün var hey, düğün var Han köyünde!

 

Ve akşam bir cümbüş sürer damatların evinde. Damatların bütünü bir evde toplanır. Ve bütün davetliler. Damatların hepsi civanmert, hepsinin bıyıkları yeni terlemiş, hepsi hoş, hepsi coş u huruş… Bütün gece damatlarla oynanılır. Damatlara takla attırılır, şakayla dövülür, acıtılır. Gece boyu oyunlar oynanır, taklitler yapılır, keyifler sürer, doruk noktasına ulaşır. Ve sıtranlar söylenir, eyhokler, laceler, heyranuklar, divanki sıtranlar ve yer yer halaylarla desteklenen hareketli şarkılar… Qelûnlere (pipo) tütün doldurulur, üfürülür. Çaylar demlenir. Kazan büyüklüğünde demlikler gelir sofraya. Fokur fokur içilir çaylar. Envai çeşit yemişlerle desteklenir bu çay fasılları. Kezanlar (bıttım), tuhişkler (kuru dut), cevizler, elmalar, armutlar… Sabaha kadar cümbüş sürer…         

 

Ve sabah…

Yedi düvel toplanmış gibi. Bütün hazırlıklar tamam. Atlar ve atlılar en önde. Üzerinde süvariler. Şel u şepikli, şallı, puşili, cemedanili erkekler, kadınlar, yaşlılar, civanmertler… Atlılar atına binmiş, yayalar da iyice kuşanmış. Liyanlar bağlanmış, başlar ve yüzler iyice sarınmış. Ve damatlar da tüm hazırlıklardan sonra düğün alanına getirilip en güzel eyerli (zin) atlara bindiriliyor. (o zamanlar damatlar da gelin almalara götürülüyormuş.)

 

Ve yola çıkılıyor. Karlara bata çıka ilerliyorlar. Dereleri, tepeleri aşıyorlar. Hep yukarı.  Hep yamaç. Koy. Sırt. Vadi. Dağ. Korkunç yüksekliğe ulaşmış buzullar. Yer yer sirk gölleri. Vadi yamaçlarından vadiye düşmüş, kilometrelerce uzunluğa ulaşmış korkunç çığlar. İnsanların ağızlarını açık bırakan, saçlarını diken diken eden kocaman çığlar.

 

Neden sonra hava kapanmaya başlıyor. Sonra da iyiden iyiye kapanıyor. Kar başlıyor yine yağmaya, hızlanıyor, şiddetleniyor. Yol uzuyor Sesler işitilmiyor. Ve bir tipi. Karları savuruyor. Adeta boğuyor insanı. Nefes aldırmıyor. Kimse kimseyi duymuyor. Atlar karlara saplanıp kalıyor. Yayaların adım atacak halleri kalmıyor.

 

Derken bir faciaya ramak kalmış gibi... Tüm herkes olduğu yere çörekleniyor. En ufak bir ses işitilmiyor. Dünya durmuş sanki, dönmüyor…

 

Aman Allah"ım! Bu ne halettir?

 

Niye kimse görünmüyor?

           

....

 

40 Gelin Efsanesi (2)

40 Gelin Efsanesi (3)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi