Ümit Yazıcıoğlu

Ümit Yazıcıoğlu

24 Nisan 1915

24 Nisan 1915

Ermeniler Güney Kafkasların eski halklarından biridir. Kendilerine Hayk derler. Bu kelimenin Hazreti Nuh’un torununun torunu Haik’ten geldiği ve bu kişinin Ermenilerin atası olduğu söylenir. Aslında 3100 yıllık bir tarihleri vardır. Kafkasya’ya ve Kürdistan’a Trakya’dan milattan 1200 yıl kadar önce geldikleri tahmin edilmektedir. Milattan önce IX. ila VI. Asırda bölgeye hâkim olan Urartuların Ermenilerle ilgisi yoktur. Urartuların kullandığı dil Hint Avrupa dil ailesine girmektedir ve Kürtçeyle önemli benzerlikler göstermektedir.

Ermenilerde bağımsızlık hareketleri XIX. Yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. 1863 yılında “Ermeni Nizamnamesi” kabul edilmiştir. 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefanos Antlaşması, bağımsızlık taraftarı Ermenilere büyük ümitler vermiştir. 1991 yılından itibaren de Bağımsız Ermenistan Devleti kuruldu ve 2 Mart 1992 tarihinde Birleşmiş Milletler üyesi oldu.

Türkiye Ermenistan'ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991 tarihinde tanıdı. Ve bağımsızlığının ardından ekonomik güçlüklerle karşılaşan Ermenistan’a insani yardım yaptı. Ayrıca toprakları üzerinden Ermenistan'a insani yardım malzemesi gönderilmesine imkân sağladı. Ermenistan’ın bölgesel kuruluşlar, uluslararası camia ve batılı kurumlarla bütünleşmesi yönünde aktif çaba harcadı. Bu çerçevede, Ermenistan, Türkiye tarafından Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü’ne kurucu üye olarak davet edildi. Cumhurbaşkanı Dr. Abdullah Gül, Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan’ın davetini kabul ederek, Türkiye-Ermenistan futbol milli takımlarının 6 Eylül 2008 tarihinde Erivan’da gerçekleştirdikleri, 2010 Dünya Futbol Kupası Avrupa Grup Elemesi Futbol karşılaşmasında Erivan’ı ziyaret etti. Bu ziyaretin iki ülke ilişkilerinde yeni bir dostluk ikliminin oluşmasına katkı sağladığı, kanaatindeyim.

Bu iyi ilişkilere rağmen, tarihi gerçekleri inkar etmek mümkün değil. Ermeniler halen kendilerine karşı 1909 ile 1915 yılları arasında “soykırım” yapıldığını iddia ediyorlar. Dolayısıyla bu iddiaların tarihsel, psikolojik, hukuki ve uluslararası boyutları göz önünde bulundurularak geniş bir perspektifle objektif olarak incelenmesi gerekir, kanaatindeyim.

22 Şubat 2005'te, Alman parlamentosundaki o zaman muhalefette olan Hıristiyan Sosyal Birliği (CSU) ve Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) grupları 24 Nisan 1915'te başlayan Ermenilerin tehcir ve katliamını anmak üzere bir önerge verdi. Almanya'nın Türkler ve Ermeniler arasındaki uzlaşıya katkıda bulunması gerektiği belirtilen metinde 'soykırım' kelimesi kullanılmadı; bunun yerine 'tehcir' ve 'toplu katliam' ifadelerine yer verildi. Ben şahsen Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilerin organize edilen imhası ve tehciri ile ilgili pek çok görünür ve elde edilinebilir bilgi olmasına rağmen o dönem Alman İmparatorluğu'nun hiçbir şekilde bu vahşeti durdurmak için teşebbüste bulunmamasını yüz kızartıcı buluyor ve 1915 olaylarında Alman İmparatorluğunun parmak ve planının olduğuna inanıyorum. Çünkü Talat ve Enver paşalar onların direktifleriyle hareket ediyorlardı.

1915 olayları akla geldiğinde, ilk önce Ermenilere karşı yapılmış olan barbarlığı hatırlıyoruz.

Ermeni soykırımı iddialarının hatırat türü sübjektif bazı yayınlara dayanmakta olduğunu liseye gittiğim yıllarda tarih hocamdan zorla öğrendim. Onun bu tezinin yanlış olduğunu derste söyledim. Ama ne düşüncesini değiştiremedim. Bu arada başımdan geçen bir olayı da anlatmak istiyorum. Ben O zaman Erzurum Lisesi birinci sınıfında okuyordum. Dersten çıkınca yemekhaneye gittim. Daha öğlen yemeğini yemeye yeni başlamıştım, yemekhanede, beni göstererek bu Ermenileri edepsizce Tarih hocasına karşı savundu, “vurun bu Ermeni’ye” diyerek bana bazı sınıf arkadaşlarım saldırdılar. Yapmayın ben Ermeni değilim, Dedem Melle Ömer dememe nazaran, hiç bir şey fayda, vermedi,  hastanelik oldum. İşte o gün Ermenilere 1915’de her türlü barbarlığın yapılmış olduğuna inandım. Yatılı okuduğum için okulun revirinde bir hafta yattım. Başım dönüyor, midem bulanıyor, polis ifademi alamıyor.  Kendimden geçtim uyudum. Geçe nur yüzlü dedem Melle Ömer’i  rüyamda gördüm, bana Kûrandan üzerime bir ayet okudu, bir şifa nushası yazdı, yastığımın altına bıraktı, Ahmedi Haniden bir beyit okuyarak benle vedalaştı. Terler içerisinde kalktım, ama ne kalkayım ayakta duramıyorum, başım dönüyor, midem bulanıyor, çünkü beyin sarsıntısı geçirmişim.

Tarih hocam babamın o dönem Tekman belediye başkanı olduğunu öğrenmiş, benimle geldi özel konuştu, beni halk eğitim müdürlüğüne götürdü, bana bazı fotoğrafları gösterdi. Bunlara nazaran onun tezlerine bir türlü inanamadım, beni ikna edemedi. Ama ondan Ermenilere yapılan zulmün sadece Osmanlılar tarafından değil, aynı zamanda bizim Kürtler tarafından da praktikte uygulandığını öğrendim. Kürtlerin dini duygularının, Ermenilere karşı 1915 kullanıldığını, tespit ettim. Dolayısıyla Kürt ulusal demokratik hareketinin de kendi tarihiyle dürüstçe hesaplaşıp, yüklerinden kurtulması gerekiyor düşüncesindeyim, çünkü Hamidiye alaylarının yaptığı zulümden, bizler sorumlu tutulamayız, ama tarihi gerceği de inkar edemeyiz.

Bu arada değerli Recep Maraşlı´nın kaleme almış olduğu “Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykırımı” başlıklı kitabını dün tekrar okudum. Yazarın ciddi objektif tespitler yaptığı kanaatine vardım, çünkü yazar kitabında gerçeği en objektif şekilde yansıtan otantik belgelere dayanarak, önyargı ve siyasi yaklaşımlardan uzak durarak, meseleyi irdeliyor. Yazarın bu çalışmayı yaptığında detaylı bir arşiv taraması yapmakta zorlandığı da bir gerçek.

Araştırmanın I. bölümünde Maraşlı “Ortak Bir Tarih Denemesi” oluşturuyor, II. Bölümünde ise, Ermeni ulusal hareketinin oluşumu, Türk, Yunan, Kürt, Asur ve Balkan toplumlarıyla ilişki ve etkileşimleri irdeliyor. Araştırmanın III. Bölümü "Jenosit 1915" başlığını taşıyor ve tümüyle Soykırım olgusunun oluş ve sonuçlarına odaklanıyor. Soykırım'daki siyasi, toplumsal ve kurumsal sorumluluklar; İttihat ve Terakki, Teşkilat-ı Mahsusa, Hamidiye Alayları, Alman Askeri varlığı, Tehcir kanunu ve uygulanışı, bu bölümün tartıştığı önemli konular. 

Ayrıca Maraşlı diyor ki, “Kürt toplumunun, Kürt egemen sınıflarının, aydınlarının, köylüsünün soykırım sürecinde nasıl bir tavır takındığı, Kürt ulusal hareketinin, örgüt ve kurumlarının 1915 soykırımını nasıl değerlendirip tavır aldığı sorusu çalışmamın başlıca sorguladığı alanlardan birisi oldu. Bunun duygusal anlamda çok da kolay olmadığını söylemeliyim. Kendimi de sorumlu hissettiğim ve hayatımın bir parçası olan bir toplum ve hareketten söz ediyorum. Özendirici, cesaretlendirici hiçbir yanı yok! Yalnızca Hamidiye Alayları ve işbirlikçi Aşiretler değil, Kürt ulusal hareketi bağlamında sembol olmuş birçok ismin 1915 ve sonraki süreçteki İttihat-Terakki ve Kemalistlerin anti-ermeni politikalarını tam anlamıyla desteklemiş olmaları böyle bir şeydir.

Değerli Maraşlının bildiği gibi 1915’te biz Kürtler de bu suça iştirak etmiş olabiliriz. Bu realiteyi kabul ediyorum, ama bilinmesi gereken bir geçek daha var, o da bu olaylardan hiç kimsenin 1915´den sonra dünyaya gelen nesli sorumlu tutmaması gerekirliği gerçeğidir.

Yazar kitabında haklı olarak, tarihimizle objektif olarak yüzleşmemiz gerektiğini vurguluyor. Ermeni tarihi bilinmeden Kürt tarihinin, Süryani tarihi bilinmeden Ermeni tarihinin, Yunan tarihi bilinmeden Ön Asya’nın ve bütün bunlar bilinmeden de Türk egemenliği tarihinin anlaşılamayacağını belirtiyor. Bu doğru tespite diyeceğimiz yok. Fakat bu belirlemeyi yapan değerli Maraşlı, 1915 olaylarında Osmanlı Ermeniler'inden Madam Mariam'ın Aksaray'daki evinin Kürd Hacı Paşa tarafından gasp edildiği iddiasının asılsız olduğunu belirtmiyor. Bu da yazarın arşiv çalışması yaparken çok zorluklar çektiğinden kaynaklanıyor. Eğer yazar rahat bir arşiv çalışması yapabilseydi, aşağıdaki belgeyi de inceleyip, Kürd Hacı Paşanın olayda suçsuz olduğunu görebilirdi.

Velhasıl,

Birinci Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde şiddete, katliama ve tehcire maruz kalarak mağdur olan Ermenileri saygıyla anıyorum. Osmanlı İmparatorluğu'nun İttihat ve Terakki hükümetinin Anadolu'da yaşayan neredeyse bütün Ermenilerin tamamen imhasına yol açan eylemlerini hiçbir şekilde onaylamıyorum. Ermeniler de kendi tarihlerinden ders almaları gerekir düşüncesindeyim, kendilerine 1915’de yapılan zulmü, 21’inci yüzyılda Azerilere uygulamaları da, doğru değildir. Hocalı Katliamı (Xocalı Qətliamı) 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbeycan Cumhuriyeti bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan Azeri sivillerin Ermeniler tarafından toplu şekilde öldürülmesi olayıdır. Bu tip savaş suçlarıyla 1915’de işlenen Soykırımı arasında sadece sayı bakımından fark vardır. 1915 olaylarında Alman İmparatorluğunun parmak ve planının olduğuna inanıyorum.

41435

Konuyla ilğili  Videolar.
https://www.theforgotten.org/site/intro_tur.html
https://www.metacafe.com/watch/436920/belgeler_ermen_soykirimi_dd_alarini_yalanliyor_1/
https://www.youtube.com/watch?v=lsJeOtjGJUw&feature=related
https://de.video.yahoo.com/watch/3262868/9194857

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
42 Yorum
Ümit Yazıcıoğlu Arşivi