Özgür Amed

Özgür Amed

2 porsiyon savaş alabilir miyim?

2 porsiyon savaş alabilir miyim?

Yıl 1940. Fransa’da bir okul. Çocuklar yavaş yavaş içeri dolmaya başlıyor.

Öğretmen ilk derste onlardan bir şarkı istiyor. Bu şarkı “barışın gelmesi” içindi. Şaka gibiydi… Çünkü çok geçmeden o okuldan eser kalmadı. Çocukların son dersi olmuştu o gün. Savaş sınıflarına kadar dolmuş, şarkı ağızlarına tıkılmıştı.

1 yıl kadar geriye gidelim.

Yer yine Fransa. Paris…

Paris’in Eyfel Kulesi önünde çalışma var. Tam önünde kazı var. Koca koca yeraltı sığınakları açılıyor. Bombalar istifleniyor. Diğer taraftan da değerli sanatsal eşyalar kırsal bölgelere taşınıyor zarar görmemeleri için. Her gün hava tatbikatı yapılıyor. Gaz maskesi Paris sokaklarında mecburidir. Nasıl takılır ve nasıl korunur broşürleri havada uçuşuyor.

Çocukların yüzlerine zorla geçirilen maskeler. Sadece onlar direniyor. Küçücük çocuk yüzüne yerleştirilen korkutucu bir detay. Maskeyi atlara dahi taktılar. Takmalıydılar çünkü 1.Dünya Savaşı’nda sonucunu görmüşlerdi. İnsanlar birbirinin yüzünü değil artık maskelerini görüyorlardı. Yer altına ve kırsala kaçıyorlardı.

Kaçabilenler belki biraz şanslıydı. Tam bu sırada Polonya’nın doğusunda kaçacak hiçbir yer yoktu. Hitler 1939 Eylül’ünde Varşova’nın bombalanmasını emretmişti. Bombalar akın akın yağdı. Şehir yerle bir edildi. Hitlerin amacı Fransa başta olmak üzere diğer komşu ülkelere mesaj vermekti: Sonunuz böyle olacak, korkun!

Korku politikası işe yaramıştı. Yankısını ABD’nin New York Times Meydanı’nda göstermişti. Meydana toplanan insanlar bombaya dair uyarıyı okudular. Çok geçmeden Amerika Birleşik Devletleri'nin 32. başkanı Franklin Delano Roosevelt ekranlara çıktı. Tüm halk kulak kesildi. Şunları söyleyecekti: “Bu ülke tarafsız bir ülke olarak kalacaktır. Ama her ABD’linin düşüncesinde de tarafsız kalmasını isteyemeyiz. Tarafsız olanların bile gerçekleri öğrenmeye tamamen hakkı vardır. Tarafsız olanlardan bile zihinlerini ve bilinçlerini kapatmaları istenemez”

Hitler ve kurmaylarının ince düşünülmüş hamleleri tek tek uygulanıyordu. Ve işe yarıyorlardı. Hitler batıya girmek istiyordu. Tarafsızlığını ilan etmiş Belçika üzerinden Fransa’yı kasıp kavurmak istiyordu. Ama öyle hemen olacak işler değildi. Çünkü kendisi şunu söylüyordu: “Savaş, karanlık bir odanın kapısını açmak gibidir. Önüne ne çıkacağını asla bilemezsin”

Tüm bu bilinmezlikleri aşmak ve olası hamlelerde elini rahat tutmak için her şey caizdi. Çünkü Hitler ile Stalin anlaşma yapmışlardı. Ve şimdilik her şeyi samimi gidiyordu. İkisinin de iştahını kabartan pek çok ülke vardı. İkisinin de birbirine söylemediği planları vardı…

Naziler ve Sovyet Rusya askerleri beraber keyif yapmaya başladı. Ateşin gürleşmeye başladığı 1939 yılının sonlarına doğru, birazdan denizi dahi kudurtacak olan çarpışmanın iki başat aktörü yan yana poz veriyor. Hitler biraz daha ileri gidip şu el ilanlarını dağıtıyordu. “Alman ordusu her zaman en yüksek derecede saygı duyduğumuz işçi ve çiftçilerden oluşan kızıl orduyu selamlıyor”… Böylece Polonya’nın tam ortasından sınır, Nazi ve Sovyet Rusya olarak yeniden çizilmişti.

Filler tepişirken çimler ezilmeye başlamıştı. Özellikle Polonyalı Yahudiler için ölümden beter günlerin de geri sayımı başlamıştı. Evleri işaretleniyor. Kollarına sarı yıldız takılıyor ve her yerde damgalanıyorlardı. Yıllar sonra bir kadın, bu durumu güncesinde şöyle anlatacaktı: “Gözlerimizin önünde gerçekleşen utanç verici şiddet sahnelerini izlemek yüreklerimizi yakıyor. Kadınlar ve yaşlılar adi serseriler tarafından sokak ortasında dövülüyor. Gözlerim yaşlarla doluyor. Bütün güçsüzlüğümüz, bütün yalıtılmışlığımız içinde tek bir kişinin bile bizi savunmak için harekete geçmeyişi acı verici. Çok zayıfız.”

Tekrar 1940’a gelelim. Hitler’in sevinçten uçtuğu ve “işte bu!” dediği anlarda kameralarda kayıtta idi. Fransa’ya dair tuzağı işe yaramış ve savaş artık en vahşi şekilde başlamıştı. Tarafsızlık ve diğer bilumum şeyler işe yaramadı. Savaş başladığı, geçtiği yeri yakıp yıktı.

Almanlar bu yıllarda olan bitenlere “Oturan savaş” diyordu. Çünkü çarpışmak için bekleyen Wehrmacht güçleri sıkılıyordu. Yüksek dozajda aldıkları propaganda gereği beklemek canlarını sıkıyordu.

Kurnaz siyasetin ülkesi Britanya Krallığı olup bitenlere “Sahte savaş” diyordu. Çünkü her şey çok sahte idi. Sözler ve anlaşmalar yapılmıştı ama uyan yok.

Başlarına geleceklerden habersiz ve sömürgelerinden elde ettiği katil-psikopatlarla özel birlikler kuran Fransa ise olup bitenlere “Komik savaş” diyordu.

... 

Yıl 2013.

Çoktan başlayan ama tam adı konmamış 3.Dünya Savaşı Kürdistan topraklarında devam ediyor.

Değişen sadece ülke adları ve savaşın mekanı. Saçmalığın kaderi artık döngüsel.

Polonyalı mağdur kadının sözleri hala güncelliğini koruyor. O bütün yalıtılmışlık ortasında savunma bekleyen halkların sadece adı değişiyor. Serseri devletlerin sokak ortası şiddeti devam ediyor çünkü.

Gaz maskeleri dağıtılmaya başlandı. Bazı ülkelerde sığınaklar kazıldı.

Barışın değil savaşın gelmesi için şarkılar yapılıyor. Düşman ülkeler anlaşmaya hazır.

Tarafsızlarını bile düşünecek kadar “politik ahlak” tantanası üzerinden yürüyen ABD komik, Türkiye ise sahte gerekçelerle savaşı dayatıyor. Oturanlar için zaten sıkıntı yok. Onlar savaşın vereceği ganimetleri düşlüyor. Herkes gizli planlarını çoktan çizmiş.

2.Dünya Savaşı’nın tırmanmaya başladığı yılların başında bir Alman subayı annesine mektup yazdı. Şunları yazmıştı ona “Biz hazırız ve istekliyiz. Mutlak galip biziz anneciğim”

Annesi çok geçmeden ona cevap yolladı. Her şeyi özetlemişti

“Bu savaş bir suçtur. Hepimiz bunun bedelini ödemek zorunda kalacağız”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Özgür Amed Arşivi