Üsküdar’dan sonra

Üsküdar’dan sonra

16 Nisan’ı dışarıya karşı cengin başlangıcı olarak tasarlayanlar hezimeti yaşadılar. Peki bu cengi şimdi içeriye karşı mı yapacaklar?

İrfan Aktan / Gazete Duvar

Tarihin cilvesi diye buna denir! Zira bürokrasinin “milletin önünü kesmemesi için” işlevsiz hale getirilmesini öngören anayasal düzenlemenin onaylanmasında yine bürokratik bir kurum olan Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) belirleyici olduğuna dair iddialar yabana atılır gibi değil.

YSK’nın, mühürsüz pusulaları oylamanın son saatlerinde hükümlü kabul etmesinin seçim sonucunu ne kadar etkilediği ileride ortaya çıkabilir; ama hiç çıkmayabilir de. En azından ana muhalefet partisi başkanı Kılıçdaroğlu’nun bu skandalın sıkı takipçisi olmayacağı anlaşılıyor.

Eh, böylesi bir ana muhalefet partisi lideri varken iktidarın baskın kutlama yapmasına, Cumhurbaşkanının “atı alan Üsküdar’ı geçti” demesine şaşırmamak lazım.

Ama YSK’nin pozisyonu çok su kaldırır. En azından itirazlar nihayetlenene kadar bu konuyu burada tutarak devam edelim.

BİTİŞ DEĞİL BAŞLANGIÇ

16 Nisan, her şeyin bittiği değil, başladığı gün olarak tarihe geçecek. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olabilir. Peki, Üsküdar’ı geçtikten sonra yola nasıl devam edebilecek? Üsküdar’dan sonraki istikamet neresi?

Bir kere Türkçü-İslamcı blok tüm devlet olanaklarına, ülke sathında uygulanan OHAL’e rağmen ancak yüzde 50’nin üzerine çıkabildi. Yani “ezici” bir çoğunluğa ulaşamadı. Ama iktidar bu “eziciliği” idam “kartını” devreye sokarak, sistematikleşmiş baskıları daha da artırarak, OHAL’i daimi kılarak sağlamaya, referandum sürecinde oluşmuş Hayır blokunu bu şekilde dağıtarak sindirmeye çalışabilir.

Ancak bu yöntemlerin sonuç vermesi bile Evet’in ulaştığı oranın iktidar açısından hezimet olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Hayırcıların vatan hainliğiyle, teröristlikle suçlandığı, binlerce Hayırcı aktivistin gözaltına alındığı, saldırıya uğradığı, dört bir yandan kuşatıldığı, YSK’nın güvenirliğinin ortadan kalktığı bir ortamda yüzde 51 Evet’li iktidar ancak kâğıt üstünde gücüne güç katmış olabilir.

Dolayısıyla AKP ve MHP (yönetimi) sandıktan alamadıkları desteği, fiili sindirme politikalarıyla elde etmeye çalışırsa, bu kimse açısından şaşırtıcı olmaz. Hayır blokunu oluşturan tüm kesimler, yoğunlaştırılmış bir baskı, gözdağı ve sindirme harekâtının muhatabı olabilir. Fakat bu baskı dalgasına karşı Hayır bloku dağılmamayı başarırsa, 2019’da, 2016’nın rövanşını yapabilir.

KÜRTLERİN İTİRAZI

Kürtlerin bu pakete, dolayısıyla yeni rejime itirazları tartışma götürmez düzeyde netleşti. Kürtlerin tutumu, aklından Sri Lanka modelini geçiren Ankara’daki birtakım siyasi-bürokratik-askeri elit için bir anlam ifade eder mi, bilinmez. Ama Kürtlerin son iki yıllık yoğunlaştırılmış baskıya boyun eğmediklerini tarihe yazmaları, öyle veya böyle yankısını bulacaktır.

İkincisi, kentli seküler kesimin de itirazı net. Aleviler, MHP tabanını oluşturan milliyetçilerin çoğu, mütedeyyin kesimin gözardı edilemeyecek bir kısmı, gençlerin, kadınların, eğitimlilerin, işçilerin önemli bir bölümü bu paketi reddetti.

Görüldüğü kadırıyla Türkçü-İslamcı Evet blokuna karşı Türkiye’nin tüm renklerini barındıran blok Hayır’dı. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, gerçek bu.

Peki, iktidar bu gerçeği görmeye hazır mı? Üsküdar’ı geçtikten sonra dönüp arkasına bakacak mı?

İKTİDARIN ‘CENG’ HAZIRLIKLARI

Toplumsal bir mutabakatı gerektiren anayasal düzenleme, toplumun yarısından destek alamadığına göre, iktidar uzlaşmayı bundan sonrası için tasarlayabilir mi? Çok zayıf bir ihtimal bu.

AKP kurmayları, 16 Nisan sonrasını yedi düvele karşı cengin başlangıcı olarak tarifliyorlardı. “Kuşatma içeriden değil, dışarıdan” diye yazıyorlardı. Türkiye’nin dış güçler tarafından parçalanmak, işgal edilmek istendiğini ileri sürüyorlardı. Buna direnmek için de “milletin” Evet demesi gerektiğini, Hayır diyenlerin hain olduğunu yazıyorlardı. Peki şimdi ne diyecekler? Toplumun yarısının desteğini almadığınız bir düzenlemeyle yedi düvele karşı hangi cenge, hangi gerekçeyle çıkacaksınız?

16 Nisan’ı dışarıya karşı cengin başlangıcı olarak tasarlayanlar, hezimeti yaşadılar. Peki, bu cengi şimdi içeriye karşı mı yapacaklar? Uzlaşmaya yanaşmamak bu anlama gelecek. Erdoğan’ın daha ilk açıklamasında idam vaadinde bulunması, iktidarın genel yaklaşımı bunu gösteriyor da.

O halde referandum sürecinde beş benzemezin oluşturduğu Hayır cephesinin varlığını sürdürmesi hayati önem taşıyor. Hem içeride bir çatışma ihtimalini bertaraf etmek hem de otoriterleşmeye karşı demokratik Türkiye’de ısrar edebilmek için. Hayır cephesinin varlığını sürdürmesinin birinci yolu başta Kürtler ve CHP tabanının yan yana gelmesinden geçiyor. Ama bu iş Kılıçdaroğlu gibi aktörlere bırakılırsa, sayfanın esas kapanışı 2019 olacağa benziyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.