Özgür müyüz?

Özgür müyüz?

Özgürlüklerimiz bir başkasını rahatsız etmedikçe bir diğerinin özgürlük alanını sınırlamadıkça kimsenin malına ve canına zarar vermedikçe niçin her gün biraz daha sayfa sayısını azaltıyoruz?

Çok açık, eskisi kadar mutlu değiliz. Kadın cinayetleri başta olmak üzere her gün ölüm haberlerini ya okuyoruz yahut haberlerden dinliyoruz. Yetmiyor bundan ders alan bir tabana da bir türlü sahip olamıyoruz. Gerçek şu ki hem kadınımız hem de onlara kocalık, babalık, ağabeylik yapan biz erkekler çoğu zaman kadınlar karşısında aciz davranıyoruz. Acizliğimizin bu faturasını kimi zaman kadına kimi zaman yakın çevremizdeki insanlara kimi zaman da kendimize kesiyoruz. Acizliğimize birçok sebep nedenken zannımca en önemlisi ‘’özgür’’ değiliz.

Özgür değiliz çünkü düşünmüyoruz. Akıbetimizi hesap edemiyor sahip olduklarımızın kıymetini bilmiyoruz. Bir kadını yaratmada söz sahibi Allah olsa da özgür bir kadını yaratmada hepimizin söz sahibi olduğunu unutuyoruz. Aslında derdimiz sadece bir kadının özgürlüğü de olmamalı; hiçbirimiz özgür değiliz. Neden özgür değiliz biliyor musunuz? Mesela çoğu zaman kendimizi ve birbirimizi baskı altında bırakıyor ve başka kimliklere bürünüyoruz. Olduğumuz gibi yaşamıyor olunmasını istenilen kişiler olmakta diretiyoruz. Okuduğumuz birkaç satır sayesinde kendimizi Aristo sayıyor sınıfımızı aristokrat hesap ediyoruz. Ne yüreğimizi ve bilgi dünyamızı aydınlatıyor ne de aydınlatamadığımız onca yüreğe çare oluyoruz...

Toplumdan çok etkileniyoruz. Mesela ülkede yaşanacak bir seçim atmosferini genellikle evimizde, iş yerimizde, kendimizi militan sandığımız sanal âlemlerde yaşıyoruz. Bizim oy verdiğimiz partiye oy vermeyenin anasında ne namus bırakıyoruz ne şeref. Asıl zenginliğin farklılıklarda, farklı fikirlerde olduğunu unutuyoruz. "Ümmetimin ihtilafında (farklı düşünmesinde) rahmet vardır" diyen Hz. Muhammed (SAV) bundan başka ne kastedebilirdi ki...

Topluma yön verenlerden değil toplumun yön verdiklerinden oluyoruz. İyi kötü ne dayatılırsa "eyvallah" deyip devam ediyoruz. Bir dağ keçisi kadar olamıyoruz. Dağ keçisinin ne kadar ürkek olduğunu bilirsiniz. Çaresi yoktur dağ keçisinin. Bir defa kıstırılır ve canı acıtılırsa o coğrafya ona haram olur. Güvenilir yeni yerler bakar kendine, daha sarp daha keskin kayalara çıkar, alternatifler arar. Oysa birçoğumuzun yoktur yeni bir B planı. Hayal ve arzularımızın peşinden koşma heyecanını gittikçe kaybediyoruz. Olmasını deli istediğimiz hayallerimize bir ket vurulduysa hayatla bağlantımızı koparıyoruz. İşte tam da burada melankolinin başladığı yerden devam ediyoruz hayata. Daha iyisini yapamıyoruz. Daha iyisini yapan bizden daha yetenekli ve daha donanımlıysa yahut işin ehliyse daha özetle bizimle aynı yolun yolcusu değilse " o iş genellikle iyi yapılmamış oluyor." 

Bununla beraber dört parçaya ayrılmış yüreğimiz. Dört parçaya ayrılmış kaderimiz. Sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, beklentilerimiz, sevdalarımız, savaşlarımız, şairlerimiz hep dört parçaya...Özgür değiliz. Ölüyoruz her gün, öldürülüyoruz sokaklarda. Biberden çok biber gazı yiyoruz. Gittikçe polis ülkesine dönüyor her tarafa panzerler, karakollar ve kalekollar inşa ediyoruz. Devletin tüm resmi kurumlarında kadrolaşıyor, bu kadronun ahirette de devam edeceğini sanıyoruz. En güzel ormanlık dağları çoraklaştırıp, üzerine "Ne mutlu Türk'üm diyene" derken de herhalde Kürdistan'da olduğumuzu unutuyoruz. Ana dilimiz ana sütümüz kadar helal olmalıyken bize hâlâ seçmeli ders muhabbetinden kurtulamıyoruz. Vatandaşlık konusu mevzu bahis olduğunda Kürtlerin Çanakkale'de Fransız'a ve İngiliz'e iyi bir ders verdiği zaman zaman hatırlansa da, bugün Fransızca ve İngilizcenin okullarda mecburi yabancı dil olarak okutulduğu ne acı bir hikâyedir bunu biliyor muyuz?

Özgürlüklerimiz bir başkasını rahatsız etmedikçe bir diğerinin özgürlük alanını sınırlamadıkça kimsenin malına ve canına zarar vermedikçe niçin her gün biraz daha sayfa sayısını azaltıyoruz? Evet aslında tam da böyle. Gittikçe özgürlüklerimizin sayfa sayısı azaltılıyoruz. Demokrasiyi içselleştirmiş dünyanın bütün ülkeleri vatandaşının huzur ve refahını düşünerek ihtiyaç duydukça anayasal hakları tekrar süzgeçten geçirip bunları genişletirken, bizler yeni iç güvenlik paketleri ile güvenlik güçlerini ülkede hizaya getirici güç olarak dizayn ediyoruz.

Özgür değiliz çünkü korkuyoruz. Yolsuzluğu konuşmaya, Uludere'ye devlet faşizmi demeye, madenciye ağlamaya korkuyoruz. Konuşursak taraf olmaktan, konuşursak sekteye uğramaktan, konuşursak işimizden gücümüzden olmaktan korkuyoruz. Ortada durup haklıya veya haksıza hiç bulaşmamanın doğru olduğunu düşünüyor ve tam da bir Yahudi atasözü ile " Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın." mantığından bir adım ileri gidemiyoruz. Bilmiyoruz ve unutuyoruz ki sustukça insanlığımızdan uzaklaşıyor ve hadisin tam anlamıyla "dilsiz şeytan" oluyoruz. 

Özgür değiliz dostum…

Huzursuzluğun kitabını kendi kalemimizle hayatımızın her satırına ilmek ilmek yazarken dünyanın en sahte gülüşünü yüzümüzde  saklayamayız artık. Yapacağımız, söz söyleyeceğimiz, mücadele edeceğimiz, düzelteceğimiz bir şeyler olmalı. Kadına, bizimle aynı fikri taşımayana, bizimle aynı takımı tutmayana tahammül etmeyi öğrenmeliyiz. İyi ve yaşanmaya değer bir hayatı inşa edecek vicdana sahip olmalı ve özgürlüklerimiz karşısında duran tüm duvarları yıkacak o yüreğin bizde olduğuna inanmalıyız. İnanmalıyız…

Abdullah Ekici

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.