"Kentleri savaşa taşıma, ülkeyi barışa ülkeyi barışa taşı”

"Kentleri savaşa taşıma, ülkeyi barışa ülkeyi barışa taşı”

Başbakan Davutoğlu’nun Hakkari ve Şırnak İl merkezlerinin ilçelere taşıması açıklamasına Hakkari Belediyesinden tepki geldi.

HAKKARİ-  Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gündeme getirdiği Hakkari il merkezinin Yüksekova İlçesi’ne, Şırnak il merkezinin Cizre’ye taşınması açıklamasına yönelik, Hakkari Belediyesi Eş Başkanlığı “Kentleri savaşa taşıma, ülkeyi barışa taşı” başlıklı bir basın açıklaması düzenleyerek tepki gösterdi.

Hakkari Belediyesi hizmet binası önünde düzenlenen basın açıklamasına Belediye Eş Başkan Vekilleri Fatma Yıldız, Nazmi Çuşkon, belediye eş başkan yardımcıları, belediye encümenleri, belediye personelleri ve kentteki bazı STK temsilcileri katıldı.

Belediye heyeti adına basın açıklamasını belediye encümeni Neslihan kanat okudu. Kanat’ın okuduğu basın metninde şu ifadeler kullanıldı:

“Siyasetin-Politikanın özü,  toplum için üretilecek tüm projelerin, çalışmaların ve söylemlerin toplumun beklentileri, hassasiyetleri ve taleplerine cevap olacak şekilde olmalı. Demokratik toplumcu siyaset vicdani ve ahlaki olmak zorundadır.

Bugün bölgemizde yaşanan ablukalar, katliamlar Türkiye’deki tüm halkların acısı ve kanayan yarası haline gelmiştir. Ne yazık ki İktidardaki güçler halklarımızın yaşamış oldukları bu acıları görmezden gelmek bir yana, yıllardır Türkiye’de çözüm bekleyen Kürt sorunu; askeri, darbeci, statükocu savaş rantçıları tarafından defalarca farklı dönemlerde sözde çözüm deyip en kanlı süreçleri başlatmışlardır. Bu acılar bugün AKP tarafından yaşatılmaktadır. Daha düne kadar çözüm süreci ve muhatap dedikleri, bugün kendileri için terörist olmuş durumdadır. Devlet adına kendi İktidarları için demokratik, özgürlükçü ve toplumcu tüm kesimleri yoksayan, terörize eden ve en acısı, katliamları meşrulaştırma konsepti insanlık tarihinde kara bir leke olarak yer alacaktır.

Böylesi acılı bir süreci yaşarken tüm halklar bu akan kanın durmasını beklerken toplumun en akil insanlarına bile, bir lidere yakışmayacak tarzda cümleler sarf eden bir anlayış toplumun vicdanında sorgulanmaktadır.

'HALKTA BÜYÜK BİR TEPKİYE NEDEN OLMUŞTUR'

Türkiye’de gündem bu kadar yakıcı iken, çatışmaların ve ölümlerin en çok yaşandığı iki ilimizde, halk savaşın durdurulmasını ve barışın gelmesi için adım atılmasını beklerken; teknik, altyapı, coğrafik, kkonomik vb. gerekçelerle farklı bir gündem oluşturup halkı bu gündemle meşgul etme planı tutmamıştır. Üstelik halktan büyük bir tepkinin oluşmasına neden olmuştur.

Hakkari ve Şırnak ili ile ilgili siyasi ve yapısal değişikliklerin hükümet tarafından gündeme alınması kendilerinin bu illere karşı, içinde oldukları zafiyetleri ve sorumluluklarının da sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Hakkari ili 90'lı yıllar öncesine kadar her konuda kendisine yeten durumdaydı. Nüfusu 20 bin civarındayken, ilimizde halkımız başta temel yaşam ihtiyaçları olmak üzere her düzeyde üreten bir niteliğe ve imkana sahip idi. Köy, tarım ve yaylacılık kültürü çok gelişkin düzeydeydi. Mevcut nüfus kendi toprağında tarımını, hayvancılığını ve diğer alanlarda üretimini kendisi yapan ve komünal yaşamını en gelişkin düzeyde yaşamaktaydı. Devlet kurumları ile sadece eğitim ve sağlık konularında ilişkili idi. Herkes çok iyi hatırlar ki devlet kurumları personel alımlarını yapmak isterken halkımız bu konuda alaycı bir tepki ile karşılardı. Halkın ürettikleri şehir ve köyde yaşayanlara fazlası ile yetecek durumdaydı. Emek ve üretim olgusu yörede canlı ve büyük bir değer durumundaydı.

'BARIŞ UMUTLARI SABOTE EDİLDİ'

Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti tarihi, başta Kürt halkı olmak üzere diğer farklılıkların, inançların, kimliklerin ve halkların acılı ve kanlı tarihi olmuştur. 40 yıldır bölgemizde yaşanan, zaman zaman çok şiddetli çatışmalara neden olan Kürt halkının anayasal düzlemde devlet ile yaşanan sorunu, devlet kurumları ve Kürt halkının temsili muhatapları tarafından iki yıl önce barış umutlarının yeşermesine vesile olacak şekilde evrilmiş durumdaydı. Barış umutları, akan kanın durması ve acıların sonlandırma çabaları her zaman olduğu gibi karanlık ve savaş yanlısı taraflarca sabote ve provoke edildi. Hafızalardan silinmeyecek olan Roboski'deki katliamın acıları daha taze iken, iktidardaki hükümet çözüm için gerekli samimiyeti ve sorumluluğu ortaya koymadığından Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da büyük katliamların yaşanmasına zemin hazırladı. Bölge halkı bu sorumsuzluk ve ikiyüzlü yaklaşımlara karşı demokratik temelde birçok eylem ve etkinlik gerçekleştirmek istedi, fakat devletin güvenlik güçleri ve hükümetin şiddet politikalarıyla karşılık bulması sonucunda Halk isyan ettirilme noktasına taşındı. Bugünlerde Diyarbakır Sur’da, Silvan’da, Lice’de, Hakkari Yüksekova’da, Mardin Nusaybin’de, Midyat’ta -Şırnak Silopi’de, İdil’de ve Cizre’de yaşanan şiddet sarmalı ve katliamlar tüm bölgeye yayılmak istenmektedir. Fütursuzca yaşanan saldırılar kural, hukuk tanımaz oldu. Evlerinde, bahçelerin vurulan vatandaşları kurtarmak için AHİM’in koruma tedbirlerine rağmen almaya giden milletvekilleri, Belediye Meclis Üyesi arkadaşlarımız ve gazeteciler bile vurulmaya öldürülmeye başlandı. Cizre’de öldürülen meclis üyesi arkadaşımıza Allah'tan rahmet tüm sevenlerine ve yakınlarına sabır diliyor, acılarını paylaştığımızı belirtmek istiyoruz. Ayrıca vurulan gazeteci ve vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz. Türkiyeli tüm halkların etkilendiği bu savaş politikaları bir an önce son bulmalı ve hepimizin olduğu gibi, barıştan yana tüm kesimlerin talebi bu yöndedir

i-1-20160122152049.jpg

Bu yoğun çatışma ortamı insanların göç etmesinin en büyük nedenlerindendir. Tıpkı 90'lı yıllarda olduğu gibi, yine bölgede yoğun çatışma ortamı oluşturulmuş ve halkın kendi topraklarından, değerlerinden, yaşamlarından koparılması istenmektedir. Şehirlere insanları yığarak, insan bir yaşam adına hiçbir güvence sağlamadan, "üretim yok, işsizlik var, ekonomi çöktü" gibi konular üzerinde sömürü olanakları için planlamalar yapılmaktadır. Ucuz iş gücü, emek sömürüsü, adaletsiz gelir dağılımı, göç kentler oluşarak, kölece bir yaşam sistemi oluşturulur. Bu yöntemlerin tamamı devletin ekonomisini elinde tutan elit sermaye kesiminin rantlarına yöneliktir. Finansın ve kapitalin sömürü üzerine sağladığı kazancı toplumda ekonomik krizlerin açlığın, sefaletin ve toplum içerisinde ciddi bir sınıfsal tabakalaşmanın oluşmasına neden olmaktadır.

'BU DURUMUN CEZALANDIRMA OLDUĞU GÖRÜLMELİDİR'

Hakkari ilimizde 90'lı yıllarda yaşanan şiddetli çatışmalar sonucu tüm köylerimiz yakılıp yıkılarak boşaltılmış, yaylarımız yasaklanmış ve üretimden düşürülen halkımız sefalete mahkum edilerek işsiz bir şekilde şehrimize yığdırılmışlardır. Yerel yönetimler olarak halka karşı sorumlu olan ve halkın kurumu olan belediyelerimizin şehircilik, ekonomik, teknik, altyapı, imar vb. birçok konuda ciddi sıkıntıların yaşanmasına ve hizmet sunamamasına neden oldu. İlimizin yoğun göç almasıyla nüfusu bir anda ikiye katlanmış ve sosyal, ekonomik, Kültürel manada büyük sorunlar yaşamaya başlamıştı. Bu sorunlar devlet tarafından çözümsüz bırakıldığı gibi halkın zamanla değişen toplumsal yaşam koşulları temelinde demokratik, insani taleplere de bir çözüm geliştirilmedi. Sorunları ve ihtiyaçları yığın halini almış bir il haline getirildik. Acaba ilimizin bu duruma gelmesinde sorumlu olan devlet bugün için çözüm bulma yöntemi toplu bir göçü yaşatarak, mevcut sosyo-ekonomik ve kültürel mirası çökerterek mi yapmak istiyor. Bu durum halkımızın sorunlarına çözüm değil, farklı nedenlerden dolayı cezalandırma olduğu görülmelidir.

İlimizde yaşanan bu sorunların çözümü için devletin ve o dönem görevde olan hükümetlerin duyarsızlıklarından dolayı zamanın belediye başkanları tarafından belediyenin kapatılması bile gündeme getirilmişti. Söz konusu tarihte görevde olan hükümet ve Cumhurbaşkanı'na kadar konu taşınmış ve gerekli desteklerin sağlanacağı sözü verilmişti. Ancak ilimizin kalkınmasına etki edecek ölçüde bir destek sağlanmamıştır. Büyük ekonomik sıkıntıları yaşayan kurumumuza yapılan destekler çalışan personellerin yıllarca alamadıkları içeride biriken maaşlarının kısmen ödenmesini karşılayacak kadardı.

İlimiz Belediye sınırları içerisindeki alt yapı durumu 1986 yılında 15.000 kişilik nüfusa hizmet edecek ölçülerdeyken, bir anda ilimizin nüfusu 40 bin düzeyine ulaştı. Bu zorunlu göçe karşı ilimiz iflas etmiş, belediyemizde hizmet etme noktasında tıkanma duruma gelmişti.

'SAVAŞ POLİTİKALARINA SINIRSIZ BÜTÇE AYRILMIŞTIR'

İlimizde yaşanan bu denli ciddi sorunlara karşı devletin tüm kurumları ve hükümetleri tarafından, ilimizin ekonomisinin gelişmesine, halkımızın köylerine dönüşlerine, belediyemiz tarafından bakanlıklar nezdinde talep edilen yardımlara, halka hizmet noktasında yapılan projelere destek olacaklarına, savaş politikalarına ve askeri harcamalara sınırsız bütçe ayrılmış ve bu yönlü harcamalar gerçekleştirilmiştir.

Hakkari ve Şırnak ili ile ilgili yetkililerce yapılan açıklamalar halk tarafından karşılık bulmamıştır. Coğrafik, topografik, ekolojik, yeraltı ve yerüstü kaynakları olarak dünyanın birçok şehrinde daha zengin imkanlara sahip olan ilimiz, savaş bölgesi olmasında kaynaklı kalkınmaya yönelik devlet tarafından gereken önem verilmemiştir. Hakkari ve Şırnak illeri ile ilgili, yoğun çatışma döneminden kaynaklı, güvenlik esaslı bir program kapsamına alındığı tüm halkımız tarafından bilinmektedir. Yüksekova ile Cizre için il olma niteliği mevcut ise il olması için bizler mi engel olmuşuz. Fakat il olmaları durumunda, bölge sınırları içerisinden kaynaklı, şu an bizlerin içerisinde olduğu kadere kendilerinin mahkum edileceği açıktır.

Ülkenin yetkililerince Şırnak ve Hakkari ili ile ilgili uygulamak istedikleri bu planlama, halkımızın yaşam standartlarının iyileştirilmesine ve gelişmesine yönelikse ve bu illerimiz coğrafik alan olarak yeterli değilse; ilgili Bakanlıklar tarafından onaylanmış imar planları ve bizleri kredilere mahkum ederek gerçekleştirmeye çalıştığımız altyapı projelerimiz için projeksiyon nüfusu 125.000 olarak kabul edilip nasıl onaylıyorlar?

Bu değişiklikler halkımızın yaşam standartlarının iyileştirilmesi için ise, bu temelde öngörülen çalışmalar ve yapılacak harcamalar bu halk için ise, Halkımız bu kadar önemseniyorsa, bugün tüm halkımızın barış-kardeşlik çağrılarına neden kulaklarını tıkamış durumdalar.

Güvenlik bölgesi ilanları ile tüm coğrafyamızı yasaklı hale getirenler, neden köylere geri dönüşleri gerçekleştirmek için program ve yatırım bütçesi oluşturmuyorlar.

Yer altı kaynakları açısından dünyanın birçok bölgesinden daha zengin kaynaklara sahip olan ilimiz, işsizlikten kırılan insanlarımıza ekolojik temelde yeraltı kaynaklarının üretimine neden geçmiyorlar.

Uluslararası düzeyde ilin ekonomisinin güçlenmesi üzere sınır ticaretinin gerçekleşmesi için neden gerekenler yapılmıyor.

Yılın belli bir döneminde dört mevsimin bir arada yaşanabildiği, coğrafyasında bir çok farklı faaliyetlerin gerçekleştirilebileceği ve muazzam derinlikte bir tarihsel mirasa sahip olan ilimizde turizmin gelişmesi için gerekenler neden yapılmıyor.

Hükümetin ve devletin tüm yetkililerini bu gün itibarı ile ülkenin başat sorunlarına karşı sorumluluğa davet ediyoruz.

Bu ülkede yaşayan halkların talepleri ortada bu konuda sizleri vicdanlı olmaya ve akan kanı durdurmaya çağırıyoruz..

Halkımızın toplumsal ve tarihsel mirasına saygılı olun…

Ünlü yazar ve düşünür François Fenélon dediği gibi “Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir” sözünden,  kardeş savaşlarının son bulması tüm insanlığın barış içerisinde yaşaması en büyük dileğimizdir."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.