Diyarbakır’da heykeltıraş olmak

Diyarbakır’da heykeltıraş olmak

Diyarbakırlı heykeltıraş Üstün, heykel kursu verecek. Üstün, gençlerin kendilerini ifade etmek için sanatın başta geldiğine inanıyor.

Pek çok sanatçının hayatı inişli çıkışlıdır. Vefasız zamanlarda ve ortamlarda ürettikleri de çoğu zaman hak ettiği ilgiyi görmeden unutulur gider. Lîs Yayınevi’nin çalışanı olarak tanıdığım Erdinç Üstün de bunlardan biri. Lîs Yayınevi’nin işlerini yürütüyordu, ancak bir zaman sonra yayınevinin kapısında dev ağaç kütükleri de belirmeye başlamıştı. “Bunlar da nedir böyle” diye sorduğumda, Erdinç o kütüklerden neler yapacağını anlatıyordu, ama doğrusu gözümün önünde pek canlanmıyordu tarif ettiği malzeme. Kütüklerin dönüştüğü biçimlere de pek rastlamadım. Örneğin kapının önüne yığdığı kütüklerden, bir kafe için bar gibi bir şey yapmayı tasarladığını söylemişti. Bittiğini göremedim, ama yontulmamış kütüklerin nasıl bir bar malzemesine dönüştüğünü bir gün görmeyi çok istiyorum elbette.

Erdinç’in sanatçı tarafını, Lîs Yayınları’nın hemen arkasında açtığı atölyede keşfettiğimi belirtmeliyim. Yine ahşap işler yapıyor Erdinç ve benim için zor bir iş gibi görünse de, el sanatlarına yatkın kişiler için muhtemelen basit işler yapıyor. Örneğin aynaları ağaç kütüklerinin içine yerleştiriyor. Bir sürü metalden ya da yine ahşaptan abajurlar ve duvarları süsleyecek nitelikteki gemiler yapıyor. Bunların hiçbiri yabancısı olduğumuz nesneler değil elbette, ama Erdinç’in dokunuşuyla özgün bir hal aldığı da çok belli. Peki ama nerede kullanılacak bunlar? Erdinç, bunları evlerde ve değişik mekanlarda kullanılmak üzere üretiyor. Bunlara sanat eseri demiyor, bunlar onun geçim kaynağı.

BABADAN OĞULA GEÇEN EL BECERİSİ

Çalışırken görmek için birkaç kez uğradım atölyesine. Kendinden söz etmeyi pek sevmiyor Erdinç ve belki bu yüzden dağınık konuşuyor. Sorularım karşısında dayanamadı, sonunda bir yığın gazete kupürü ve fotoğraf çıkarıp önüme koydu. Bu yığını karıştırırken, meğer heykelleri birçok yerde sergilenen bir sanatçıyla muhabbet ediyormuşum da haberim yokmuş, diye geçirdim aklımdan.

Babası marangozmuş Erdinç’in, ama o da yaptıkları işlerin orijinal olmasını arzulayan bir insanmış. Bu nedenle Amerikan dergilerini Diyarbakır’a getirtir, o sayfalarda gördüğü mobilyaların benzerini ya da kendinden de katarak yenilerini üretirmiş. Eli sanata yatkın olduğu için ağaçtan yontma işler de yaparmış. Erdinç, “Çok takılmadım babama” diyor, “Ama ondan bana geçen bir şeyler varmış demek ki, çocukluğumdan beri ağaç yontar, heykeller yapmaya çalışırdım.” Liseden sonra heykel işini daha ciddiye alıyor ve bu nedenle üniversite sınavında Hacettepe heykel bölümünü tercih ediyor. Kısa bir süre okuduktan sonra, mezun olmadan ayrılmak zorunda kalıyor okuldan. “Akademik kariyer ayrı, heykel sanatçısı olmak ayrı şey” diyor Erdinç. Ona göre “Sanatçı olmak için okul bitirmek gerekmiyor.” Bir süre İstanbul’da kalıyor ve yine hayatında heykel vardır. Burada müzeleri ve sergileri gezer, sanatçılarla tanışır. İstanbul, sanata ve heykele bakış açısını zenginleştirir.

ustun.jpg

BATMAN’DAKİ HEYKELLER

Bölgedeki bazı belediyelerden sipariş alır. Hakkari Belediyesi için, Hakkari’nin sembollerinden ters lale heykelini yapar. Konuştukları halde para alamamıştır bu işten, ama Erdinç Üstün, günlerce uğraşarak yaptığı işten memnun, para konusu için “Geçti gitti” diyor. Sonra Batman Belediyesi için bölgenin en uzun rölyef çalışmasını yapar. Yıllar önce bir festival için gittiğim Batman’da, Erdinç’in bir çalışması olduğunu bilmeden, beğenerek baktığımı hatırlıyorum bu rölyefe. Erdinç, “O rölyefin önüne büfe açmışlar, bir kısmı görünmüyor şimdi. Başkaları da o rölyefin önünü kapatacak kafe, büfe gibi mekanlar açmaya çalışıyor. Kimse rölyefteki içeriğe, sanata, emeğe bakmıyor anlayacağın” diyor.

Yine Batman’da yaptığı Özgürlük Heykeli’nin de saldırıya uğradığını dile getiriyor Erdinç, “Bu ülke sanatla barışamadı” diyerek. Heykeli yapma süreci de ilginç tabi. Bronz heykel yapacak, bunun için döküm atölyesi gerekiyor. Bunlar da sadece İstanbul ve Ankara’da var ve çok para istiyorlar. Üstün, bunun üzerine kolları sıvayıp bir ilke imza atıyor: Kendi döküm atölyesini kuruyor. Bu, bölgedeki tek döküm atölyesi olacak. Ancak başka iş gelmeyince, o da kapatılıyor.

AKIL HASTANESİNDE 5 YIL

Başlığa bakarak Erdinç Üstün’ün akıl hastanesinde yattığını düşünmeyin hemen. Erdinç, Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yaklaşık 5 yıl hastalarla birlikte heykel çalışmış. “En keyifli, en rahat ve en üretken olduğum dönemi hastanede çalışırken yaşadım” diyerek, hastalarla çalıştığı zaman diliminden özlemle söz ediyor. Gülerek, şunu da ekliyor sözlerine: “Çünkü ‘deliler’ hiç yalan söylemiyor.”

Hastane personelinden bazıları, hastaların heykellere zarar vereceğini ileri sürmüşler. Üstün, “Hastaların heykellere dokunduğunu hiç görmedim, ama hem personel hem de ziyarete gelenler bizi daha çok rahatsız ettiler” diyor. Bir de sergi açmışlar hastanede. Gazete kupürlerinden ajansların serginin haberini geçtiği anlaşılıyor. Orada yaptığı heykeller hâlâ hastane bahçesindeki “Heykel Parkı”nda sergileniyormuş.

SUR ÇOCUKLARI HEYKEL YAPIYOR

Sur Belediyesi, harabe bir evi restore ederek Plastik Sanatlar Atölyesi’ne dönüştürmüştü. Sur ilçesinde yaşayan yaklaşık 50 çocuk bu atölyede yeteneklerini ortaya çıkardı. Atölyeyi yöneten, çocukların yeteneklerini ortaya çıkarmaya yardım eden ise Erdinç Üstün oldu. Atölyeye devam eden çocukların aileleri önce şüpheyle yaklaşmış, göndermek istememişler. Ancak daha sonra çocukların heyecanına ortak olmuşlar. Atölyede çocuklarının nasıl çalıştığını görmek için atölyeden çıkmaz olmuşlar.
“Çocukların hayal dünyasını yönlendirmiyordum” diyor Üstün ve ekliyor: “Heykelin nasıl yapıldığını anlattıktan sonra onları serbest bırakmıştım. Malzemeleri vardı, istedikleri gibi çalışıyor ve hayal güçleri ortaya çıkıyordu.”

Çocukların yaptığı çalışmalar daha sonra sergilenmiş. Sergiye, dönemin Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk da katılmış. Erdinç Üstün, serginin çok başarılı olduğunu ve çok ilgi gördüğünü anlatıyor. Ancak devamı gelmemiş atölye çalışmasının. “Atölye projesi devam etseydi, belki çok yetenekli sanatçılar yetişecekti. Ama atölye kapanınca dağıldı çocuklar. Heykelle uğraşacakları, yeteneklerini geliştirebilecekleri başka bir yer olmayınca ilgileri de dağılacaktı tabi. Atölyeye katılan çocuklar büyüdüler, değişik işlerde çalışıyorlar şimdi. Bazıları beni ziyarete geliyor. Şunu görüyorum onlarda, birer sanatçı olamadılar belki, ama bir sanat eserini ayırt edebilecek duruma gelmişler. Bu da az şey değil.”

‘HAYALİMDEKİ UĞUR KAYMAZ…’

Üstün, fotoğraf destesi içinden fotoğraflardan birini seçip çıkarıyor. Yüzükoyun yatan birini gösteren heykelin yanında iki çocuk duruyor. Bu heykel’in Kızıltepe’de öldürülen Uğur Kaymaz’ı anlattığını söylüyor Üstün. 

ustun3.jpg

Fotoğrafta görünen çocukların arasında geçen konuşmayı ise şöyle özetliyor:
“Fotoğrafta görünmeyen bir çocuk var. O, ‘Uğur Kaymaz bu kadar büyük değildi’ diyor. Fotoğraftaki çocuk, “Benim hayalimdeki Uğur Kaymaz bu kadar büyüktür’ diye karşılık veriyor. Çocuklar hayal dünyalarını Plastik Sanatlar Atölyesi’nde özgür bırakmıştı.”

SANATÇILAR DA EVE EKMEK GÖTÜRÜR

Diyarbakır’da heykel sergisi açan ilk Diyarbakırlı sanatçıdır Erdinç Üstün. Yaptığı anıt heykeller İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin gibi illerin meydanlarında duruyor hâlâ. “Bütün bunları yaparken eve ekmek de götürmem gerekiyordu” diyor Üstün. “İnşaatlarda da çalıştım ticaret de yaptım. Diyarbakır’ın ilk kafelerinden olan Kebikeç kafeyi açtım. Kütüphanesi de vardı kafenin ve burada çok sayıda etkinlik düzenledik.”

Yeni açtığı atölyede eve ekmek götürecek işler üretiyor şimdilik. Bir yandan da seramik ve heykel kursu vermek üzere hazırlıklar yapıyor. Üstün, “Bölgeden iyi sanatçılar çıkar, yeter ki olanak bulsunlar” diyor. Çünkü ona göre bölgenin çocukları ve gençlerinin kendilerini ifade edebilecek araçlara ihtiyacı var. “Bastırdıkları öfkeleri var, sevinçleri, düşleri var. Bunları sanat ortaya çıkarabilir.”

Erdinç Üstün, önce eve ekmek götürecek, sonra yeniden heykeller yapmaya başlayacak. Zaman ve ortam vefasızsa, sanatçının üreterek hayatını idame etmesi de zor oluyor.

Vecdi Erbay / Duvar

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.