Bir gün, bir hayat kaybedersin

Bir gün, bir hayat kaybedersin

Herkes duydu değil mi; Soma’da “TKİ’nin tonunu 140 dolara çıkarttığı kömürü 23.80 dolara “ çıkartma becerisindeki Alp Gürkan’nın madeninde; 2 km yerin altında kazma sesleri artıkça ölüm fışkırdığını.

Ilık bir bahar akşamı, havada leylak kokusu; hayatın ne kadar güzel olabileceğini hatırlatıp, hafifçe gülümsetecek. Bu toprakta! azıcık gülümseme, azıcık huzur öyle mi? Asla! Çünkü “bedava ölümle” kol kola gezdiğim bu toprakta, gözyaşına doymayan Ortadoğudur benim adım. Adım acı benim…benim adım hüzün…adım savaş benim…

Herkes duydu değil mi; Soma’da “TKİ’nin tonunu 140 dolara çıkarttığı kömürü 23.80 dolara “ çıkartma becerisindeki Alp Gürkan’nın madeninde; 2 km yerin altında kazma sesleri artıkça ölüm fışkırdığını.

Yine her ölümde, her felakette; Marmara’da 50 bin, Van’da 644 yurttaşın hayatının yittiği depremlerde, Roboski’de, Afyonkarahisar’da patlayan cephanede, Reyhanlı’da, Gezi’de, 22 yıl önce 263 madencinin öldüğü Kozlu’da, yaptığınızı yapacaksınız.

Önde devlet ricali, 30 Mart 2014 öncesi her biri bir anketçi, yargıç, siyasetçiyken anında maden mühendisi, iş güvenliği, göçük, yangın uzmanı kesilecek sunucular, programcılar, köşe yazarlarınız canlı yayın arabalarınızla koşacaksınız enkaz yerine.

Siyah giysiler içinde söze en dokunaklı cümlelerle başlayacak, en yürek burkan fotoğrafları, mucize kurtulmaları arayıp bulacak. Fonda can yakan müzik; yetim kalmış çocuklara, eşlere, annelere,…,…,, ölen madencilere ait faciaya kadar sendikası dahil kimsenin umurunda olmayan, yıllarca Gürkan’nın asgari ücretin az üstü bir maaşla, ölüm kusan çalışma koşullarına mahkum ettiği hayat hikayelerini anlatacaksınızdır.

Ardından sıra yardım kampanyalarına; felakete, katliama yol açan şartları az, biraz değiştirecek düzenlemelere gelecek. Suçta; nasıl Marmara’da, Van’da depreme dayanıksız konut yapan müteahhitlerden yalnızca Veli Göçer’e, Tevfik Bayram’a yıkıldıysa, Soma’da da belki en suçsuza yıkılacaktır.

Onlarca felakette, katliamda hükümet hangi partiden olursa, olsun hep böyle olmadı mı? Böyle olunca da hayatını kaybeden madenci sayısında dünyada 1. ülke Türkiye’de; Soma katliamının sorumluları paçayı kurtaracak. Bir avuç kömür için 18’inde 19’unda, 26’sında hayatından olan Muhammed’in, Mustafa’nın, Cemal’in arkadaşları Ahmetler, Hakanlarda madenlerine döneceklerdir.

Gerideyse, herkesi esir almış küçük hesapların, küçücük insanları olmanın için için hepimizi nasıl çürüttüğünü de gösteren; bir ömür üzerimizde taşıdığımızı bile fark edemediğimiz Küre’den, Kozlu’dan kalma kömür tozuna bulanmış bir utanç kalacak.

İhmalleri, suiistimalleri tespitleyecek BDP ve MHP’nin de desteklediği CHP’nin “Soma’daki madenlerde yaşanan kazaları, ölümleri “araştırma önergesini AKP’ye reddettiren o çürümüşlük; hücrelere nüfuz ettirildiğinden, karşıtının her dediğine karşı çıkma, inanmama güdüsü artık genetikleşmiştir.

Hızla, bu denli, nasıl çürümüş, nasıl çürütülmüşsek; madenciler daha yerin altında can pazarındayken; Erdoğanı köşeye sıkıştıracak argümanı “Soma”yla bulduklarına inananlarla, Erdoğanı yüceltenlerin acınacak; “ Erdoğan ölsün üretim hatası diyelim”, “Gezi yıl dönümden 2 hafta önce yaşanan Soma’ya ne sebep oldu…” tweetleri dolanmıştır, sosyal medyada.

Bu durum kimseyi de şaşırtmamıştır, zira burası; hayattan ziyade amaç her neyse; onun için kitlesini galeyana getirmede kullandığından; yoksulların, gençlerin ölümünün ne çok, ne çokkkk sevildiğinin 30 yıl süren iç savaşla, onlarca felaketle kanıtlandığı bir ülkedir.

İşte bu ülkenin “İş adamı da bir anlamda kurbanı oldu bu kazanın mı diyoruz” sorusunu soran Şirin Payzınların, sanki onun tuttuğu partiye oy verselerdi maden ocağı kapatılmış veya Gürkan aylıklarını 6 bin TL yapacakmış gibi AKP’ye oy verdiler ????? diye madencilerin ölmesine “müstehaktır” diyen “katır” sicilli onlarca Yılmaz Özdillerin çalıştığı, bir de medyası vardır.

Misyonunu halkın sorunlarını gündeme getirmek değil de hükümet yıkıp, hükümet kurmak sanan, buna da inanan tersanelerde, inşaatlarda, madenlerde, fabrikalarda ölümcül cinayet; iş kazalarına geçit veren nice Alp Gürkan’ları görmezden gelerek, kusuru da hep devlette, halkta bulan bir medya.

Öyle bir medyadır ki bu; dolaylı vergiler hariç devletin topladığı vergilerin % 23 ünü ödeyen memur, işçiyken, gelir vergisinin yüzde 1.53’nü karşıladı diye “vergiyi yine beyaz Türkler ödedi” manşetiyle, Cumhuriyetle birlikte devlet olanakları peşkeş çekilerek yaratılmış Alp Gürkan’lı devlet burjuvazisine, emekçilerden minnet ister.

Zira; servetleri, Spine Towerları, Plazaları emekçilerin yoksulluğu, verilmiş canı, akan kanı üzerinde yükselen; Forbes’in 2014 milyarderler listesine toplam 92,8 milyar dolarlık servetleriyle giren 25 dolar milyarderli burjuvazi, bağlaşığı; asker, sivil bürokrasi ve medya dışında kalanların hayatlarının hiç bir önemi yoktur.

Zaten, Türk burjuvazisi de; feodaliteye karşı verdiği mücadele sonrası insan hayatı, hak ve özgürlükler öncelikli bir düzen kurarak medeniyeti, demokrasiyi yakalayan, işçilerin hak direnişleriyle de, bire 10 değilde 1’e 6 kazanmayı kabullenen, Avrupa burjuvazisi gibi değildir.

Milli gelirden en yoksul % 20’nin % 6,5, en zengin yüzde 20’ninse % 45,2 pay aldığı Türkiye’de; kronik işsizliği fırsata çevirip üretimde otomasyon yerine ucuz işgücü kullanan burjuvazi, 18, 19.yy patentli vahşi kapitalizmin dayatanıdır da. Madencilerin hâlâ Emin Zola’nın “Germinal” romanında anlattığı 19.yy Fransa’sındaki koşullarda çalıştırılmasının nedeni de bu vahşi kapitalizmdir.

Burjuvazi, Türkiye’ye bonus olarak ta; İtalya, İspanya, …, ..,Fransa’da ekonomik krizlerde “niye hep emekçiler krizin yükünü sırtlasın, zenginlerden daha fazla vergi alınsın”lı dev mitingler düzenleyen sendikaların, STÖ’lerin yerine, 28 Şubat darbesi dahil dört darbeyi omuzlattığı, kendisiyle ortak iş tutan sendikalar, STÖ’ler vermiştir.

Türkiye’de vahşi kapitalizmin, devletin insan için değilde, insanın devlet, patron için varlığına dayalı müesses nizamına, ideolojisine son nokta konulmadıkça; “Ölüm madencinin kaderidir” diyen Başbakanla, kardeşi madende mahsur madencinin “böyle şeyler madencilikte olur” eşleşmesi, vahim değil normal karşılanacaktır.

Ambulansa binerken “çizmelerimi çıkarayım mı, sedye kirlenmesin“ diyen madencinin açığa çıkardığı kahredicilikse, müesses nizamın; evde babaya, okulda öğretmene, askerde komutana, işte patrona, hayat boyunca da devlete itaat için eğittiği ve bunu başardığı teslim alınmış yurttaş kimliğidir.

Arka planındaki; aldığı sağlık hizmetini, ilacı, servise, otobüse ücretsiz binmeyi, 1 Mayısı kutlamayı, toplu sözleşmeyi lütuf saydıran, bir sedyeyi bile kendine çok gördürten öğretilmiş ezikliği de ifşa etmiş o söz; kaderin doğulan ülkenin gelişmişliği, “cehennemi yaratanın” da başkaları olduğunu, anlamanın da engelidir.

Yaşanmış her felakettin, her katliamın, 301 madencinin “cehennemini yaratan başkaları”; vatandaşının canından, iş güvenliğinden birinci derece sorumluluğunun gereği, evrensel yasaları, mevzuatları çıkartmayan devlet yönetenleri, sadece “kar daha fazla kar” peşinde koşan burjuvazi, işçisinin hakkını savunmayan sendikalar, emekçilerin sesini duymayan medyadır.

Germinal’de “mutlu olmak için iyi bir tanrıya ve ille de onun cennetine ihtiyacınız var mı? kendi başınıza, yeryüzünde mutluluğu inşa edemiyor musunuz?” diyor ya bir madenci. Ve madem bir hiç; 90 TL’lik gaz ölçüm sensörü yüzünden ölüne biliniyor; farklı sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere de sahip patronlara ait medyanın, kendine, bağlaşıklarına toz kondurmayan sefil gerçekliğinde, şimdi felaketiz, katliamsız bir gelecek için ölümüne cenk zamanıdır.


Belki Said-i Nursi’nin “Ey nefsim! Deme zaman değişmiş, çünkü ölüm değişmiyor”unu da haklı çıkarmış bu zamanda, bir gün… bir gün bir şey… bir gün bir hayat kaybedersin; bir nefes, bir bakış, bir anı, bir fotoğraf. Senden o gün bir şey gider, sonra çok şey; “Ve o kadar çok ki ölümüz”

GÜLSEN FEROĞLU

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.