Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan: İş yükümüz arttı ama kararlar geliyor

Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan: İş yükümüz arttı ama kararlar geliyor

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan 55. kuruluş yıldönümünde mahkemenin 15 Temmuz sonrası ağır iş yükü altında çalıştığını ve normal dönemin 10 katı yoğunlukla karşı karşıya kalındığını söyledi.

Anayasa Mahkemesi’nin 55. kuruluş yıldönümü töreninde konuşan Zühtü Arslan 15 Temmuz darbe girişimi ve 16 Nisan referandumuna değindiği konuşmasında ‘adalet’ vurgusu yaptı. Padişah II. Abdülhamid’in Meclis Mebusan’ı açarken yaptığı konuşmada yer alan “Devlet ve milletlerin kurtuluşu ancak adaletle mümkün olur” sözleri ile ‘adalet’ vurgusu yapan Arslan ‘adalet ve özgürlük’ dengesinin gözetilmesi gerektiğini söyledi.

‘EMSAL DOSYALAR İÇİN KARARLAR VERİLECEK’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı törende OHAL dönemlerinde Anayasa Mahkemesi’ne düşen görevin hukuk devletinin sınırlarını korumak olduğunu belirten Arslan, “Anayasa’yı korumakla sorumlu Anayasa Mahkemesi’nden Anayasa’nın dışına çıkması beklenemez” dedi. Anayasa Mahkemesi olarak OHAL KHK’larını iptal etme yetkileri bulunmadığını söyleyen Zühtü Arslan, ancak bireysel olarak açılan iptal davalarının görüşülmeye devam edildiğini söyledi. 2016 yılı içinde bireysel başvuruları sonuçlandırma oranının arttığını ve yüzde 85’e yükseldiğini söyleyen Arslan, “Hedefimiz yüzde 100’e çıkarmak iken 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı ve bireysel başvuru sayısı ciddi oranda arttı” dedi. Arslan, OHAL KHK’ları ile mahkemenin normal dönemin 10 katı bir iş yoğunluğu ile karşıya kaldığını belirterek ’emsal olacak dosyaların belirlendiğini’ ve bunlarla ilgili kararların ardından tutukluluk süreleri gibi konularda da gerekli kararların alınacağını söyledi.

Arslan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

ADALET MİHENK TAŞIDIR: Gerçekleşmiş olması demokrasimiz açısından başlı başına bir kazanımdır. Halk oylamasının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti devletimizin bölünmez bütünlüğü ve insan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir devlettir. Demokratik cumhuriyeti, onun kurucusu olan Mustafa Kemal’in gösterdiği “muasır medeniyet seviyesine” taşımak hepimizin görevidir. Hiç şüphesiz ki bunun yolu adaleti sağlamaktan geçmektedir. Nizamülmülk’e göre adalet hakim olunca iyilik de hakim olur. Adalet, iyiliğin mihenk taşıdır. Türk milleti, adaletin uygulanması bakımından da zengin bir birikime sahiptir. Osmanlı devletinin hukuksal ve siyasal düzenine egemen olan, adalettir. Daire-i adalet, adaletle başlayıp adaletle tamamlanan bir daireyi ifade eder. Kısaca, cihanın düzen ve kurtuluşunu sağlayan adalettir. Sultan Abdülhamid de Meclis-i Mebusan’ı açılış nutkunda “Devletin kudretinin artması, adalet vasıtasıyla olur”  demiştir. Günümüzde adaletin en büyük tezahürü, temel hak ve özgürlüklerin etkili şekilde korunmasıdır. Güvenliğin olmadığı bir ortamda bireylerin yaşama hakkından ifade özgürlüğüne kadar temel hak ve özgürlüklerin kullanılması zorlaşacak veya imkansız hale gelecektir. Bu hassas ilişki, olağanüstü yönetim uygulamasının yürürlükte olduğu zamanlarda, özel bir yere konmaktadır.

AYM’NİN SINIRLARIN DIŞINA ÇIKMASI BEKLENEMEZ: Olağanüstü yönetimlerin amacı, olağanüstü hale sebep olan tehlikenin bertaraf edilerek temel hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde kullanıldığı döneme dönmesini sağlamaktır. Sayın cumhurbaşkanım, AYM, temel hak ve özgürlükleri korumak amacıyla olağanüstü yönetimlerle birlikte hareket etmektedir. Anayasal demokrasilerde yetki haritasını çizen kurucu iktidar, başka bir ifadeyle anayasa koyucudur. Elbette çizilen sınırların hukuk devletinin tüm sınırlarını tesis etmede yetersiz kaldığı söylenebilir. Bir anlamda bu sınırların koruyuculuğunu yapmakla yükümlü AYM’den, bu sınırların dışına çıkması beklenmemelidir. Kuralları yorum yoluyla değiştirmek, mahkeme eliyle anayasa değişikliği yapmak demektir. Bu nedenle AYM’nin hak eksenli yaklaşımının, anayasal sınırlar içinde kalarak temel hak ve hürriyetleri koruması şeklinde anlaşılması gerekmektedir. Anayasanın 148. maddesinde OHAL’de çıkarılan KHK’ların anayasaya aykırılığı iddiasıyla AYM’de dava açılamayacağı açıkça belirtilmektedir. AYM de bu ilkeleri dikkate alarak OHAL KHK’larını denetleme yetkisi olmadığına karar vermiştir.

YÜZDE 85’İ BULMUŞTUK: Bazı OHAL KHK’ları hakkında AYMye iptal davaları açılmış ve esas incelemeye geçilmiştir. Malumları olduğu üzere 2010 referandumuyla AYM’ye bireysel başvuruları inceleme hakkı verilmiştir. Geçen yıl ifade ettiğim gibi, gelen başvuruları sonuçlandırma oranı her yıl artmıştır. Gelen başvuruları sonuçlandırma oranı 2016’ya kadar artarak devam etmiş, yüzde 85’i bulmuştur.

101 BİN DERDEST BAŞVURUSU VAR: Hedefimiz 2016 sonunda bu oranı yüzde 100’e çıkarmak iken, 15 Temmuz darbe girişimi yaşanmıştır. Buna rağmen karara bağladığımız bireysel başvuru sayısı 2015’ten daha fazladır. Darbe girişimi, tüm kurum ve kuruluşlar gibi mahkememizi de etkilemiştir. 2016 yılında 15 Temmuz’a kadar yapılan başvuru sayısı 12 bin iken, yılın kalanında 68 bin başvuru yapılmıştır. Şu anda mahkememiz önünde tam 101 bin derdest başvuru bulunmaktadır. Bu sayı AİHM’e 42 ülkeden yapılan başvuru sayısından çok daha fazladır. Derdest başvuruların yüzde 75’ini OHAL dönemindeki başvurular oluşturmaktadır. Mahkememiz gerekli önlemleri artırmıştır.

KHK DIŞINDA DA ÇOK BAŞVURU VAR: Öncelikle kapasite artırılmıştır. Konularına göre sınıflandırılan başvuruların karara bağlanması için gerekli hazırlıklar yapılmıştır. Bir taraftan bu işlemler yapılırken, diğer taraftan OHAL döneminde bireysel başvuruların hangi ilkelere göre yapılacağına yönelik çalışmalar aylar öncesinden başlanmıştır. Bu çalışmalar tamamlanmak üzeredir.  İkinci olarak OHAL kapsamındaki diğer işlem ve eylemlere karşı da, doğrudan KHK ile yapılmayan işlemlere karşı da çok sayıda başvuru bulunmaktadır. Bu başvuruların önemli kısmı tutuklama tedbirlerine karşı yapılan başvurulardır. Bu konudaki çalışmalarımız bitmek üzere olup, yakın zamanda mahkememiz bir ilke kararı verecektir. Bu arada belirtmek gerekir ki, AYM daha önceki yıllarda yapılmış olan başvuruları da incelemektedir.

HİÇBİR YARGI ORGANI BU KADAR İŞ YÜKÜYLE KARŞILAŞMADI: Mahkememiz, 15 Temmuz’dan sonra da olağan işleyişini devam ettirmiştir. Sonuç olarak AYM, hiçbir ulusal veya uluslararası yargı organlarının karşılaşmadığı bir iş yüküyle birkaç ay içerisinde karşılanmıştır. Gerekli tüm tedbirlerin alındığının bilinmesini isterim. Bireysel başvuru sistemi, ülkemiz açısından büyük bir kazanımdır. Bu nedenle bireysel başvuru yolunun etkisiz gösterilmeye çalışılmasının doğru olmadığını ifade etmek isterim. Muasır medeniyeti tehdit eden bir meseleye kısaca değinmek istiyorum. Bu mesele, Batı’da git gide yaygınlaşan yabancı düşmanlığıdır. Avrupa’da birçok anayasa mahkemesi, totaliter rejimlere tepki olarak kurulmuşlardır. Bu tarihsel gerçeklere rağmen, yaşanan onca savaş, katliamdan sonra geldiğimiz noktada aynı akıl ve vicdan tutulmasıyla yaşamak büyük bir trajedi olsa gerek. Geldiğimiz nokta, İslamofobinin yargıya da sıçramasıdır. Uluslararası organların başörtüsü kararları dikkat çekicidir. Bir yandan mültecileri “tehlike” olarak gören, diğer yandan başörtüsünü dışlayan bu yaklaşımın, insan haklarıyla bağdaştırılması mümkün değildir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.